Eşcinsellerin aşkı neden daha tutkulu?

Bu sezonun en çok konuşulan oyunu “Shopping and Fucking” bana bu soruyu sordurdu. Peki cevabı bulabildim mi?

Valla bir-iki teorim var.

Haberin Devamı

Genç adam uzun bir öğürtüden sonra kustu. Önce kızı, sonra oğlanı öptü.
Uyuşturucu sattılar.
Amentü gibi her lafa küfürle başladılar.
Kendilerini aklınıza gelebilecek her şekilde sattılar.
Her yerde, ne kadar duygusuz olabilecekse öyle, seks yaptılar.
Tiyatro DOT’un “Shopping and Fucking” (Alışveriş ve S***ş) oyununun ritmi bu.
Bu ritmin sonu ne olur: Tam bir “folie a quatre...” Yani dört genç insanın bulaşıcı bir psikozun içinde kaybolup gitmeleri.
Oyunun ünlü İngiliz yazarı Mark Ravenhill gençliğin bu delirmiş, yoz halinin faturasını kapitalizme çıkarırken ne yazık ki klişelerin ötesine geçememiş. “Para medeniyettir, medeniyet para” sözü, oyun ilk yazıldığı dönemde, yani 1990’ların ortasında sağlam bir Thatcher eleştirisi olarak taze bir nefes getirmiş olabilir. Ama bugün itibariyle yeni bir şey söylemiyor ya da çok iyi bildiğimiz bir şeyi akla gelmeyecek bir biçimde anlatmayı başaramıyor.
Yani sıkıcı mı, boş mu? Hiç değil.
Arka fonda Demokles’in kılıcı gibi mütemadiyen asılı duran eşcinsel aşkı teması “Shopping and Fucking”i bu sezonun mutlaka izlenmesi gerekenleri listesine terfi ettiriyor.
Oyunda erkekler arasındaki aşk ya da bağ, her ne derseniz deyin, o kadar kuvvetli ve tutkulu ki aslında o dörtlü ilişkinin bir parçası olan kadın doğal olarak diskalifiye oluyor. Asli görevi ortalığı yatıştırmak olan sağduyu sahibi bir anneden başka bir şey değil sahnede. Bana göre oyunun en acıklı ve vurucu kısmı buydu.
Eve dönerken aklımda şu sorular dönüp duruyordu: İki erkeğin aşkı, bir kadınla bir erkeğin aşkından neden daha tutkulu? Bu tutkuyu, şiddeti perçinleyen eşcinsellerin toplumsal olarak zor bir hayat seçmiş olmalarının getirdiği yoldaşlık hissi olabilir mi? Peki bu erişemediği tutku haline uzaktan bakan kadınlar ne kadar dertlenir, ne kadar hırçınlaşır?
İşte oyun bu soruları sordurduğu, DOT da bunları konuşulabilir hale getirdiği için takdire şayan.   
Gidin, görün ama ancak önümüzdeki yıl... Çünkü aralık ayı biletleri de tükenmiş durumda.
Sanırım ben de ABD’li gay gazeteci Dan Savage’in aşk ve seks tavsiyeleri verdiği ünlü köşesi Savage Lovecast’e başvuracağım. İçlendim.

Haberin Devamı

Hayatınızı değiştirecek kodcu

Haberin Devamı

Kişisel gelişim kurslarından hiç hazzetmem. Şüpheyle yaklaşırım, zaman kaybı olduğunu düşünürüm, bir şekilde içine düştüysem de gülme tutar. Ama öyle ilginç ve zeki bir kadınla tanıştım ki nahoş deneyimlerimi şimdilik çöpe attım. Fulya Sarı, Syracuse Üniversitesi’nde eğitim almış bir bilgi mimarı. Valla mesleğinin adı bu. İnsanların öğrenme süreçleriyle ilgileniyor. Aynı zamanda öğretmenlerin interneti daha kolay kullanmaları için Açık Mutfak adlı bir sistem yaratmaya çalışıyor. Yani bilgisayar kodu yazmayı biliyor. Anladınız mı nasıl bir zekâ seviyesinden bahsettiğimi...
İşte bu Fulya Hanım, Elmadağ’daki dans merkezi Dancezentrum’da “Duvara Çarpmadan” adlı bir hafta sonu atölyesi düzenliyor bu aralar. “Hayatta almamız gereken bazı riskler var, bunları almıyoruz çünkü duvarlarımız var. Korkuyoruz, başaramamaktan çok yeni şeyler öğrenmekten korkuyoruz” diyor. Bunu uygulamalı olarak, öğrenme stilinizi size keşfettirerek, nasıl aşabileceğinizi gösteriyor. Gördüğünüz gibi “Şimdinin gücünü yakalayın”, “En büyük güç sizsiniz” filan gibi hiç bir yere varmayan geyikler yok.
Bir bilgisayar kodcusu, bir dans merkezinde son derece pratik ve faydalı bilgiler veriyor. Acayip bir durum. www.dancezentrum.com

Haberin Devamı

Neden iyi koleksiyoner anlaşıldı

Hakan Onur’un MAC Art Gallery’deki Med-cezir sergisi bana göre müthiş bir renk ve hiciv yolculuğu. Gezerken çok eğlendim. “Evlilik Üzerine Çeşitlemeler” tablosunun ortasına 1967’de çıkan “Çağdaş Görgü Sözlüğü İyi Yaşam Bilgisi” kitabından bir alıntı iliştirmiş. Diyor ki, “Boşanmayı ilan etmek usulden değildir. Bununla birlikte, karınız neden gelmedi, hasta mı yoksa gibi sorulardan kurtulmak için durumu dostlara bildirmek iyi olur.” Süper değil mi?
Sergideki bütün tabloların satıldığını öğrenip “Vay vay vay” diye söylenirken ziyaretçi defterinde tanıdık bir imza gördüm. Ünlü koleksiyoner Sema Çağa. O kadar güzel bir metin yazmış ki... ”Hakan Bey, resminizin tertemiz işçiliği beni onunla tanıştığım o evvel zamanlardan beri sürekli içinde yatan cefa, ironi, acı, masal gibi mitik imgelerle buluşturmuştur” diye başlıyor ve “Resminizin takipçisi ve hayranı, Sema Çağa” diye bitiyor.
Sema Hanım koleksiyonunu sergi gezerek, özenle ve tutkuyla yaptığı, sanatçılara yatırım aracı gibi bakmadığı ve bu kadar zarif olduğu için Türkiye’nin en değerli koleksiyonerlerinden biri.

Yazarın Tüm Yazıları