Paradigması değişen iki siyasetçi Erdoğan ve Baykal

Son günlerde Türk siyasetinde yaşanan tartışmalara bir anlam veremiyorsanız gelin hiç çekinmeden adını koyalım.

Haberin Devamı

Türkiye'de siyasetin özellikle de muhalefetin paradigması değişiyor.

Daha açık konuşalım.

Ana muhalefet partisi CHP artık iktidar partisi AKP'ye rejim üzerinden değil, kötü yönetim ve yolsuzluklar üzerinden muhalefet yapıyor.

Anlayacağınız CHP, 6 yıldır yapması gerekenin ne olduğunu nihayet anlamışa benziyor.

Bu yüzden kamuoyu bir süredir CHP Genel Başkan Yardımcısı Kemal Kılıçdaroğlu'nun hükümete kök söktüren yolsuzluk dosyaları ile çalkalanıyor.

Geçen hafta Ankara Temsilcimiz Erdal Sağlam'la birlikte CHP Genel Merkezi'nde 2 saate yakın sohbet ettiğimiz Deniz Baykal'a çok açık yüreklilikle önce kişisel bir tespit yaptım sonra da şu soruyu sordum:
"6 yıldır siz dahil tüm AKP muhalifleri esas olarak iktidarı rejim üzerinden eleştirdiniz. 'Türban-imam hatip-laiklik-367-emuhtıra-kapatma davası vs' derken sizler rejim üzerinden iktidar partisine vurdukça AKP daha da güçlendi. Oysa demokrasilerde bir siyasi iktidarı zayıflatmanın en geçerli yolu kötü yönetim ve yolsuzluk dosyalarıdır. Son günlerde CHP'nin özellikle Genel Başkan Yardımcınız Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden başlattığı yolsuzluk tartışmalarına bakınca bir yandan 'Nihayet muhalefet esas yapması gerekeni yapıyor' diyorum diğer yandan da kendi kendime 'CHP'nin muhalefet yapma biçimi-paradigması değişiyor mu' diye soruyorum..."
Deniz Bey söylediklerimi dikkatle dinledi.

Belki şaşıracaksınız ama kesinlikle hak verdi.

Elbette rejimin temel özellikleri konusunda CHP'de bir paradigma değişimi yok.

Laiklik konusunda dün ne kadar hassassa bugün de o kadar hassas.

Fakat AKP iktidarına karşı tüm muhalefeti rejim ve laiklik konusuna hapsetmenin en azından sonuçları itibariyle yanlış bir strateji olduğunu Deniz Bey de kabul ediyor.

Hatta daha da ötesi:

"Herkes bize şimdi Kemal Kılıçdaroğlu'nun nereden çıktığını soruyor. Oysa biz uzun bir süredir parti içinde Kemal Bey gibi arkadaşların öne çıkmasının yolunu açtık. Haklısınız rejim tartışmaları AKP'ye yaradı. Oysa AKP iktidarının en yumuşak karnı yolsuzluklar. Şaban Dişli ve Deniz Feneri bir başlangıç. Maalesef bu iktidar boğazına kadar yolsuzluklara bulaşmış durumda. Şimdiye kadar iş dünyası biraz da çekindiği için sessiz kalıyordu. Artık herkes anladı susarak bir yere varılamayacağını..."

Baykal'ın bu sözlerinden ben önümüzdeki günlerde özellikle de yerel seçimler sürecinde Türkiye'de siyasetin birinci gündem maddesinin yolsuzluklar olacağını anladım.

Hatta "Ankara'da son günlerde yeniden bir kapatma davası açılacağı konuşuluyor. Siz ihtimal veriyor musunuz böyle bir gelişmeye?" bile dedim.

Baykal kendinden emin bir tavırla "Hiç zannetmiyorum" dedi ve kapatma davalarının artık siyasetin gündeminden düşmesi gerektiğini söyledi.

Türk siyasetinin bugün geldiği noktada bence Deniz Baykal'ın siyasi özeleştirisi ve yeni yaklaşımı önemli.

Fakat daha önemlisi Türkiye'de siyasetin iki ayrı cephesinde yer alan iki yaklaşımın da kendi içinde bir özeleştiri yapma zorunluluğu.

Evet en geniş anlamda muhalefet, AKP iktidarının Türkiye'yi şeriat devletine sürükleyeceğini söyleyerek ülkeyi ve toplumu çok yanlış bir siyasi iklime sürükledi.

Ve maalesef korku siyaseti en çok AKP iktidarına yaradı.

Ve fakat AKP'yi AB ve demokratikleşme konusunda attığı sınırlı adımlardan dolayı adeta "demokrasi havarisi" ilan eden yaklaşım da bir o
kadar iflas etti.

Ve maalesef liberal aydınların AKP'nin demokrasi havarisi olmadığını anlamaları için Deniz Feneri ve basına boykot gibi iki vahim gelişmenin yaşanması gerekti.

Sonuçta iki türlü de AKP etrafında oluşan-oluşturulan illüzyon dağıldı.

AKP ne rejimin temellerini yıkmak için gizli gizli çalışan bir parti ne de demokrasi havarisi.

Tayyip Erdoğan ne Sultan Vahdettin ne de Turgut Özal.

Maalesef ikisinin arasında bir yerde.

Biraz otoriter, biraz demokrat.

Onu her iki türlü de olmadığı insan üzerinden eleştirmek anlamsız.

Otoriter eğilimlere sahip olması demokratik açılımlar yapmasına engel değil.

Reform konuşurken itaat istemesi ise eğer onu gerçekçi bir biçimde tanımışsanız hiç şaşırtıcı değil.

Son günlerde yaşanan seviyesi düşük şiddeti yüksek siyasi tartışmalar kafanızı karıştırıyorsa bence hiç karıştırmasın.

Çünkü 2002'den bu yana Türkiye'de siyaset ilk defa akması gereken mecraya girdi.

E, tabii 6 yıldır rejim tartışmasına alışmış iktidar da muhalefet de doğal olarak yeni durum karşısında şaşkın. Seviye düşüklüğü biraz da bu şaşkınlıktan kaynaklanıyor.

Türkiye uzun bir aradan sonra yolsuzluk tartışmaları üzerinden demokrasinin faziletlerini yeniden anlamaya başlıyor.
CHP muhalefetin paradigmasını değiştirdikçe; AKP, mağduriyet üzerinden siyasetin sonuna geldi.

Mağduriyet zırhı delindikçe Erdoğan mağruriyet zırhına büründü.

Yazarın Tüm Yazıları