Derviş kararlı mı, kararsız mı?

KEMAL Derviş, dün Deniz Baykal ile saatler süren bir görüşme yaptı.

Ben yazıya oturduğumda, görüşmenin ‘‘içeriği’’ ile ilgili bir açıklama henüz yapılmamıştı.

Ancak bu kadar ‘‘uzayan’’ görüşme, normal değil.

Kemal Derviş'in Sedat Ergin'e verdiği mülakatta Baykal'a yolladığı ‘‘sıcak mesajlar’’ yerini bulmuş olmalı ki, uzun ve sıcak bir görüşme yapıldı.

Bu kadar sıcak mesaj üzeri, bu kadar uzun görüşme ‘‘hayra alamet’’ değil. En azından ‘‘Yeni Oluşumcular’’ açısından.

Baykal büyük bir olasılıkla Kemal Bey'i CHP'ye davet etti.

Akıllıca... Benim bir partim olsa, ben de önce Kemal Derviş'i davet ederdim. Hatta bir adım ötesini yapar, genel başkanlığı da kendisine önerirdim. Baykal'ın bunu yapmış olması elbette ki düşünülemez. Tabii burada önemli olan Baykal'ın teklifi değil, Derviş'in ne yapacağı.

DSP'den istifaların başladığı güne kadar Derviş, CHP'ye yakındı. Ancak istifaların ardından Derviş kaderini ‘‘İsmail Cem-Hüsamettin Özkan’’ ikilisiyle birleştirdi. Doğru mu yaptı yanlış mı, tartışmak ayrı konu.

Ama birleştirdi. Ve bir söz verdi.

Bu söz Derviş ve Derviş'in ‘‘kredibilitesi’’ açısından önemli.

‘‘Derviş neredeyse oyum orada’’ diyecek kadar ona inananlar bile Derviş'in ‘‘sözünden dönmesini’’ onaylamayacaklardır.

‘‘Hiç yalan söylememiş’’ Derviş'in politikaya girerken ‘‘yalan hanesi’’ne bir çizik attırması hoş olmayacak.

Derviş ise kendi açısından ‘‘Yeni Oluşum’’u yeterince ciddi bulmuyor olabilir.

Haklıdır da... Büyük bölümünü Rahşan Ecevit'in ‘‘kavun seçme’’ yöntemiyle oluşturduğu DSP parti grubuna nereye kadar güvenebilirsiniz ki, ayrılanlara ‘‘blok halinde’’ güvenebilesiniz.

Derviş gösterdiğinden akıllı, algıladığımızdan daha iyi politikacı.

‘‘Gaza gelip’’ kendini harcamak niyetinde değil.

Geleceğini ‘‘Rahşan Ecevit elemesi’’nden geçenlere değil, akla emanet etmek istiyor.

Ölçüp biçiyor. Baykal-Derviş görüşmesinin uzunluğu da bunu gösteriyor. Şimdilik en ‘‘dürüst olasılık’’, bir seçim işbirliği gibi duruyor.

İsmail Cem buna pek ‘‘yatma’’ niyetinde değil. Fakat Derviş olmadan da ‘‘yeni oluşum’’ olamayacak. Cem de bunu biliyor.

İşte siyaset bu. Olmaz olmaz.

Kimbilir belki Derviş de bunun altyapısını kotarıyor.

İyi futbolcu, iyi para alır


GALATASARAY, Hasan Şaş için ‘‘Fazla para veremeyiz’’ diyor.

‘‘Fazla’’ denilen, Hasan Şaş'ın ‘‘uluslararası değeri’’.

Galatasaray ‘‘uluslararası bir takımsa’’, uluslararası düzeydeki oyuncularına uluslararası düzeyde ücret verebilmeli.

Hasan Şaş'a Milan veya Barcelona 2 milyon dolar veriyorsa, Galatasaray ‘‘800 bin verelim bizde oyna’’ diyemez.

