Paylaş
SİZ...
Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu...
Üzerinde “Adalet” yazan partinin genel başkanı...
* * *
Siz...
Sayın Anamuhalefet Partisi Başkanı Kemal Kılıçdaroğu...
Üzerinde “Halk” yazan partinin genel başkanı...
* * *
Siz...
Sayın Devlet Bahçeli...
Tabelasında “Milliyetçi” yazan partinin genel başkanı...
* * *
Siz...
Sayın Selahattin Demirtaş...
Tabelasında “Demokrasi” yazan partinin genel başkanı...
* * *
Ve biz...
Cebinde kimlik numarası taşıyan vatandaşlar...
Biz oyumuzu kullandık, tercihimizi belirledik, bizi temsil eden Meclis’i kurduk...
* * *
Yine siz...
Bu Meclis’in sayın üyeleri...
Mağduruz arkadaş...Yorgun, bitkin, bıkkın ama öfkeli bir sesle haykırıyoruz...
Sıra sizde...
Yüzde 52’si değerli bir oysa yüzde 100 de değerli oydur
BİZ...
Cebinde vatandaşlık numarası taşıyan, oyunu vermiş vatandaş...
Biz çok basit bir şey diyoruz: Bu ülkede halkın yüzde 52’sinin oyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanı koltuğunda rahatça oturabiliyorsa...
İcraatına devam edebiliyorsa...
-Halkın yüzde 100’ünün oyunu almış bir Meclis niye çözüm bulamıyor da, yeni bir seçimin hiçbir şey getirmeyeceğini bile bile bu ülkeyi yeniden kavgaya sokmasına boyun eğebiliyor?
-Yüzde 52 “değerli bir iradeyi” temsil ediyor da, yüzde 100 oy pusulası “çöp tenekesine atılacak” müsvedde kâğıdı mı? Bak kardeşim...
-BİR: Bu millet başkanlık sistemini, padişahlık modelini is-te-mi-yor.
-İKİ: Ülkemiz, tarihinin en karanlık ve tehlikeli dönemlerinden birinden geçiyor.
-VE ÜÇ: Eğer partilerinizin tabelalarında yazan “Adalet”, “Halk”, “Milliyetçi” ve “Demokrasi” kelimeleri palavradan ibaret değilse... Bir manası, bir muhtevası varsa eğer...
Şunu da bilin...
Bu milletin yüzde 100’ünden barışı ve huzuru sağlayacak bir koalisyon mutlaka çıkar.
Muhafazakâr kadın kaç beden incelmiştir
DÜN sabah Fatih Çekirge arayıp sordu:
“Eskiden bol elbise diktiren muhafazakâr kadınların şimdi daha dar elbise istemesi sence ne anlama geliyor?”
Düşünmeme izin vermeden devam etti:
“Çünkü artık daha zayıflar. Spor salonlarına gidiyorlar, fit olmaya çalışıyorlar...”
Muhafazakâr kadınları giydiren terzi İsmet Güven’in söyledikleri üzerine çok düşündüm.
Çünkü bu sözlerde aynı zamanda Türkiye sosyolojisinin yeni bir bölümünün de izlerini okuyorum.
Yorumum şu:
-Muhafazakâr kadın artık dünyevileşiyor.
-Bedenini keşfediyor ve güveniyor.
-Kendi dışındaki dünyanın güzellik değerlerini de umursuyor.
Bir makul insan çıkıp şu soruları sormaz mı?
-YAHU ARKADAŞ, “Seçim kampanyası sırasında 3 ay boyunca elimizde Kuran dolaştık.
Rakiplerimize, “Domuz eti yiyor” diye en pespaye kampanyaları yaptık...
Türban meselesini yeniden taşıdık, medet umduk...
Dini dibine kadar siyasete alet ettik...
Adımızı iyice “İslamcıya” çıkardık...
* * *
Eskiden bunları daha az yapardık, yüzde 49 oy alırdık...
Yaptık, 9 puanımız gitti...
Öyleyse...
İnsanların inançlarını sömürmenin bize ne yararı, ne getirisi oldu?
* * *
-YAHU ARKADAŞ, “Seçimde 3 ay boyunca başta Cumhurbaşkanı olmak üzere hepimiz Doğan Medya Grubu ve Aydın Doğan için ağzımıza geleni söyledik.
Atmadık iftira, etmedik hakaret, yapmadık şantaj bırakmadık...
Adımızı “Otoriter”den, “Totaliter”e terfi ettirdik.
Bütün dünyanın gözünde kendimizi özgür ve bağımsız medyaya düşman iktidar haline getirdik.
* * *
Eskiden bunları daha az yapardık, yüzde 49 oy alırdık...
Yaptık, 9 puanımız gitti..
* * *
Öyleyse...
Bağımsız medyaya baskı yapmanın, sindirmeye, cezalandırmaya çalışmanın bize ne yararı oldu?
* * *
Merak ediyorum...
O çevrede...
O mahallede...
O civarda...
Bu soruyu sorup mantıklı cevabını arayan bir tek makul kişi kalmadı mı ki...
Ortalık bu şuursuz trol sürüsüne kaldı...
Paylaş