UZANLAR hakkında ABD'de dava açıldı. Daha önce benim bu konudaki uyarılarım için, ‘‘Medya savaşı’’ diyenler, ‘‘Kardeşim, elin parasını takip etmek sana mı kaldı?’’ diyenler, şimdi ne söyleyecekler çok merak ediyorum.
Açılan davadaki suçlamalar çok büyük. Telsim ve Uzan Ailesi'ne yönelik suçlama, basit bir borç-alacak davasının boyutlarını aşıyor.
Bizdeki 4422 sayılı yasanın kapsadığı suçlar benzeri, ‘‘Dolandırıcılık maksadıyla çete kurmak’’ olarak tanımlanabilecek bir suçlama söz konusu.
Motorola ve Nokia, uzun süre bu konuda Türkiye'de çıkış yolu aradılar. Adil bir yargılama umudu olmadığı ve Uzan Ailesi'nin yargıyı kendi lehlerine nasıl kullandıklarını ‘‘öğrendikleri’’ için, ‘‘adil yargı’’ garantisi peşinde koştular.
İşte ben bu noktada yazmaya başladım.
Çünkü Türkiye'nin uluslararası itibarı söz konusu olmaya başlamıştı.
‘‘Türkiye'de iş yapılmaz; çünkü yargı yoktur’’ havası esiyordu. Nitekim Ecevit'in son ABD ziyaretinde bu konu ABD Ticaret Bakanı O'Neill tarafından gündeme getirildiğinde, Ecevit, káğıt üzerinde haklı olarak, ‘‘Türkiye bir hukuk devletidir ve yargıya bir müdahalemiz söz konusu olamaz’’ deyince ip koptu.
Motorola ve Nokia, o andan itibaren Türkiye'de bir çıkış yolu olmadığını gördüler.
Olay Türkiye'de yargıya intikal ederse, yıllar süren çileli bir süreç başlayacak ve iyi ihtimalle bu iki firma alacaklarını 2010 yılında kesinleştirecek, 2050 yılında da tahsilata başlayabileceklerdi.
Bu nedenle Amerikan hukukundaki bazı olanaklardan faydalanarak, Uzan Ailesi ve Telsim aleyhine dava New York'ta açıldı.
Şimdi ne mi olacak?
Büyük ihtimalle, daha önce bu köşede bahsettiğim Kroll dedektiflik şirketinin, dünya çapında tespit ettiği Uzan Ailesi'ne ait mal varlığına Amerikan Mahkemesi'nin kararıyla el konulacak. Sonrasında da tahsilata geçilecek.
Bunun adına hálá medya savaşı diyen varsa, bu medyaya şapka çıkarsın.
ABD'yi bile kontrol altına almış baksanıza.
Danıştay'ın yanıtı
DANIŞTAY Başkanı Nuri Alan, ‘‘Danıştay'da görevden kaçanlar’’ başlıklı yazım için aradı.
Sözünü ettiğim katılım sorununu onlar yıllar önce fark edip önlem aramışlar.
Danıştay Başkanı Alan, ‘‘İdari Dava Daireleri Genel Kurulu sabit bir kurul değil. Bu durum ne yazık ki istikrarsızlığa yol açıyor. Toplanma nisabı duruma göre değişiyor ve iyi de olmuyor’’ dedi.
1997 yılında bu durumun önüne geçmek için sayıyı sabitleyecek bir düzenleme önerisi yapmışlar.
Hükümet bu öneriyi yasa teklifi haline getirip Meclis'e götürmüş, ama Meclis'ten geçmemiş. Bu yüzden de bugün Danıştay'da bazen kurumu zor durumda bırakan, genel olarak da bir içtihat oluşmasını engelleyen bu değişken sayılı toplantılar halen devam ediyor.
Nuri Alan, İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun üye tam sayısının bugün için 43 olduğunu söyledi. Prensip olarak Danıştay Başkanı bu toplantılara katılmazmış, bu nedenle sayı 42'ye düşermiş. Çift sayı olmayacağı için bir kişi daha katılmazmış, 41 olurmuş.
‘‘Eğer bir dairenin verdiği kararın temyizi için toplanılıyorsa, ilgili daire de toplantıya girmeyeceği için sayı otomatik olarak 34'e düşüyor’’ diyor Danıştay Başkanı.
Benim dün sözünü ettiğim kararda 23 oy var, nerede bu 11 kişi?
Üyelerden Gülsen Yenişehirli ve Ender Çetinkaya raporluymuş. Engin Kumrular isimli üye idari izinli. 1 üyenin eşi, kararı temyiz edilen 10. dairede görevli olduğu için gelmemiş. Etti 4. 1 kişi, çift sayı olmasın diye girmemiş. Etti 5. Kaldı 29 kişi. 6 kişi hálá kayıp.
Başkan Alan, ‘‘Bunların nerede olduğunu araştıramam. Ama eminim ki, kendi iş yoğunluklarından dolayı gelememişlerdir. Ayrıca da yasal olarak bu kurul bu tip davalarda 15 kişi ile toplanabiliyor. Her şey yasal’’ dedi.
Ben de, ‘‘Haklısınız yasal. Ama bu yasallık doğru mu?’’ diye sordum.
Aslında galiba yanlış yere sordum. Bu durumu düzeltmesi gereken yer Meclis.
İnşallah düzeltirler.
Avantacı avantacıdır
BAZI ‘‘meslektaşlarım’’, basın kartının avantalarını eleştiren bana karşı kampanya açtılar.
Kimi ‘‘üniversite’’ destekli ‘‘internet cücükleri’’ de bunlara kucak açıyor. Bu avantalar sürmeliymiş; çünkü onlar gazeteciymiş.
Sahtekárlar.
Siz ‘‘kamu hizmeti’’ yapıyorsunuz da, aynı gazetenin matbaasında çalışan adam yapmıyor mu?
Kamu hizmeti falan palavra. Herkes avantası sürsün istiyor. Ama halkın gözünde nerede olduklarını bilmiyorlar.
İşte bir okurdan gelen mektup.
Bir veli, oğlunu okula götürüyor ve kaldırıma park edilen, yolu tıkayan otomobillere neden bir önlem almadıklarını soruyor.
Polisin yanıtı kısa oluyor:
‘‘Bu otomobiller gazetecilere ait. Valilikten özel izin almışlar. Dokunamayız.’’
Okurum diyor ki, ‘‘Bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşit’’.
Ben bu sözü değiştirdim.
Bütün avantacılar aynıdır. Mesleğinin ne olduğu fark etmez.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Gazetecilerin kendilerine gelen her faks ve e-mail'i yayınlamalarının mümkün olmadığını okurlar takdir ettiği zaman.