AŞAĞIDA okuyacağınız yazı, herhangi birini eleştirmeyi amaçlamıyor.
Bir bakanı zor duruma düşürmeyi, ne bileyim onun yaptığının yanlış olduğu izlenimi vermeyi hedeflemiyor.
Yazının tek amacı var.
Türkiye’de yardım yapmak isteyen insanların şevkini bile kıran neler oluyor?
Olaylara hangi zihniyetle ve korkularla bakıyoruz, onu anlatabilmek.
1 Mayıs 2003 günü Bingöl’de bir deprem oldu.
* * *
Bu depremde Çeltiksuyu Yatılı İlköğretim Bölge Okulu yıkıldı.
Enkazın altında kalan 93 yavrumuz ve 3 öğretmenimiz hayatını kaybetti.
Bu faciadan 3 gün sonra Hürriyet bir yardım kampanyası başlattı.
İlk yardımı 500 milyar lirayla Aydın Doğan Vakfı yaptı.
Kampanyayı dünyanın en büyük bağımsız denetim kuruluşlarından ‘Ernst and Young’ denetledi.
Yani ne kadar para toplandığını, toplanan paranın nerelere harcandığını, harcamaların kampanyada belirlenen amaçlara uygun yapılıp yapılmadığını kontrol etti ve uygundur raporu verdi.
Çok önemli bir ayrıntı.
‘Ernst and Young’ bu işten para almadı. Yani o da bir anlamda kampanyaya gönüllü olarak katıldı.
Şirketin raporuna göre kampanya sırasında, o günün parasıyla 2.7 trilyon lira toplandı.
Bu kampanyanın amacı şuydu:
Deprem riski en yüksek 17 ilde 132 yatılı ilköğretim okulu ile pansiyonlu ilköğretim okulu binalarının yıkılma riskini tespit etmek ve sağlamlaştırılması gereken binaların güçlendirme projelerini yapmak.
Bu amaçla, Milli Eğitim Vakfı ile beş üniversiteden oluşan bir yürütme komitesi oluşturuldu.
* * *
Hürriyet’ten komitenin çalışmalarına bizzat İcra Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı katıldı.
Komiteye giren üniversiteler şunlardı:
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi ve Çukurova Üniversitesi.
Bu çerçevede Türkiye’nin belli başlı mühendislik ve danışma şirketleri tam 767 binayı kontrolden geçirdi, en ileri mühendislik teknikleriyle denetledi.
Sonuçlar 9 ay gibi rekor bir sürede tamamlanıp bizzat Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e iletildi.
2.7 trilyon liralık bağışla yapılan bu çalışmaların piyasa değeri 7.8 trilyon civarındaydı.
Çünkü şirketler de kampanyaya bu yolla katılmışlardı.
Yani 2004 yılı başı itibarıyla bakanlığın elinde, muhtemel bir depremde yıkılması ihtimali bulunan binaların raporları bulunuyordu.
* * *
Şimdi size bu rapordan isim vermeden sadece rakamsal olarak çarpıcı bir sonuç açıklayacağım.
İncelenen 132 okuldan 70’ine ait 123 binada, bir deprem halinde yıkılma ihtimali var. Bunların hemen güçlendirilmesi gerekiyor.
Kampanyada toplanan paralarla bu 123 binanın güçlendirilme projeleri de yapılıp bakanlığa verildi.
Bu noktaya kadar kampanya gayet iyi yürüdü.
Bakan Hüseyin Çelik, söz konusu binaların en geç 2004-2005 öğretim yılına kadar güçlendirileceği sözünü verdi.
Bunun için de 20 trilyon lira ödenek ayrıldığını belirtti. İlk çalışmalar da Hakkári bölgesindeki okullarda başlayacaktı.
Peki bundan sonra ne oldu?
Bugüne kadar hiçbir okulun güçlendirilmesi yapılmadı.
Araştırmalar, projelendirme 9 ay gibi rekor bir sürede tamamlandığı halde, bu okulların güçlendirilmesi için bugüne kadar bir çivi bile çakılmadı.
Neden?
İşte bu soruyu sorduğunuz zaman Türkiye’de iş yapmanın trajedilerinden biri başlıyor.
Güçlendirme işini yaptırmak için bakanlığın ihale açması gerekiyor.
İhale açınca da bunu en düşük fiyatı teklif edene vermek zorundasınız.
Ama yapılacak iş çok riskli.
En ucuz fiyatla ihaleyi alan müteahhit malzemeyi eksik kullandığı takdirde, güçlendirme hiçbir işe yaramayacak.
Bir deprem anında herkes sorumluluk altına girecek.