Fatih Altaylı: Bedensel engel dediğin bir milisaniye

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

VELİLER gözleri görmeyen felsefe öğretmenine isyan edip okul idaresine başvurmuşlar..

Gerçi vali gerekeni yapmış ama ne yazık ki, millet olarak özürlüleri toplum dışına itme konusunda o kadar kararlıyız ki, bir valinin ‘‘Adam’’ olması yetmiyor.

Yabancı bir dostum Türkiye'de çok az özürlü olduğunu düşünürmüş hep.

Çünkü sokakta hiç özürlü görmezmiş.

Sonra anlamış ki, Türkiye'de özürlü çok ama ne yazık ki, toplum yaşamına katılamıyorlar.

Katılanlara karşı gösterilen tepkiye bakarsak, katılmamalarını normal karşılamak gerek.

Özürlüyü toplum dışına itmek, yapılabilecek en büyük eşekliktir.

Çünkü özürlü olmak, özürlülerin seçtikleri bir şey değildir ve özürlü olmakla özürsüz olmak arasındaki fark ise bir milisaniyedir.

Yolda karşıdan karşıya geçerken ayağımız takılıp tökezlesek, bize çarpacak bir otomobil bizi özürlü hale getirebilir.

Banyoda ayağımız kayıp kafamızı musluğa çarpıp kör kalsak anında özürlü hale geliriz.

Bir hatalı sollama bizi hayat boyu tekerlekli sandalyeye mahkûm edebilir.

Bunu en iyi iki yıl önce, spor yaparken belimi üç yerden kırdığım zaman anladım.

Doktorum Sevgili Azmi Hamzaoğlu (kendisine karşı olan minnetimi bir kez daha belirtmek isterim), elindeki MR'ı gösterip, ‘‘Şu kemik parçası şuraya girse artık belden aşağı bölgeni hissetmeyecektin’’ demişti.

Yani bugün tekerlekli sandalyede olacaktım.

Oysa belimi kırdığım kaza saniyenin onda biri kadar bir sürede olmuştu.

Hepimiz sağlamlıkla, bedensel engelli olmak arasında bu kadar kısa bir çizgi üzerinde yaşarken, gözleri görmeyen öğretmene tepki gösterme konusunda bir kez daha düşünelim.

Çünkü yarın işimizin başına bugünkü kadar sağlam gideceğimizin hiçbir garantisi yok.

Belden aşağısı tutmayan bir Fatih Altaylı, daha mı kötü yazardı?

Münafıklara not: Şimdi bazıları ‘‘Bundan kötüsünü yazamazsın’’ diyecektir mutlaka.

Bu Diyanet mi dinde reform yapacak?

DİYANET İşleri Başkanlığı Başmüfettişi Abdülkadir Sezgin'den bir faks geldi. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı için dün yazdığım yazıyı zannederim yanlış anlamış.

Sanmış ki, ben 30 yıl önce böyle bir kitap yazılmasını yanlış bulmuyorum.

Yanılıyor. Ben dün açıkça diyorum ki: ‘‘30 yıl önce bunları yazanlar, Bugünkü Hizbullah ve İBDA C katillerinin fikir öncüleridir. O kitapları okuyanlar bugün terörist.’’

Ancak yine de Diyanet İşleri Başkanlığı Başmüfettişi Abdülkadir Sezgin'in yolladığı faksta çok önemli bilgiler var.

Başmüfettiş Sezgin şöyle diyor: ‘‘30 yıl önce yazıldığı söylenen kitap, aslında 1998 basımıdır ve daha önce basılmış 6 cildin özetidir. Demek ki, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Altunkaya bugün de hálá aynı görüşleri taşımaktadır.

Güya Mehmet Altunkaya 30 yıl önceki kaynaklardan istifade etmiş de, şimdi Başkanlık olarak bunları temizleyecekmiş. Acaba 30 yıl önceki dini kaynaklarda Fransa'da genç kızların akrabaları tarafından ırzına geçildiği mi yazıyormuş? Ya da İsveç'te erkeklerin anneleriyle, kızların babalarıyla seks yaptıkları ve bunun çıkarılan yasayla suç olmaktan çıkarıldığı mı yazıyormuş?

Bu yalanların dinle, dini bırakın insanlıkla ne alakası var!

Mehmet Nuri Yılmaz'ın dinde reform yapmasını bekleyen aydınlar bu başkan yardımcısı ile hangi reformu bekliyorlar.

Mehmet Altunkaya'yı İzmir Müftüsü iken alıp 1999 Haziranı'nda kendine başkan yardımcısı yapan Mehmet Nuri Yılmaz değil midir?

Sadece bu mu?

Lütfen Mehmet Nuri Yılmaz açıklasın, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Rıdvan Çakır'ın Paris Din Hizmetleri Müşavirliği ile ilgili kararname ne için imzalanmamıştır?

Bu kişinin kaymakamlık yapan oğlu hangi gerekçe ile kaymakamlıktan alınmıştır?

Bu adam reform yapacak diye daha çok beklersiniz!’’

Bu sözler benim değil.

Bir Diyanet İşleri Başkanlığı başmüfettişinin.

Size de ilginç gelmiyor mu?

Bir Avrupalı daha

BEŞİKTAŞ'ı Barcelona karşısında izlerken zevkten dört köşe oldum.

Ve Galatasaray'ın Mallorca'da, Mallorca'yı yenerken oynadığı futboldan sonra bir Türk takımının Avrupalı bir rakip karşısında bu kadar üstün oynadığına hiç şahit olmadım.

Beşiktaş, Barcelona ile kedi fareyle oynar gibi oynadı.

Oyunu sahasında kabul etti.

Ceza alanı önünde durdurdu.

Kontrataklarda hızlı çoğalarak rakibini bitirdi.

Maç 5, hatta 8-10 olurdu.

Barcelona kalecisi Dutruel 3 gol yedi diye Hürriyet'ten 2 yıldız almış.

Bence maçın kahramanı Dutruel'di.

Biraz vasat bir kaleci ile Barcelona tarihinin en ağır yenilgisini alırdı.

İspanyol takımında Hagi'den sonra dünyanın en etkili oyuncusu olarak görülen Rivaldo'nun bir iki bireysel girişimi dışında hiçbir varlık yoktu.

Beşiktaş'ta ise Nihat dışında bir başka yıldız daha parlıyor.

İbrahim. Hem teknik, hem süratli.

Milli takımı Abdullah yükünden kurtaracak adam olduğunu düşünüyordum, artık eminim.

Görülen o ki, Beşiktaş artık Avrupalı oluyor. Bunda büyük pay Scala'nın.

Ama Avrupalılaşmanın asıl nedeni Serdar Bigili.

Bu gencecik başkan, takımı kendi gibi Avrupalı yapmayı kafasına koymuş.

Birinci yılda bunu başarmak kolay olmasa gerek.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

İyi niyeti sömürmek, kazanç olarak algılanmadığı zaman.

Yazarın Tüm Yazıları