Paylaş
BEN ‘‘Gazeteciler Cemiyeti’’ üyesi değilim. Yanlış anlamayın, karşı olduğumdan falan değil.
Nedense hayatım boyunca derneklere pek yakınlığım olmadı.
O tür cemaat duygusu bana uygun düşmedi.
Ama gazeteci olarak kendi isteğimle gidip, ‘‘Magazin Gazetecileri Derneği’’ üyesi oldum.
Bunu da her yerde iftiharla söyledim.
Magazini sevmemde geçen hafta kaybettiğim, sevgili arkadaşım Orhan Olcay'ın büyük payı vardır.
Bir de ‘‘ikinci bahar’’ duygusunun...
* * *
O olayı ne zaman hatırlasam, aklıma hep o şarkı gelir.
‘‘İkinci Bahar’’ şarkısı.
Bana göre, Türk müziğinin en güzel bestelerinden biri bu şarkıdır.
Şarkıyı Sezen Aksu besteledi.
Ama Özdemir Erdoğan öyle söyledi ki, artık o şarkıyı başka türlü söylemek mümkün olmaz diye düşünüyorum.
‘‘Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’’ grubu bu şarkıyı yıllar sonra yeniden söylediği zaman ne kadar haklı olduğumu anladım.
Çünkü onlar da bu şarkının ancak Özdemir Erdoğan gibi yorumlanabileceğine inanmışlar.
Bazen böyle olur.
İcra, besteyi gölgede bırakır.
Sanki yeni bir beste haline gelir.
Ama sadece beste ve Özdemir Erdoğan'ın o beni mahveden icrası mı?
Hiç şüphesiz o mükemmel müzik kimyası.
O sihirli formül, iki kelime...
‘‘İkinci bahar...’’
Türkçe'de bulunmuş en güzel kavramlardan biri.
* * *
Orhan Olcay bir gün bana gelip, her zamanki zarafetiyle ‘‘Sizinle bir konuyu konuşmak istiyorum’’ dediği gün, hayatıma güzel bir ‘‘ikinci bahar’’ hikáyesinin gireceğini düşünmemiştim bile.
Yine ‘‘Siz’’ demişti.
Yumuşak bir ses tonunun, ‘‘Siz’’ kelimesi ile bir araya geldiği zaman bu kadar güzel bir bestenin ortaya çıkabileceğini bana gösteren insandı Orhan Olcay.
Bir önerisi varsa, söze mutlaka, ‘‘Benim aklıma bir şey geldi’’ diyerek başlardı.
‘‘Yener Süsoy'la birlikte çalışmayı yeniden düşünebilir miyiz’’ diye sordu.
Yener Süsoy, uzun süreden beri köşesine çekilmişti.
Çok başarılı bir gazeteciydi, ama başına talihsiz bir olay gelmişti.
Kimse onunla ilgilenmiyor, evinde tek başına oturuyordu.
‘‘Yeniden gazeteye çağırmamız, riskli olmaz mı’’ diye sordum.
‘‘Her insana ikinci bir fırsatı vermek gerekir diye düşünüyorum’’ dedi.
O an, ‘‘Peki’’ dedim.
Yener Süsoy geldi ve işe başladı.
Müthiş bir mülakat formülü buldu. Gazete mülakatına yeni bir hava getirdi.
Hiç konuşmayan insanlar ona kapısını açtı.
O da onları hiç aldatmadı. Hem o kazandı, hem Hürriyet, hem de Türk basını.
* * *
Bir gazetecinin ‘‘ikinci baharı’’ işte böyle zarif bir teklifle başladı.
Cenazesinin başında, isim vermeden bu olayı anlattım.
Cenazeden sonra Yener Süsoy yanıma geldi. Çok içten bir sesle, ‘‘Ona iyi ki bunu söylediniz’’ dedi.
Bunu yazmamın sence bir sakıncası var mı diye sordum. ‘‘Hayır, tam aksine sevinirim’’ dedi.
Orhan Olcay, magazin dünyasında, basın áleminde herkese ‘‘Siz’’ mesafesinde kaldı.
Ama birçok insana ‘‘ikinci baharlar’’ yaşattı.
* * *
Önceki akşam TGRT televizyonunda Gülben Ergen'in programında Mine Koşan'ı dinledim.
Yusuf Nalkesen'in çok güzel bir bestesini, inanılmaz güzellikte söyledi.
Avni Anıl'a, Yusuf Nalkesen'e bu besteleri için teşekkür etti.
Sanatkárlık, saygı ve vefa, insanı güzelleştiren bir lonca adabı ortaya çıkarıyor.
Ve arkasından Orhan Olcay'a Allah'tan rahmet diledi.
Mine Koşan şarkısını bitirdi.
Vakit gece yarısını çoktan geçmişti.
Ağlıyordum.
Ağlıyor ve düşünüyordum.
Bunca insana böylesine güzel ‘‘ikinci baharlar’’ dağıtan bir gazetecinin kendisinin de bir ‘‘ikinci bahar’’ hakkı olmalıydı.
Ama Allah'ın takdiri.
Bazı insanlar ikinci baharları çevresine o kadar cömertçe dağıtıyor ki, belki de kendilerine hiç kalmıyor.
Paylaş