PaylaÅŸ
Çalışma hayatına 1958’de Otokoç’ta başlamış.
Efsane yönetici Bernard Nahum’un kanatları altında otomotiv sektöründe garajdan yedek parça deposuna kadar şirketin her departmanında çalışmış.
Sonra Türkiye’nin en büyük holdingini yıllarca başarıyla yönetmiş fakat hala kariyerini Otokoç’taki deneyimlerine borçlu olduğunu söylüyor.
Bu yüzden olsa gerek ‘Bu sene, Otokoç’un 80, benim de 50. yıldönümümü kutluyoruz’ demiÅŸ gönderdiÄŸi nazik davetiyede.Â
Smokin ya da koyu renk takım giyilmesini de ayrıca rica etmiş.
Kimden bahsettiğimi anladınız herhalde.
Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç.
Rahmi Bey her ne kadar Vehbi Bey’in mirasını aynı kararlılık ve başarıyla bugüne hatta 3. jenerasyon üzerinden yarına taşımayı başarmış olsa da, rahmetli babasından çok farklı bir profile sahip. Cumhuriyetin birinci kuşağını her anlamda temsil eden Vehbi Koç kelimenin klasik anlamıyla işadamıydı. İşi her şeyiydi.
Rahmi Bey babasından devraldığı ‘duayen işadamı’ kimliğine kişiliğinin renkli yanlarını da taşımasını bildi. Düşünsenize yıllarca babasından gizlediği tekne hayalini ve tekneyle dünya turunu bile ancak Vehbi Bey’in vefatından sonra gerçekleştirebildi.
50 yıllık değişim öyküsüne ilişkin Capital’e verdiği keyifli söyleşide üniversite yıllarında Amerika’da nasıl futbol oynadığını, sanata ve karikatüre olan ilgisini çok samimi bir biçimde anlatmış: ‘Amerika’daki yıllarımda resme ilgim vardı. Karikatürist olacaktım. Biraz hippi mippi olacaktım. Hatta ‘Amcabey’ çizgi karakterini Walt Disney Stüdyoları’nda yapmak istedim.’
Fakat eşi müsaade etmemiş.
Böylece Rahmi Bey içindeki o maceracı, mizah ve estetiğe açık çocuğu kimi zaman gecikmeli de olsa iş yaşamına taşımış.
Karikatürist ya da futbolcu olmamış ama her zaman estetiğe düşkün, dobra ve gerektiğinde hayatı tiye alabilen ‘sıra dışı bir iş adamı portresi’ çizmiş kendisi için.
50 yıllık değişim öyküsü bunu çok açık bir biçimde gösteriyor.
Fakat söyleşide tüm bunların yanı sıra benim asıl ilgimi çeken, Hürriyet’in de dün ‘demokrasi var diye her isteyene otomobil izni verdiler’ başlığı ile duyurduğu Rahmi Bey’in otomotiv sektörü ve demokrasi arasında kurduğu çarpıcı ilişki.
Bir kere otomotiv sektörü ile demokrasi arasında kurduğu ilişkiden dolayı Rahmi Bey’i kutluyorum, fakat minik bir itirazla!
Rahmi Bey’in kurduğu ilişkiden ‘Türkiye’de otomotiv sektörünün Kore gibi gelişmemesinin suçlusu demokrasidir’ anlamını çıkaranlar olabilir.
Söyleşinin tamamı dikkatli okununca Rahmi Bey’in kastının bu olmadığı anlaşılıyor, fakat yine de mefhumu muhalifinden böyle bir sonuca ulaşanlar çıkabilir.
Benim Rahmi Bey’in otomotiv sektörünün bugün karşı karşıya kaldığı ölçek ve rekabet sorununa ilişkin gerçekçi tespitlerinden anladığım şu.
Keşke Türkiye’de hükümetler demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi var diye stratejik sektörleri zamanında ihmal etmeseydi. Ülkenin kalkınması için otomotiv gibi çok büyük yatırım gerektiren sektörlere devlet tıpkı Kore ya da Japonya gibi uzun vadeli bir bakış açısıyla sahip çıksaydı.
Haksız mı?
50 yıllık çarpık teşvik politikaları Rahmi Bey’in haklılığının en basit kanıtı.
Nitekim Rahmi Bey ‘‘Biz otomotiv işine girdiğimizde Türkiye’de yan sanayi yoktu, kurmak mecburiyetinde kaldık’’ diyor ve sektörün geleceği için ikinci haklı uyarısını yapıyor:
‘‘Bugün dünya otomotiv sektöründe çok imalatçı var. Türkiye’de de otomotiv sanayiinde yoğunlaşma olacak. Ayakta kalanlar daha çok adet üretecek, bazıları da ortadan kalkacak.’’
