Biz ne şirin insanlarmışız meğer

En leş gibi koktuğunda bile,
En canıma okuduğu gün bile,

İstanbul’u sevmek için bir sebep,
Laf söyleyen varsa ağzının payını vermek için enerji bulurum.
Benim için Türküm’den önce, İstanbulluyum demek doğaldır. Bununla övünürüm.
Fakat Bant dergisinde, Japon sanatçı Yuriko Wakayama’nın (41) hazırladığı Turkish Republic-Türkiye Cumhuriyeti kitabına rastlayınca, bu ülkenin insanları olarak ne kadar acayip ve de şirin olduğumuzu bir kez daha fark ettim.
Şirin ve acayip ülkem, bugün seni sen yapan her şeyi seviyorum.
Uyarı: Bu tür bir milliyetçiliğin karşılığını siyaset bilimi veya sosyoloji kitaplarında bulamazsınız. Klinik psikoloji ansiklopedisi daha doğru bir kaynak olabilir.

TAMBUR, KAŞIK OYUNU VE ORHAN BABA

Neyse, devam...
Ben kıtıpiyoz bir kanoyla bu duygu selinde çalkalanırken, Yuriko size Turkish Republic kitabını anlatsın.
“Bu yılın başında Japonya’nın en büyük yayınevi JTB tarafından çıkarıldı. Aslında bu resimli bir sözlük. Japonya’da bu kitaplar çok moda şu anda. İngilizce, İspanyolca, Farsça da var. Turist olarak bu ülkelere gittiklerinde açıyorlar bu resimli sözlüğü, etrafta gördükleri veya duydukları şeylerin ne manaya geldiğini daha kolay çözüyorlar.”
Peki dedim, kim karar verdi, kaşık oyununu, patlıcanlı kebabı, tamburu, Orhan Gencebay’ı kitaba koymaya?
“Kitabın editörü Nakako Osone. Ben Türkiye’ye herhalde en az 10 kez gelmişimdir. Gördüğünüz bütün bu çizimlerin önce fotoğraflarını çektim. Sonra iki buçuk ay boyunca geceli gündüzlü çizdim. Yayınevi de çizimleri birkaç Türk’e gösterip sağlamasını yaptı.”
Yuriko göbek dansına da çok meraklı çıktı. Bakın ne diyor: “2002’de Mercan Dede ve Babazula’nın müziğini keşfettim. İki yıl sonra da göbek atmanın ne demek olduğunu. Dansöz Sema Yıldız’dan ders bile aldım. Çok iyi geldi.”
Doğrusu Yuriko’nun Türkiye’yle ilgili tarifleri ve heyecanı da bana.
(Çizimlerin tamamını görmek için: www.umiyuri.com)

Süpürgenin hüpletemediği sanatçı

Akbank Sanat’ta genç sanatçıların işlerinden oluşan karma sergi.
En etkileyici iş Fırat Bingöl’ün “Elektrikli Süpürge” videosu.
Video şöyle: Genç bir çocuk bir duvarın önüne oturmuş, “Adım Orhan. Diyarbakır’da doğdum. Ergani İlkokulu’nda okudum filan diye anlatmaya başlıyor. Kürtçe tabii. Tam o sırada bir elektrikli süpürge gelip kafasını hüp diye içine çekiyor.
Çocuk baştan alıyor, “Adım Orhan. Diyarbakır’da...”
A-haa! Süpürge bir daha geliyor, temizliyor gidiyor. 9-10 kere tekrarlanıyor bu olay. En sonunda Orhan, yani videonun kahramanı ne adını, ne sanını hatırlar hale geliyor.
Eserin sahibi 27 yaşındaki sanatçı Fırat Bingöl’e sordum: Kimdir bu Orhan Allah aşkına?
“Diyarbakır’dan çocukluk arkadaşım. Video özel olarak onun başına gelen bir olayı anlatmıyor. Beni de anlatıyor, onu da, diğer arkadaşalarımızı da. İlkokulda yasak olduğu için Kürtçe konuşamazdık. Ve sana bir şey söyleyeyim, kendimi nasıl baskıladıysam artık Kürtçem hiç iyi değil.”
Nahoş hayat tecrübelerine inat olsun diye heralde, Fırat bayağı uğraşıyor. Başkaları için.
Sosyal Kültürel Yaşamı Geliştirme ve Değiştirme Derneği’yle (SKYGD) birlikte Down sendromlu, otistik ve şizofrenlere resim yaparak kendilerini ifade etme yöntemlerini gösteriyor. Bir süredir de F tipi cezaevlerinde kalan mahkumlara resim dersleri veriyor.
Elektrik süpürgesi bütün gücüyle çalışmış, anadilini unutturmuş Fırat’a ama kalbinin iyiliğini içine çekememiş. Aksine ortaya çıkarmış bence.
Yine de sevmiyoruz süpürgeleri, orası kesin.
Yazarın Tüm Yazıları