Size küçük bir sırrımı açıklayacağım

ASLINDA geçen pazar günü yazacaktım ama o geceyi de sağ salim geçirip, ondan sonra yazmayı daha doğru buldum.

Haberin Devamı

Önceki cumartesi akşamı, Tansu’yla 45’inci evlilik yıldönümümüzü kutladık.

Paris’te ikimizin de çok sevdiği La Grande Venice isimli bir İtalyan restoranındaydık.
Yanımızda Canan ve Ahmet Tangün isimli iki arkadaşımız vardı.
Onlar da tanışmalarının 50’nci
yılını kutladılar.
Bu aynı zamanda benim onlarla da arkadaşlığımın yarım asrıydı.
Neyse olaysız atlattık...


* * *


Gece otele döndüğümüzde Tansu hemen uyudu, ben her zamanki gibi hemen değil, hiç uyuyamadım.
Kendi kendime hayret ettim...
Tam 45 yıl nasıl evli kalabilmişim...
Acaba bu Tansu’nun başarısı mıydı, yoksa benim mi...
Galiba ben daha alttan aldım.
Ve galiba o daha affedici oldu...
İyi bir duygusal ticaretti bizimki...
Sonunda ikimiz de kârlı çıktık.


Size küçük bir sırrımı açıklayacağım

Haberin Devamı


Oysa 17 yaşındayken, rüyasında evlendiğini görüp bu kâbustan kan ter içinde uyanan bir gençtim.
Hayatımın en büyük kâbusu evlenmekti.
Kadere bakın ki, daha 23 yaşında kendim evlenmeyi istedim.
Çünkü evlenmezsek, Tansu başkasına gider korkusuna kapıldım.
Neyse gitmedi ve evlendik.
İyi ki de öyle yapmışız.
Ama hepiniz bilin ki kolay olmadı...
Hiç kolay olmadı.
Şimdi size kendi başımızdan geçen olaylarla bir evliliğin 4 dönemini anlatayım.

 


İlk kavgamızı ne gün nerede ettik


Küçük sırrım şu...
Çok iyi hatırlıyorum, ilk kavgamızı 25 Ekim 1970 günü ettik.
Yani nikâhımızın ertesi günü...
Şöyle bir şanssızlık oldu.
25 Ekim günü Türkiye’de nüfus sayımı yapılıyordu ve biz, o dönemin İzmir Efes Oteli’nin kü-
çük bir odasında, sokağa çıkmadan geçirmek zorunda kaldık...
Neyse zaten geçti gitti...
25 Ekim günü başlayan resmi nikâhlı dönemimiz, 4 ayrı aşamadan geçti.

 

En tehlikeli ilk 10 yılı nasıl atlattık

 

Size küçük bir sırrımı açıklayacağım

 

Haberin Devamı

PSİKOLOGLAR, evliliğin en tehlikeli döneminin ilk 10 yıl olduğunu söylüyor.

Evlenip hemen Paris’e gittik, bursumuz çok küçük olduğu için, küçücük bir tek odada kalmak zorunda kaldık.
İnsan bu kadar dip dibe olunca ve o dönemde akıllı telefonlar, sosyal medya falan da olmadığı için, ne yapıyorsunuz...
Haliyle birbirinizle oynuyorsunuz.
Eh oynayan çocuklar mutlaka kavga eder.
Biz de ettik.
En büyük kavgamız da Pink Floyd ve King Crimson toplulukları yüzünden oldu.
Ankara’dan getirdiği Ummagumma ile Epitaph plaklarını, günün en az 7 saati dinliyordu.
Bense o günlerde ‘Crospy, Stills, Nash and Young’ falan dinlemek istiyordum.
Bana günde 3 saat yeterdi. Ama on metrekarelik odada bana ne yer ne zaman kalıyordu.
İşte o günlerde, alttan almanın ve alanı tamamen ona bırakmanın önemini keşfettim.
İlk 10 yılımızı önce bu kurtardı.
Ama asıl kurtaran, Tansu’nun benden ve Paris’ten sıkılıp Ankara’ya dönmeye karar vermesi oldu.
Hippiydi ve Güniz Sokak’taki hippi arkadaşlarını çok özlemişti.
Böylece biz birbirimizi üç-dört ayda bir görür olmaya başladık.
Bu da normal olarak kavgalarımızın frekansını epey azalttı.
Yani biz ilk 10 yılda, çok fazla kavga etmedik.
Çünkü kavga edecek zaman bulamadık...

