ASLINDA bugün size anlatacağım iki kitap da Obama başkanlık koltuğuna oturmadan önce yayınlandı.
Fakat Obama’nın Türkiye ziyaretinin arka planını anlamak için bu iki kitap çok önemli.
Sadece Obama’nın başucu kitapları olduğu için değil yeni Amerikan yönetiminin iki gündür Türkiye üzerinden dünyaya verdiği mesajları anlamak için yol gösterici.
İlk kitap öğrencilik yıllarımda Amerika’da benim de hocalığımı yapan ABD Savunma eski Bakan Yardımcısı Joseph S. Nye’ın 2005’de Türkçe’ye de çevrilen ’Yumuşak Güç’ kitabı.
Halen Harvard Üniversitesi’nde hocalık yapan Nye, bu kitabı Bush Irak’ı işgal ettikten sonra yazdı.
Bush yönetiminin tepeden inmeci, tek yanlı, askeri güce (sert güç) dayalı politikalarına kitabın ismiyle tezat gibi dursa da içerden yapılan en sert eleştiriydi ’Yumuşak Güç.’
Nye, Amerika’nın geçmiş yüzyıllardaki imparatorluklardan ayrılan en önemli özelliğini askeri gücünü yadsımadan teknoloji, ekonomi ve kültürde yarattığı katma değerde gören düşünürlerden.
Bush yönetiminin yüzyıl boyunca Amerikan rüyası olarak tüm dünyaya sevdirerek ihraç edilen değerleri tek bir hamlede yerle bir ettiğini bunu yaparak da, en çok Amerika’nın gücüne zarar verdiğini anlatıyor kitapta.
’Yumuşak Güç’ü şöyle tanımlıyor: "Bir ülke dünya politikasında istediği sonuçları başka ülkeler onun peşinden gitmek istediği, değerlerine hayran olduğu, teşkil ettiği örneğe gıpta ettiği, onun refah ve şeffaflık düzeyine erişmeyi arzuladığı için de alabilir. Yani istediğin şeyi başkalarının da istemesini sağlamaya, yumuşak güç adını veriyorum. Yumuşak güç, insanları zorlamak yerine, onlarla işbirliği yapar."
Nye, Amerika’nın askeri teknoloji ve NASA’nın yanısıra Microsoft, MTV, Mc Donalds, Wall Street, Nasdaq ve Hollywood gibi değerleri yaratabilecek yenilikçi ve dinamik bir sisteme sahip olduğu için güçlü olduğunu, Bush yönetiminin saldırgan politikalarıyla tüm bu değerleri geri plana atarak dünyadaki Amerika sevgisini nefrete çevirdiğini belirtiyordu beş yıl önce.
Obama, genç bir senatör olarak göreve başladığında Nye’ın bu yaklaşımından çok etkilendi.
Konuşmalarında kendi siyaset anlayışını bu kavramlar üzerinden izah etti.
Bir diğer başucu kaynak ise Obama koltuğa oturmadan çok kısa bir süre önce piyasaya çıkan Fareed Zakaria’nın ’The Post American World’ (Amerika Sonrası Dünya) adlı kitabı.
Zakaria bir anlamda Nye’ın, bıraktığı yerden devam ediyor dünyayı anlamaya ve anlatmaya. Tek kutuplu, çift kutuplu hatta çok kutuplu bir dünya değil Zakaria’nın anlattığı dünya. Daha ilk cümlesi şu çarpıcı tespitle başlıyor: ’Bu kitap Amerika’nın çöküşünü değil, diğer ülkelerin yükseliş hikayesini anlatıyor.’
Hangi ülkeler bunlar?
Çin, Hindistan, Brezilya, Güney Kore, Meksika, Güney Afrika, Körfez Ülkeleri ve Türkiye.
’Artık dünyanın en uzun gökdeleni de, en büyük barajı da, en uzun süre izlenen filmi de en sofistike GSM şirketi de Amerika’da değil’ diye başlıyor tespitlerine Zakaria.
Bazı komplocular gibi ’Amerika çöküyor, Asya yükseliyor’ gibi bir kolaycılığa kaçmıyor. Tam tersi asıl bu yeni gelişmelere uygun politikalarla Amerika’nın yeniden süper güç olarak yüzyıla damgasını vuracağından bahsediyor, tabii yükselen diğer güçlerle birlikte.
Obama’nın Türkiye ziyareti ve buradan dünyaya verdiği mesajlara bir de bu iki kitabın penceresinden bakın istedim.
Dünya artık eski dünya değil, tıpkı Amerika gibi.
Küresel krizin ortasında sadece finans sistemi değil dünya politikası yani güçler dengesi yeniden şekilleniyor.
Obama, ’Amerika sonrası yeni dünya’ mesajını bir süredir bölgesinde değerler üzerinden dış siyaset üretme kapasitesini arttıran Türkiye’den boşuna vermiyor.
Madem söz kitaplardan açıldı, gelin ’Stratejik Derinlik’ kitabının yazarı Ahmet Davutoğlu’nun kulaklarını da çınlatalım.