Aslında meselenin bam-teli burası.
Bugün dünyada rekabet edebilmek için tek markadan, tek modelden 200 bin tane araç üretmek gerektiğini belirtiyor Rahmi Koç.
Bir anlamda otomotiv sektöründe benim ‘2. Demokrasi Dalgası’ diye nitelediğim yeni aşamaya dikkat çekiyor.
Otomobille demokrasi arasında ilk ilişkiyi kuran ve 20. yüz yılın başında endüstride ‘1. Demokrasi Dalgası’nı gerçekleştiren Henry Ford 1907 yılında ‘otomobili demokratikleştireceğim (I will democratize the automobile)’ diyerek çıkmıştı yola.
O gün onunla dalga geçenler 20. yüzyıl otomotiv endüstrisine t modelle nasıl damgasını vurduğunu gıptayla izlediler.
Fakat Ford’un zengin sınıftan orta sınıfa taşıyarak demokratikleştirdiği otomotiv endüstrisi bugün ikinci dalga bir demokratikleşmeyle karşı karşıya.
Ve işin ilginci sektöre neredeyse 100 yıl damgasını vuran Ford yerinde sayar hatta gerilerken, Tata gibi Hindistan orijinli şirketler öncülük ediyor yeni demokratikleşme dalgasına. Nasıl mı?
Her şey Henry Ford’dan tam 100 yıl sonra Tata Grubun patronu Ratan Tata’nın yağmurlu bir günde Bangalore’da arabasıyla giderken geçirdiği bir kaza ve o gün kurduğu düşle başlıyor.
Ratan Tata’nın içinde bulunduğu otomobil iki çocuğu ve karısıyla bir anda önlerine çıkan mobilete çarpar.
Allah’tan ölen olmaz.
Fakat o yağmurlu günde Ratan Tata kendi kendisine şöyle bir söz verir. ‘‘Sahip olduğum otomotiv şirketi ne yapıp edip Hindistan’da ancak bisiklet ya da mobilete parası yeten iki çocuklu bir ailenin ihtiyacını karşılayacak ucuzlukta otomobil üretecek.’’
Fiyatı da baştan belirler; 2000 dolar.
Başta şirketinde çalışan mühendis ve yöneticiler olmak üzere tüm endüstri fikri imkansız hatta çılgınca bulur.
Fakat kendisi de mimarlık eğitimi almış olan Tata inatla maliyetler 2000 dolara inene kadar Ar-ge ekibine bizzat öncülük yapar.
Nihayet 2008 başında 2000 dolarlık ‘nano’ üretime sokulur. 250 bin adetlik ilk parti üretim sonbaharda piyasaya sunulacak.
Ratan Tata’nın otomobili orta sınıftan alt gelir grubuna taşıyan ikinci dalga demokrasi hayali ‘nano’yu tıpkı bir zamanlar Henry Ford’a yapıldığı gibi küçümseyen dev otomotiv şirketleri şimdi geride kalmamak için bir biri ardına inovatif yollarla ucuz araba üretimi yarışına girdiler.
Tabii ilk hayali kuran ve hayata geçiren Ratan Tata olduÄŸu için ‘2. Demokrasi Dalgasında’ en önde o koÅŸuyor. Onun öncülüğünde Hindistan 2015 yılında dünya ucuz araç üretim merkezi olacak. Çin, Tayland ve Türkiye bu alanda önemli bölgesel üretim merkezi olmaya aday.Â
Türkiye 1 milyon adetle şimdiden dünyanın en büyük 6. büyük üreticisi.
Fakat enerji fiyatlarındaki artış ve otomotiv endüstrisinde yaşanan 2. dalga demokratikleşme sonrasında sektör büyük kırılmalara gebe.
Dolayısıyla Rahmi Bey’in stratejik düşünme ve demokrasi uyarısı otomotiv sektöründe bugün her zamankinden daha çok önem taşıyor.
Biz demokrasiyi sadece siyasetle sınırlı zannediyor ve hep o boyutuyla tartışıyoruz.
Oysa otomotiv sektörü yüz yıldır demokratikleşme dalgası üzerinden yükseliyor.
Bilmiyorum Türk demokrasisi siyasi anlamda yeni bir krize kaptırmışken kendisini Rahmi Bey’in otomotiv endüstrisi ve demokrasi arasında kurduğu ilişkiye Ankara’dan kulak kabartan olur mu?
PaylaÅŸ