 

 

Haberin Devamı

Fiziki tehlikenin en yüksek olduğu yıl

 

İLK 10 yılı kazasız belasız atlatabilirseniz, sizi daha zor ikinci 10 yıl bekliyor demektir.
İşte bu ikinci 10 yıl, erkek açısından hayati tehlikenin en yüksek olduğu dönemdir.
Bizim en tehlikeli anımız ikinci 10 yılın ikinci yılında geçti.
Ankara Piyade Sokak’taki evimizde Tansu bir akşam kafama demir bir ütüyü fırlattı.
Ben kocanın çevik ve önsezili olanını severim.
Ani bir hareketle başımı eğince demir ütü duvara saplandı.
Olayın nedeni tahmin edebileceğiniz gibi kıskançlıktı...
Oysa ben o ütüyü hak edecek, daha doğrusu kafamı parçalamayı hak edecek kadar ağır bir kabahat işlediğime hâlâ inanmıyorum.
Tansu da hâlâ yaptığıma inanıyor.
O yüzden evliliğimizin üçüncü ve dördüncü on yılında bu konuyu açmamaya hep özen gösterdim.

 

Haberin Devamı


Kontrollü kıskançlığın karşı konulamaz hafifliği

 

Size küçük bir sırrımı açıklayacağım


EVLİLİKLE ilgili keşfettiğim en önemli psikolojik kanunlardan biri şu:
İkinci 10 yılı fazla yara bere almadan atlatabilirseniz, üçüncü 10 yıl başlıyor.
Ve daha kolay geçiyor.
Kıskançlıklar var gücüyle devam eder ama bu dönem artık kontrollü kıskançlıktır.
Yani ütüyü fırlatmadan önce iki, hatta üç defa düşünmeye başlarsınız.
Böyle durumlarda yararlı olabilecek iç sorular şunlardır:
“Bu yaştan sonra boşanıp da ne yapacağım.”
“Yahu gençken kaldırdım da şimdi mi vazgeçeceğim.”
“Yani bırakıp daha iyisini mi bulacağım.”
“Şurada ne ömrümüz kaldı, bırak herkes istediğini yapsın.”
Üçüncü 10 yılın atlatılmasına yardım eden çok önemli bir gelişme daha vardır.
Yatakların, hatta odaların ayrıldığı dönemdir bu.
Yani...
Gecelerinizi kurtaracak, kumandası sadece sizin elinizde bir televizyon var demektir.
Yataklar da bu dönemde ayrıldığı için, geceleri tek başınıza televizyon seyrederek geçirebilirsiniz.
Dördüncü 10 yıl artık aile olduğunuz yıllardır.
Çocuklar büyümüş, etrafta size dede veya anneanne diye seslenen varlıklar oluşmaya başlamıştır.
Eh siz de en azından onların önünde kavga etmemeniz gerektiğine inanırsınız.
Böylece gelir dördüncü 10 yıl...

 

Haberin Devamı


Yaşasın sosyal medya yaşasın yeni arkadaşlarımız

 


BİZİM için en kolayı dördüncü 10 yıldı...
Çünkü sosyal medya geldi ve Tansu, Facebook’la, Instagram’ı keşfetti.
Geçenlerde şöyle bir şey oldu.
Yaz boyunca 1.5 ay görüşmedik.
Sonra İstanbul’da buluştuk ve yemeğe gittik.
Tansu daha oturur oturmaz iki akıllı telefonunu açtı ve bir anda sosyal ağlarda kaybolup gitti.
Seslendim ama duymadı.
Ben de aynı masada resmimi çekip, Instagram’ın özel kanalından ona gönderdim.
“Yanda iyi bir herif oturuyor” dedim...
İlgisini dağıttığım için bana çok kızdı...
Ben de alttan aldım.
Anlayacağınız mutlu bir 45 yıldı...
Birbirimize tahammül ettik..
Ama değdi...
Şimdi harikulade bir arkadaşım var.
Üstelik karım...
Ve hâlâ evliyiz...
Paris’te son gün, Seine kıyısında yürürken, nehrin kıyısından mı, yoksa vitrinlerin bulunduğu taraftan mı yürüyeceğimiz konusundaki son kavgamız da olmasaydı...
Neyse ki kafama ütü atmasına değecek bir mesele değildi...
Onu da atlattık...

Yazarın Tüm Yazıları