‘‘Para ediyorsa satalım’’ denilebilir ama bence son tercih olmalıdır. Doğru düşünce ise Hasan'a ‘‘evrensel değeri’’nden biraz aşağıda bir para önerip, kalmasını sağlamaktır.

Galatasaray, Dünya Kupası'nın ‘‘en iyileri’’nden biri olmuş bir futbolcuyu ‘‘bonservis bedelsiz’’ transfer etmiş gibi düşünüp, bu parayı gözden çıkarmak zorundadır. Galatasaray, ‘‘yerli oyunculara ortak tarife’’ anlayışından vazgeçmek zorundadır. Ha, bu arada Sevgili Hıncal Ağabeyimin ‘‘Fatih bana kızıyor’’ diye başlayan bir röportajı vardı dün Sabah'ta. Ona yanıtımı yarın yazacağım.

Hıncal Abi iyi niyetli ama ‘‘işi bilmiyor’’.

Barolar Birliği: Haklısınız ama...


TÜRKİYE Barolar Birliği Başkanlığı dünkü yazıma bir yanıt yollamış. Özetle, yazımın haklı olduğunu belirtiyor ve şunları söylüyorlar: ‘‘Yazınızda belirttiğiniz husus birliğimizin kamuoyu açıklamasını gönderirken yaptığı bir hatadan kaynaklanmıştır. Ancak bu eksiklik hemen fark edilmiş, diğer kuruluşlara ve baro başkanlarına gönderdiğimiz metinlerde düzeltilmiştir.

Konu ile ilgili hassasiyetiniz için teşekkür eder, bundan sonra bu tür eksiklik ve hataların olmaması için daha fazla özen göstereceğimizi, hukuk devletinin oluşmasına ilişkin inancınızı yalnızca bu nedenle yitirmemenizi, Barolar Birliği olarak Anayasamız dahil tüm hukuksal mevzuatla ilgili gereken duyarlılık içinde olduğumuzu bilirtir saygılar sunarım. İmza, Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Şahin Mengü.’’

Yani benim Ankara'daki davalarıma bakan avukatım.

Bu köşede babamızı bile tanımadığımızın da bir göstergesi.

Bilmem anlatabildim mi?

Seçim yokken YSK uyuyor mu?


YSK Başkanı Algan ‘‘Seçim imkánsız’’ dedi ve ‘‘seçimin neden imkánsız olduğunu’’ anlattı.

Dinleyince bir şeyi öğrendim.

Türkiye'de sürekli olarak bir Yüksek Seçim Kurulu gerekli değil.

Çünkü Tufan Bey'in anlattığı kadarıyla YSK 5 yıl yatıyor, üç ay çalışıp seçim yapıyor ve tekrar uykuya geçiyor.

Hadi diyelim ki, seçimler hep erken oluyor, en azından YSK üç yılda bir uyanıyor.

Uyanınca da ilk iş ‘‘para istemek’’ oluyor.

Benim çocukluğumdan beri bu seçmen kütüklerinin ‘‘bilgisayara’’ bağlanması, ‘‘otomatizasyon’’ konuları gündemde.

Ama belli ki, kimsenin umurunda değil.

YSK da seçmen kütüklerini sürekli güncellemek gibi bir işle uğraşmıyor.

Herkes gibi onlar da seçimi bekliyor, seçim gelince de ‘‘Olmaz, şu lazım, bu lazım, o lazım’’ gibi feryatlarla ortaya çıkıyorlar.

Oysa Tufan Algan gibi ‘‘deneyimli’’ bir YSK Başkanı'nın, Türkiye gibi bir ülkede bile bu işi düzene koyması, sürekli olarak sistemi yenileyip güncellik sağlaması beklenir.

Ama olmuyor.

Olmayınca, biz de izleyip eğleniyoruz.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Kendileri fedakárlık yapmayanlar, fedakárlığı başkalarından beklemediği zaman.
Yazarın Tüm Yazıları