Paylaş
Neden...
Dışarıda bağırıyor, çağırıyor, “Ben bölge gücüyüm gelirim oraya ha...”
Ne onun gittiği var, ne onun gelebileceğine inanan...
Dolayısıyla ipleyen de yok...
* * *
Lakin tuhaf bir durum var...
Dışarıda 700 kişilik IŞİD’e bağırıyor, çağırıyor sonuç yok.
Ama içeride “Heyytt” diye bağırınca işadamı suspus... Burjuvazisi dizlerinin üzerinde tiril tiril titriyor.
* * *
Tabiatıyla ben de başımı ellerimin arasına alıp soruyorum:
Neden “Ben bölgesel gücüm” diye dışarı bağırdığında kimse iplemiyor da...
“Bu mahallenin kabadayısı benim” edasıyla içeri bağırınca herkes susuyor?
* * *
Neden dışarıdakine “Sabrımı test etme” diye efelenirken, o seni testiye çevirebiliyor da...
İçerideki onu test etmeye bile kalkmadan, o testere haline gelebiliyor, kesip biçebiliyor?
Neden...
* * *
Dışarıdakiler mi daha cesur...
Yoksa biz içeridekiler mi daha korkağız...
* * *
Yoksa içeride gerçek bir demokrasi olmadan, kamuoyunu arkana almadan, bölgesel güç olunamıyor, küçük bir mahallenin kabadıyısı olarak mı kalınıyor...
İyi de muhaberat kudretindeki MİT nerede
“BİR ülkenin dış politikasının istikametini diplomatların kontrolünden alıp istihbaratçıların vizyonuna teslim edince başına neler gelebiliyor...”
Bu cümleyi dün Radikal gazetesinde Cüneyt Özdemir’in köşesinde okudum.
Evet günlerdir herkes haklı olarak Dışişleri Bakanı’na yükleniyor... Peki ya Milli İstihbarat Teşkilatı...
O ne yapıyor...
Musul dediğin yer, Türkiye sınırının dibi.
İki adım ötemizde, gelen felaketi görmüyor mu.
Diyorlar ki, “Son ana kadar bize dokunmayacaklarını düşünüyorduk”.
Bu lafın tercümesi şöyle:
“Dışişleri çuvalladı, MİT daha fazla çuvalladı...”
Hariciye’si çökmüş, MİT’i, bütün gücünü içeride gazeteci, işadamı, paralelci avına harcamaktan bitap düşmüş, ordusu sıfır moralle ayakta durmaya çalışan bir ülke...
Ortadoğu’da bu lojistikle mi “bölgesel güç” olduğunuzu iddia ediyorsunuz...
Korkumuzdan gülmüyoruz, sesimizi çıkarmıyoruz diye sanmayın ki sizi ciddiye alıyoruz.
Cumhuriyet tarihinin en büyük dış siyaset hezimetine imza attığınızı kimse unutmayacak.
Şimdi anlıyor musunuz mezhepçilik ne belaymış
BUGÜNLERDE eski Adalet Bakanı ile karşılaşırsam ona şunu soracağım:
-“Şimdi anlıyor musunuz, istemediğiniz bir kararı çıkaran hâkime ‘Alevi’ demenin ne kadar kötü bir şey olduğunu...”
-Şimdi anlıyor musun, kendi insanınızın bir bölümünü kahredeceğini bile bile üçüncü köprüye “Yavuz Sultan Selim” adını vermenin onların ruhunda ne yaralar açabileceğini...
-Şimdi anlıyor musun, ordunuzun, yargınızın içindeki insanları Alevi-Sünni diye ayırmanın nelere yol açabileceğini...
-Şimdi anlıyor musun, Gezi’de ölen çocuklar için “Hepsi Alevi’ymiş” derken, topluma nasıl nifak ve nefret tohumları ektiğinizi...
-Şimdi anlıyor musun, Müslüman biraderlerini, sırf “Sünni” diye silahlandırmanın, savaşa sürmenin senin başına ne belalar açabileceğini...
-Şimdi anladın mı, sırf Sünni birader diye Rabia selamları ile koskoca Mısır’ı kaybetmenin maliyetinin ne olabileceğini...
Arkadaş, şimdi hepimize sesleniyorum:
Ortadoğu batıyor...
Kendi bataklığına batıyor.
Neden mi?
Bize de musallat olan bu Allah’ın belası mezhepçilik yüzünden...
Hepimiz birer darbeli matkap olduk vuruyor da vuruyoruz
BİLİYORUM, biraz öfkeli yazdım.
Sanmayın ki öfkem sadece iktidara, öteki mahalleye...
Kendi mahallem de daha iyi durumda değil...
Bir batağa saplanmışız, tutunacak bir dal aramamız lazımken, hepimizin eli, ötekinin boğazında...
Hepimizin ruhuna bir “darbeli matkap” bağlanmış, karşıdakinin hep aynı yerine vuruyor da vuruyoruz...
Vazgeçelim artık bundan.
Yeniden tek bir millet haline gelelim.
Sen “kurtuluş”, o “selamet” mi diyor...
İşte Avrupa Birliği orada...
İleri demokrasi diyorsan orada, vicdan, hukuk, akıl, mantık, adalet, insan hakları, inanç özgürlüğü, farklı olabilme hakkı, müreffeh hayat...
Medeniyet...
Hepsi orada arkadaş...
Paylaş