Asıl bölücülük bu

TÜRKİYE'nin ‘‘kimi’’ mahkemelerinde, ‘‘kimi’’ işgüzarlar ‘‘kimi’’ isimler için dava açıyorlar.

Bu isimlerin bazıları az, bazıları çok yaygın.

Etnik veya etimolojik kökenine bakılmaksızın kullanılan isimler.

Sizin, benim, bizim isimlerimiz.

Ama nedense bunlar hakkında dava açılıyor.

Gerekçe ise bu isimlerin ‘‘Kürtçe’’ olması.

Berivan, Baran, Helin gibi bildik, tanıdık isimler de bu ‘‘yasak’’ ve ‘‘dava’’ kapsamında.

Bir yandan Kürtçe yayın ve Kürtçe eğitim konularını tartışıyoruz ve belirli ölçülerde serbest bırakma konusunda Avrupa ile uyum sağlamaya çalışıyoruz, diğer yandan Kürtçe kökenli olduğu konusunu aklımıza bile getirmediğimiz isimlerden dolayı davalar açıp, insanları tedirgin ediyoruz.

Son ‘‘dava’’ Ardahan'da. Kızına Berivan adını koyan baba ve kaydı yapan nüfus memuru yargı önünde.

Hem de hem Asliye Ceza, hem de DGM'de iki yere yargılanıyor.

Şaşkın baba diyor ki: ‘‘Kanal D'de dizisi oynuyordu. Sibel Can'ı çok severim koydum.’’

Dizisi serbest. Adı yasak.

Ya Helin'e ne demeli?

Hülya Avşar'ın kardeşi de Helin.

Onu da tutuklayıp içeri atalım mı?

En gırgırı hayli milliyetçi bir arkadaşım geçen yıl doğan kızına Helin adını verdi.

Şimdi panikte, ‘‘Ulan biz ne halt etmişiz’’ diye beni aradı.

Güldüm. ‘‘Hemen değiştir. Aybike veya Asena yap’’ dedim.

‘‘Helin ne demek acaba’’ diye sordu.

‘‘Kuş yuvası demekmiş. İstersen Kuşyuvası da yapabilirsin. Kuşyuvası Yücel. Fena gelmiyor kulağa’’ dedim.

Galiba ciddiye aldı.

Ya Baran'a ne demeli.

Koskoca Profesör Baran Tuncer yakında DGM'lik olursa şaşmayın.

Ama onun işi kolay ‘‘Yağmur’’a çevirebilir.

Rezalete bakın Allah aşkına.

Kopenhag Kriterleri falan derken, döndük 100 yıllık isimlerimizi mahkemelik ettik.

Şu Avrupa Birliği'ne de acıyorum.

Bizi aralarına alacaklarmış.

Bu kafanın Avrupa neyine Allah aşkına.

Adamların da rahatını bozacağız.

Magazincilerin hiç mi suçu yok!


MESUT Yılmaz'ın oğlu Yavuz Yılmaz'ın ‘‘magazin muhabirleri’’ ile girdiği tartışma ve söylediği sözler ve hatta fiili müdahalesi günlerdir tartışılıyor.

Tartışılmasına tartışılsın da, her yönüyle tartışılsın.

Magazin muhabirleri de kendilerini biraz sorgulasınlar, ‘‘Biz ne yapıyoruz’’ diye.

Yavuz Yılmaz kim?

Bir siyasetçinin oğlu.

Babası ünlü, şöhretli bir siyasetçi.

Çocuğun tek suçu bu. Bu yüzden de sürekli taciz altında.

Nereye gitse karşısında kameralar, flaşlar, ışıklar.

Bu durum sadece Türkiye'ye özel.

Bakın dışarda durum nasıl.

Hatırlayın, Almanya Başbakanı Kohl'ün oğlu Peter bir Türk kızı ile evlenecekti ya, bunu duyunca Peter Kohl'ün resmini aramaya başladık.

Almanya'da sormadık gazete, dergi ve ajans bırakmadık.

Bir tek kare fotoğrafı yok.

‘‘Niye yok?’’ diye sorduk.

Alman gazeteciler şaşırdı:

‘‘Niye olsun?’’

Peter Kohl
yemiyor, içmiyor, gezmiyor mu?

Geziyor ama kime ne?

Başkan Bush'un kızları gezmiyor mu?

Geziyor.

Ama sadece ‘‘sahte kimlikle içki alınca’’ haber oluyorlar.

Yavuz Yılmaz da böyle bir şey yapsa, kimsenin diyeceği yok.

Ama sadece kız arkadaşıyla bara gitti diye birini taciz etmeye ne hakkımız var.

Ya Yasemin Kozanoğlu'na yapılanlar.

Okurken mesleğimden utandım.

Kız magazin muhabirlerinden kaçıp tuvalete saklanıyor.

Kapıyı kırıp içeri giriyor, tuvaletle resmini çekiyorlar.

İş mi bu?

Üstelik bana ne Yasemin Kozanoğlu'ndan.

Yavuz Yılmaz'ın ekrana yansıyan görüntülerini de izledim.

Çocuk otomobiliyle gidiyor, magazinciler otomobille peşinde.

Duruyor, onlar da duruyor, kaçıyor onlar da kovalıyor.

Mesut Yılmaz'ı sevgilisiyle yakalasan takip et ama sevgilisiyle gezen bekár ve oğlu.

Yavuz Yılmaz'a kızmak kolay. Ama bir an kendinizi onun yerine koyun.

Gazetecilere vurması, küfretmesi hoş değil elbet.

Ben olsam yapmazdım.

Ama ben 40 yaşındayım.

O ise 20 küsur.

Adı üstünde delikanlı.

İşin kötüsü onu takip edenler de o yaşta.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Gerçekleri kafamızda yaratamayacağımızı anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları