ASLINDA o saatte sahneye İngiltere’nin en ünlü mimarlarından David Adjaye çıkacaktı.
Fakat TED’in kurucusu Chris Anderson ‘David gelemiyor, size bugün sürpriz konuğumuzu sunacağım’ dedi. Herkes şaşkınlık içinde ‘sahneye kim çıkacak?’ diye beklerken, Oxford’da TED izleyicilerinin karşısına dijital çağın ‘en sansasyonel gazetecilik devrimine’ imza atan wikiLeak.org ’un yaratıcısı Julian Paul Assange çıktı. 700 kişilik salonu derin bir merak ve sessizlik sardı. * * * Nasıl sarmasın? Chris’in daveti üzerine tüm gizemiyle sahneye gelen beyaz saçlı, davudi sesli adam 2006 yılında kurduğu herkese açık sitede yayınladığı ‘çok gizli’ sızdırma dokümanlarla Çin’den Rusya’ya, İzlanda’dan Amerika’ya hükümetlere kök söktürmüş. Müşterisini aldatan bankalardan, takipçilerini dolandıran Scientology gibi dini akımlara birçok kurumu yayınladığı sızdırma belgelerle zor durumda bırakmış... Özellikle 2007 yılında Irak’ta Amerikan ordusuna ait bir helikopterin, aralarında gazeteciler ve çocukların da bulunduğu sivillere dönük kanlı saldırı görüntüleriyle tüm dünyanın dikkatini üzerine çekmiş... Tahmin edebileceğini gibi en çok da Amerikan ordusu ve istihbarat servislerinin şimşeğini üzerine çekmiş. Öylesine çekmiş ki wikiLeak sitesi sık sık saldırıya uğramış, Assange defalarca ölüm tehditleri almış... * * * ‘Nerede yaşıyorsun?’ sorusuna gayet normal ‘hava alanlarında...’ cevabı veriyor. Hiç bir şehirde birkaç günden fazla kalmıyor. Tıpkı çocukluğunda annesiyle Avusturalya’da bir şehirden diğerine yaptığı yolculuklar gibi... Assange’yi post-modern gazeteciliğin ‘gizemli kahramanı’ yapan hikaye aslında annesinin onu resmi eğitim almaması için sürekli seyahat yapmak zorunda bırakmasıyla başlamış. Çocuğunun karakterinin resmi eğitim kurumları tarafından şekillenmesini istemeyen anne, Julian’ı daha çocukluktan itibaren her türlü kurumsal yapıyı sorgulayan bir anlayışla evde eğitmiş. İşte bu bilgisayara ve felsefeye meraklı çocuk, 30’larında bir grup gazeteci ile kurduğu sızdırma belgeler yayınlayan site ile her türlü kurumsal yapıya kafa tutuyor... Dünyanın dört bir tarafından çok gizli belgeler wikiLeak’e akıyor. Şimdiden ellerindeki belgelerin sayısı 1,2 milyonu aşmış. Otoriter rejimlerin suç dosyaları da var belgeler arasında, Amerikan ordusunun Irak ve Afganistan’da işlediği insanlık dışı savaş suçları da... Bilderberg’lerin 1950-80 arası gizli tutanaklarını da yayınlıyorlar, finans dünyasının gizli skandallarını da. Tek bir prensipleri var; kaynakların hem kimliği hem de çıkış noktaları gizli... İşte bu gizlilik dünyanın dört bir tarafından wikiLeak ’e belge akmasını sağlıyor... * * * Fakat çok önemli üç sorunları var... Bir, can güvenlikleri tehdit altında... İki, bu işi para karşılığı yapmadıkları için 200 bin Euro’ya kurdukları siteyi yaşatmakta güçlük çekiyorlar... Üç, gönüllü gazetecilerin desteğine rağmen ellerindeki belgeleri istedikleri hızda ve kalitede sunamıyorlar. Assange açık açık ‘en büyük sorun bize sızdırılan bilgi ve belgelerin doğru ya da orijinal olup olmadığını çek etmek’ dedi... Dijital medya çağında konvansiyonel olmayan gazeteciliğin en temel sorunu bu... ‘Manipülasyona ve spekülasyona çok açık bir gazetecilik yaptıklarını’ kendisi de kabul ediyor... Fakat ‘annem bana çocukluğumda hep mazlumun yanında zalimin karşısında olmayı öğretti’ diyerek gazetecilik tavrını da koyuyor... * * * Türkiye son zamanlarda ‘sızdırma haber’ kavramını epey tartıştı. Bir yanda akıl almaz iddialar karşısında bile kafasını kuma sokan, her türlü eleştirel habere ‘ihanet’ gözüyle bakan gazeteciler var... Diğer yanda tek yanlı sızdırma haberciliği ‘kahraman gazetecilik’ olarak sunanlar... Bir de Julian Assange gibi kelle koltukta sızdırmaya dayalı post modern gazeteciliğin tüm avantajlarını ve dezavantajlarını dürüstçe yaşayan gazeteciler... Dijital çağda haberin nereden geldiğinin artık hiçbir önemi yok... Bütün mesele nasıl verildiği... WikiLeaks bunun en çarpıcı örneği... Kafasını kuma gömenlere duyurulur...