6 şehit ailesine daha aynı ayıp

GEÇEN hafta yazdım. Şehit Başkonsolosumuz Kemal Arıkan’ın eşine "yanlış maaş ödemişiz" diyerek 35 bin YTL borç çıkartılmıştı.

Bu yapılan düpedüz şehide saygısızlıktı.

Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı, benim adımı vererek ne dediği belli olmayan bir açıklama yaptı. Sonradan öğrendim. Personel Dairesi Başkanı Ahmet Necati Bigalı sinirlendiği için açıklama yapılmış.

7 ŞEHİDE BİRDEN

Açıklama aynı zamanda ayıbın sorumluluğunu da Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’ne atıyor.

Ben yalnızca bir şehit diplomata bu ayıbın yapıldığını zannediyordum. Meğerse yedi şehide birden yapılmış.

Şimdi bakanlığın Personel Dairesi Başkanı’na soruyorum:

Kemal Arıkan, Şarık Arıyak, Haluk Sipahioğlu, Mehmet Baydar, İbrahim Oktar Cirit, Kemal Bahadır Demir, Erkut Akbay.

Bu isimler size bir şey hatırlatıyor mu?

Ben hatırlatayım.

SAYGI KALMADI

Dosyalara koyup Emekli Sandığı’na gönderdiğiniz şehit isimleri bunlar. Ve sizin o yazılarınız üzerine bu şehitlerimize borç çıkartılmış durumda.

Bazılarına borç bildirilmiş. Bir bölümü de şimdi isimlerini bu yazıda görüp öğrenecekler.

Şehit Başkonsolos Mehmet Baydar’ın eşi Güner Hanım bakın ne diyor:

- İnsanın yarası üzerine bıçak saplıyorlar. Böyle rezalet olur mu? Şehide de saygı kalmadı mı? Çok üzgünüz.

Emekli Sandığı ise şöyle diyor:

- Bize Dışişleri Bakanlığı’ndan ne bildirildiyse ona göre işlem yapıyoruz.

İşte yine yazıyorum.

ÖZÜR DİLEYİN

Bir arazi parçası ile vatan toprağı arasındaki fark, üstünde yaşayanlarla değil, altında yatan şehitlerle ölçülür. Arazi parçasını vatan yapan işte o şehitlerdir. Ve eğer bir devlet, kendi şehidine sahip çıkamıyorsa bu utanç verici bir durumdur.

Önerim şu:

- Personel Dairesi Başkanı Sayın Bigalı bu ayıp durumu Emekli Sandığı’na fatura etmeye çalışmak yerine, önce bakanlık adına şehit ailelerinden özür dilesin. Sonra yasal bir düzenlemeyle sorun ortadan kaldırılsın.

Artık tahammül bitti ne gerekiyorsa yapılır/images/100/0x0/55eb1cd3f018fbb8f8abe9f5

SINIR ötesi harekátın "sıcak gündem"i Ankara’yı kuşatırken Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’den çok önemli bir mesaj aldım.

Kısa ancak anlamlı bir sohbet.

- Bir sınır ötesi harekát ihtimali var mı?

Cevabın derinlerine dikkat:

- Artık tahammül bitmiştir. Her gün çocuklarımız ölecek. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti buna seyirci kalacak. Olur mu böyle şey? Ne gerekiyorsa yapılacak.

Bu sözler, keskinliği anlatması açısından önemli.

Devamına bakarak olayların perde arkasındaki şifreleri çözmeye başlayabiliriz. Irak’taki Türk İrtibat Subaylığı şu anda daha çok istihbarat görevi görüyor. Ve oradan gelen bilgilere göre, PKK bölgede istediği gibi hareket edebiliyor.

- Büroları aracılığıyla neredeyse Barzani nezdinde resmi ilişkiler de yürütüyor.

- Afiş basıyor, propaganda yapıyor.

- Dağ kadrolarına lojistik destek sağlıyor.

-
Silah ve para toplayabiliyor.

Evet; manzara bu.

Şimdi bir senaryo kuralım:

Türk İrtibat Subaylığı başta Kerkük olmak üzere bölgede etkin faaliyette bulunuyordu. Özellikle Türkmenler bu durumdan moral buluyorlardı. Ve tabii Barzani de rahatsız oluyordu. Barzani ve Talabani bu rahatsızlıklarını birkaç kez ABD’li yetkililere ilettiler. Sonunda sanki bölgede gizli faaliyet gösteren bir örgütmüş gibi Türk subayların bulunduğu bina basıldı ve bilinen "çuval olayı" yaşandı.

Bu iğrenç olayın sonuçları şimdi daha net anlaşılıyor. Bölgedeki "Türk askeri etkisi" bu görüntüyle kırıldı. Ve PKK daha rahat hale geldi. Zamanla Barzani ve PKK arasında ilişki geliştirildi. Bu olayların sonucunda bölgedeki gelişmelerle ilgili olarak MİT Müsteşarı Emre Taner’in bilinen Barzani görüşmesini hatırlayalım. Ve bu görüşmede Barzani’nin söylediği bir sözü son olaylarla birleştirelim.

O görüşmede Müsteşar Taner, Barzani’ye şöyle demişti:

- PKK’nın orada 3 bini aşkın militanı bulunuyor. Bunları orada barındırmayın.

Barzani
bu söze "Artık Kürt Kürt’e vurmaz. Emir de versem vurmaz" cevabını vermişti.

1 MART SONRASI

İşte şimdi bu cevabın sonuçlarını görüyoruz.

Bu durumda Barzani’den PKK’ya karşı bir harekát beklemek anlamsızdır.

İşte Türkiye’nin önündeki ağır sorun, perde arkasındaki bu gerçeklerde yatıyor.

Artık hiçbir şey 1 Mart Tezkeresi öncesindeki gibi değil...

Ne Barzani eski Barzani, ne de Kuzey Irak eski Kuzey Irak...

Telefonların arkasındaki konuşlanma

BUSH ve Rice’ın Ankara’ya açtığı telefonların perde arkasında acaba ne var?

ABD, gerçeği aniden kavradı mı? Sihirli bir değnek, terörün K. Irak bağlantısını mı gösterdi?

Hayır. Telefonların anlamı şu:

"Türkiye’de sınır ötesi operasyon beklentisi halk arasında yükseldi. Başbakan, ’Askerimiz gereğini yapacak’ dediği için Türk ordusunun operasyon ihtimali kuvvetlendi. Hatta kara birlikleri sınır ötesinde pozisyon almaya başladılar. K. Irak içlerine olmasa dahi sınır ötesinde PKK’nın geçiş yollarına yönelik Özel Kuvvetler hareketleri hissedilir oldu. Bu gelişmeler Washington’da muhtemel kara harekátı olarak değerlendirildi ve Barzani kuvvetleri ile gerginlik olmaması için acil telefonlar açıldı. Bush ve Rice, Ankara’yı arayarak ’Gereğini yapacağız’ dediler." Yani, "Bir şey yapmayın. Sınır ötesine geçmeyin" dediler. Bunun üzerine "ikinci paket servis beklentisi" başladı. Yani, ABD’nin K. Irak’taki PKK kadrolarından önemli isimleri yakalayıp Türkiye’ye teslim etmesi. Peki bu bir çözüm mü? Elbette hayır. Olsaydı "ilk paket Öcalan" sonuç verirdi. Artık görülmeli; "paket servisler"le, sınır ötesi şantajlarla bu iş çözülmüyor.
Yazarın Tüm Yazıları