Paylaş
Hırsıza emanet et, mürteciye etme
İrticayla ölümüne mücadele eden Mesut Yılmaz hükümeti, bu mücadelede son derece ilginç yollar deniyor.
Bu mücadelenin özü, en mürtecinin, en önemli kadroya getirilmesi şeklinde.
Yargıda bununla ilgili örnekleri daha önce vermiştik.
Şimdi vereceğimiz örnek İçişleri Bakanlığı'ndan ve hepsinin üzerine tüy dikecek cinsten.
İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün en kilit noktalarından birine, Personel Daire Başkanlığı'na, polis başmüfettişi Recep Gültekin'i atadı.
Bu isim size bir şey ifade etmeyebilir ama işi bilenler açısından çok önemli.
Çünkü Recep Gültekin, emniyet içinde aşırı dincilerin sıkı bir temsilcisi...
Öyle ki, bu adam 7 yıldır hiçbir önemli göreve getirilmiyor ve kızakta tutuluyordu. Çünkü tarikatlarla ilişkisi ayyuka çıkmıştı ve emniyetteki şeriatçı kadrolaşmanın önde gelen isimlerinden biriydi.
Şimdi Fazilet saflarında siyaset yapan Abdülkadir Aksu'nun ekibinden olan Gültekin, Aksu'nun güvendiği adamlarından biriydi. Ancak radikal İslamcı olması Gültekin'in 7 yıldır kızakta kalmasına neden olmuştu.
Gültekin bu konuda öylesine namlıydı ki, Refahyol iktidarı bile Gültekin'i önemli bir göreve getirme konusunda çok düşünmüş, ancak cesaret edememişti.
Mesut Yılmaz hükümeti ise bu konuda Refahyol'u bile geride bırakarak Gültekin'i atadı.
Eski Personel Daire Başkanı Zeki Urgancıoğlu'nu, torpil isteklerini geri çevirdiği için görevden alan Bakan Başesgioğlu, bu göreve tarikat temsilcisi Recep Gültekin'i getirdi.
Ve önceki gün katıldığı Erzurum İl Konresi'nde ‘‘55. hükümet dinin teminatıdır’’ diye de ekledi Başesgioğlu.
Bu hükümet gördüğünüz gibi irticayla mücadele ediyor.
Şiarları şu olsa gerek:
‘‘Hırsıza mal emanet et...’’
Bu bir atasözüdür... Hırsıza mal emanet edilebilir belki ama, mürteciye devlet yönetimi asla...
Biz bu stadı ne yapacağız?
Dünya Kupası'nın ilk günü yazdıklarımı aradan bir ay geçtikten sonra başka yazarlardan okumak çok hoşuma gidiyor.
Bilet karaborsasından Paris'teki duruma, artan fiyatlardan azalan kaliteli turiste kadar her şeyi.
Anlaşılan o ki, gazetelerin büyük havalarla ‘‘Dünya Kupası'nı sizler için izleyecek olan ekibimiz’’ diye tanıttığı yazarlar, Fransa'ya daha yeni gitmişler. Haydi yine bir şeyi onlardan önce size duyurmanın keyfini yaşayayım.
Biliyorsunuz, Dünya Kupası finalleri için inşa edilen ve Fransa'nın şampiyonluğu kazandığı final maçının da oynandığı bir stat var.
Adı Stade de France...
Bir teknoloji harikası. Futbol maçlarında 80 bin kişilik kapasitesi var.
Ancak çok amaçlı. Tribünleri sökülüp takılabiliyor. Kapasitesi de 50 binden, yüz bine kadar çıkabiliyor. Konser verileceği zaman sahadaki çimler kaldırılabiliyor ve birkaç saat için yeniden yerine koyulabiliyor.
Tribünlerin tamamı kapalı.
Stat, Saint Denis'de... Paris'in varoşu sayılabilecek bir yer. Eskiden Saint Denis'de sanayi mahalleleri vardı. Küçük atölyeler ve fakirlerin evleri.
Stat Saint Denis'yi değiştirmiş. Karanlık yüzlü Saint Denis pırıl pırıl bir yer olmuş.
Ancak Stade de France, kupa finalinin ardından Paris'in başına bela olacak. Çünkü kimse stadı istemiyor.
Maçlarını Parc de Prince'de oynayan Paris Saint Germain'e bundan böyle lig maçlarını Stade de France'da oynaması teklifi yapılmış.
Saint Germain yönetimi ‘‘Hayır istemeyiz’’ demiş.
Teklif götürülen diğer kulüpler, hatta ikinci ve üçüncü lig takımları bile Stade de France'ı istememişler.
Nedeni basit. Stat çok masraflı. Çok büyük, çok modern. Ama masraflı.
Hiçbir kulüp bunun altından kalkabileceğine inanmıyor. Bu yüzden de stadı istemiyorlar.
Milyar dolarlık stat kupadan sonra elde kalacak. Konserler, yarışlar, gösteriler dışında maç olmayacak bu statta.
Durum böyleyken biz İstanbul'da yüz binlik stat yapmayı planlıyoruz. Sokağa atacak çok paramız olduğu için.
Bu nasıl Bussiness?
THY'nin iç hatlardaki Bussiness Class rezaleti sürüyor...
Normal biletten hemen hemen yarı yarıya daha pahalı olan bu biletin sağladığı hiçbir ekstra yok.
O kadar ki, ufacık RJ 70'lerde bile Bussiness Class uygulanıyor...
Koltuk aynı koltuk... Hiçbir farkı yok...
Tek farkı normal bölümle aradaki perde.
Üstelik de perde gitgide geri giderek, insanlara zorla Bussiness Class bileti satılıyor. İkramda ise iki kruasan, bir portakal suyu.
Olmasın demiyoruz... Ama hiç olmazsa orta koltuk boş bırakılsın ki, farka değsin.
Ben zaten uçmuyorum ama uçanları da enayi yerine koymasınlar artık.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Dürüst olmakla dürüst görünmek arasında ciddi bir fark olduğunu anladığımız zaman.
Paylaş