Paylaş
Önceki akşam kırklı yaşlarında, iyi eğitim almış bir kadın, yakama sarılıp öfkeyle bunu söylüyor.
Yüzündeki ifadeye bakıyorum.
Bush’un ikinci defa seçildiği seçimden önce Amerikalı demokratların yüzündeki ifadenin aynısı...
Böyle bir utançla, baskı altında yaşamaktansa, ülkeyi terk etmeyi düşünüyorlar.
* * *
“Hayır...” diyorum...
Hiçbir yere gitmek yok.
Bu ülke onun değil. Bütün polisi kendi polisi yapsa da, hâkim ve savcıları korkutup sindirse... Sindiremediklerini atıp, yerine parti saflarından hâkim ve savcılar atasa da...
İhalelere her türlü fesadı sokup, ondan sonra “Bunda ne var” diye konuşsa da...
Olimpos Dağı’nın tepesinde bir tek adam tahtına kurulsa da...
Gitmek yok, terk etmek yok...
Kalacağız ve inadına yaşayacağız.
Mesela sevişeceğiz...
Mesela hayat tarzımızı savunacağız.
Mesela, akşamları bir-iki kadeh atmaktan keyif alıyorsak, atmaya devam edeceğiz.
Kadınlarımız, kızlarımız meydan okumaya devam edecek.
Toplumun öteki kesimleriyle kaynaşacağız, kendimizi anlatacağız...
“Başörtülü kardeşim, benim meselem seninle değil” diyeceğiz...
Kürt’ün hakkını savunacağız, Alevi’yle omuz omuza olacağız.
O “Benim arkamda yüzde 49.5 var” diye böbürlenmeye kalktığında, zafer işareti yapıp, “Burada da yüzde 50.5 var” diyeceğiz.
“Türkiye senin babanın, ailenin, akraba-i taallukatının malı değil” diye haykıracağız.
* * *
Yılmak yok...
Korku duvarı aşıldı, hançeremiz açıldı.
Geçen haziran ayında gencecik çocuklar haysiyetleri için canlarını vermeyi göze aldılarsa...
Bizim de kaybedecek bir işimiz, hayatımızdan çalınacak birkaç, kaldıysa beş-on yılımız...
Gasp edilecek üç-beş parça malımız olsun varsın...
Haysiyetimizi, özgürce yaşamayı, bizi biz yapan hayat tarzımızı, yani demokrasimizi kazanacaksak...
Bunları kaybetmeye değer...
Hiçbir diktatör sonsuza kadar kalamaz...
Türkiye’nin aklı da, mantığı da, 100’üncü yılına yaklaşan Cumhuriyetinin ruhu da buna izin vermeyecektir.
Demokrasiyi zor kurduk, bu kadar kolay teslim etmeyiz...
Aldığı yüzde 40 küsur oyla kendini tek adam ilan eden zata şunu ispat edeceğiz:
Sen tek adam değil, yarım adamsın...
Çünkü bu ülkenin öteki yarısını ittin, zulüm ettin, hakaret ettin, iftira attın.
Ve diyeceğiz ki:
Tek adam olmak matah değildir...
Önemli olan adam olmaktır...
Ne mi var bunda bak söyleyeyim
HAYRETLER içindeyim...
İki askeri darbe dönemi gördüm...
İki olağanüstü rejimde yaşadım.
Güneydoğu’da OHAL rejimini gördüm...
Yunanistan’da askeri darbeyi, Irak’ta Saddam rejimini, İran’da Humeyni rejimini izledim.
Böylesini görmedim...
* * *
Ülkenin Başbakanı kızdığı bir medya sahibinin davasını adım adım takip ediyor ve olabilecek en açık ifadeyle, Yargıtay’dan aleyhine karar çıkarılması talimatı veriyor.
Dikkat edin, “istiyor” değil, Adalet Bakanı’na “Git bu kararı çıkar” talimatı veriyor. Sonra en rahat haliyle “Ne var bunda” diyor...
Bölgemiz diktatörlükler, müstebit yönetimlerle dolu...
Vallahi bu kadarını hiçbirinde görmedim.
* * *
Başbakan alnının akı, bileğinin hakkı ile ihaleyi alan bir işadamına, Gezi sırasındaki tavrından kızdığından dolayı, ihaleyi elinden almak için “kumpas kuruyor...”
Sonra da çıkıp gayet normal bir ifadeyle, “Eee ne var bunda” diyor...
Madem kendi adamları
korkmuş, sinmiş, sindirilmiş, emir kulu haline getirilmiş...
Çıkıp ben söyleyeyim...
Ne mi var bunda?
Anayasa suçu var arkadaş...
Demokratik hukuk devletinde, en ağır suçlardan biri var...
Yani kuvvetler ayrımını zorla ortadan kaldırıp, bağımsız yargıyı yok etmeye tam teşebbüs var...
* * *
Yapılmış bir ihaleye bu yolla müdahale etmeye gelince...
Hukuk devletinde bunun adı “ihaleye fesat sokmak”tır.
Yani futbolda şike neyse, devlet yönetiminde de odur işte...
Yani ağır bir suçtur... Yüce Divan’lık bir suçtur...
Aydın Bey 6 kere aklandı, siz de hiç olmazsa bir kere aklanın
BİRİLERİNİN Başbakan’a şunu söyleme zamanı geldi:
Öyle “Ne var bunda” demekle olmuyor...
Demokrasilerde, hukuk devletlerinde, yaptığı işin suç olup olmadığına, başbakanlar değil, mahkemeler karar verir.
Ona bir çift sözüm var.
Bakanına “Git mahkûm ettir” diye talimat verdiği davada, Doğan Grubu 5 ayrı mahkeme ve bir de Maliye Bakanlığı incelemesinde aklandı...
Acaba Başbakan “Ne var bunda” diyerek işlediği Anayasa ve fesat iddialarından bir defa beraat edebilir mi...
Cevap vermeden iki defa düşünmesini tavsiye ederim. Geçmişte çok daha hafif suçlarla Yüce Divan’a giden bazı başbakan ve bakanlar ağır cezalar aldı...
Apar topar mahkemenin elinden aldıkları bakanlar ve oğulları, ayakkabı kutuları, önceden kapatılan araziler, ihalelere fesat sokmalar, evlerden kaçırılan paralar kaç mahkemeden beraat alabilir?
Diktatörler yüzde kaç oyla seçilirler
DÜNYA, seçim sandığının tek başına demokrasinin garantisi olmadığını öğreneli çok oldu.
Yani “seçilmiş diktatör” kavramını bu yüzden keşfetti.
Her seçilmiş diktatörün dejenere ettiği ilk kavram “milli irade”dir...
Hükümeti tek başına kuracak bir sandalye sayısı elde ettiği zaman, bunu “istediği her şeyi yapmaya izin veren bir ehliyet” zanneder.
Mesela yolsuzluk mu var...
“Seçimi kazanırsam, aklanmış sayılırım” diye düşünür.
Mesela ihaleye müdahale etme, yargıya emir verme hakkını kendinde görür.
Onun gözünde kanunlara ihtiyaç bile yoktur.
Neyin suç olup olmadığına o karar verir.
Peki seçilmiş diktatör yüzde kaç oyla seçilir?
Komşumuz Ukrayna’nın yolsuzluklara bulaşan diktatörü, yüzde 49.5 oyla seçilmişti.
Şimdi, ayakkabı kutularına doldurduğu paralarla kaçtığı Rusya’da bir taşra kentinde ikamet ediyor...
Paylaş