Paylaş
Bugüne kadar Economist gibi Türkiye’deki sisteme ters bakmış bir dergi değil.
***
New York Times gibi de değil...
***
Başkalarına, öyle “üst akıl” gibi safsatalarla yutturulabilecek türden bir dergi de değil...
***
Sahibi Bloomberg, ekonominin reel politiğini herkesten iyi bilen bir insan.
***
Dergi, 16 Nisan referandumundan sonraki ilk makalesini 24 Nisan günü yayınladı.
Başlığı şöyle:
“Erdoğan Türkiye ekonomisini nasıl kötü yönetir...”
Daha ilk cümlede 16 Nisan referandumunu çok küçük bir farkla kazandığını söylüyor.
Ama araya küçücük bir “If”, ifadesi eklenmiş ve şöyle deniliyor:
“Eğer tartışmalı değilse...”
***
Bu zarif ifadeyi,
herkesin “Eğer hileli değilse” şeklinde okuduğuna hiç şüphem yok.
***
Türkiye’nin Kapıkule sınırını geçin...
Avrupa’ya ve dünyaya adımınızı attığınız an, 16 Nisan’la ilgili olarak dünyaya yerleşmiş olan kanaat işte sudur:
En hafifi ile “Tartışmalı referandum”...
En yaygın inanışla da “hileli sandık...”
New York Times dünkü sayısında, “mühürsüz zarfların geçerli kabul edilmesi” başvurusunu yapan kişinin kim olduğuna kadar
detaylandırmış.
Bunun “AKP’li biri” olduğunu yazıyor.
***
Hile var mı yok mu bilmem.
Ama şunu bilirim. Dünyaya yerleşmiş kanaat artık budur.
“Bu referandumda hile yapıldı...”
Ve ne yazık ki bunu artık hiçbir güç dünyanın hafızasından silemez.
***
Ülkemizin ve AKP’nin üzerine yıllarca silemeyeceğimiz bu şüpheyi yapıştıran kimdir?
***
Hiç şüphesiz Yüksek Seçim Kurulu’nun başkanıdır.
O yüzden diyorum.
Kutlarım başkan, tarihe geçtiniz.
BU FOTOĞRAFI DA ÇOK SEVDİM
NEW York Times dünkü sayısında Agence France Presse muhabiri Bülent Kılıç’ın çektiği bu fotoğrafı kullanmış.
YSK'nın 'mühürsüz oy' kararını protesto eden gençleri gösteren bu fotoğrafı çok sevdim.
BİR İSLAMCIYA SORULAR
“gazeteciler.com” sitesi, “İslamcıyım” kuyruğuna giren gazetecilerden Mehmet Ocaktan’a soruyor:
- Hazreti Muhammed ‘İslamcı mıydı?”
- Kuran’da “İslamcılık” diye bir şey var mı?
- Tayyip Erdoğan veya Abdullah Gül’ün ağzından bugüne kadar “Ben İslamcıyım” diye bir ifade duydunuz mu?
ÖZAL’IN TORUNUNA SÖYLEDİĞİM ÜÇ SÖZ
ÖNÜME yemeğini koyan genç şefin yakasında “Uğur Ekren” yazıyor.
Bu genç insan Asım Ekren’in oğlu...
Yani rahmetli Turgut Özal’ın torunu...
İzzet Çapa’nın “Konsolos” adlı restoranının genç şefiydi...
***
Geçen pazartesi günü Mutfak Sanatları Akademisi’nde yediğim harika yemeği o ve arkadaşları hazırlamış.
“Şimdi gel yanıma otur, sana söyleyeceğim üç sözüm var” diyor ve başlıyorum:
***
- “Senin deden olağanüstü bir insandı. Bu ülkeye liberal düşünce devrimini yaptıran bir insandı ve ben ona hayrandım. Onunla gurur duy” diyorum.
***
- “İkincisi baban... Baban çok iyi bir müzisyen. Çok karakterli bir insan. Annenle evliliğini de evlilik sonrasını da çok güzel yürüttü. Babanla da gurur duy.”
***
- “Ama asıl sözüm sana. Yükselmekte olan, tutku isteyen çok güzel bir meslek seçmişsin. Kendinle de gurur duy.”
***
Mutfak Sanatları Akademisi’nde geçirdiğim bütün gün boyunca beni en çok etkileyen şey, işte böyle tutkulu genç insanlar görmekti.
OKULUNUZUN AMBLEMİNİ DÖVME YAPTIRIR MISINIZ
GEÇEN pazartesi günü Maslak’taki Mutfak Sanatları Akademisi’ndeydim (MSA).
Burası bir gastronomi okulu. Dünya Şefler Birliği (WACS) 2011 yılında, ‘Dünyada Profesyonel Eğitim Kalitesi En Yüksek Kurum’ ödülü vermiş.
En son teknoloji ile donatılmış mutfaklar, pasta ve ekmek yapma üniteleri ve bir de yüzlerinden yaptıkları işin keyfini aldığı belli olan insanlar. Okulun mezunları daha çıktıkları an iş buluyorlar.
Bazıları kollarına, boyunlarına okulun amblemini dövme olarak yaptırmışlar.
Dünyanın en ünlü şefleri gelip ders veriyor.
2015 yılında Antalya’daki G-20 toplantısında yemek yapmışlar.
125’in üzerinde mezunu yurtdışında iş bulmuş. Bunlar arasında Michelin yıldızlı restoranlarda çalışanlar var.
Bunları görünce içim açılıyor.
“Ne olursa olsun bu ülke ileri gidecek” umuduna kapılıyorum.
LATİFE HANIM VE SÜREYYA PAŞA AİLESİNDEN
MSA’nın kurucusu Mehmet Aksel...
Ailesi,nin bir tarafı Atatürk’ün ilk eşi Latife Hanım’a...
Öteki tarafı ise Süreyya Paşa’ya dayanıyor.
MSA’da olağanüstü bir Atatürk hatıraları müzesi yapmış.
Bir de onun kadar tutkulu bir kadın var.
Sitare Baras...
MSA’nın en üst düzey yöneticisi...
‘BU İŞİ YAPMAK İÇİN HER GÜN 10 KM YÜRÜRÜM’ DİYEN TUTKULU GENÇ BARİSTA
İHSAN Nihat Kurtulan genç bir barista...
Barista, İtalyancadan gelen bir kelime.
Espresso kahve yapan, sunan ve bilen kişiye deniyor.
Yani kahve barmen diyebilirsiniz.
Onunla da Mutfak Sanatları Akademisi’nde tanıştım.
Bir gözü yüzde 15 görüyor. Öteki gözü ise görme kabiliyetini tamamen kaybetmiş.
Küçükken anneannesinin yaptığı Türk kahvelerini içerek başlamış.
“Anneannem kahveyi ve sütü çok iyi ayarlardı” diyor.
MSA’da eğitim aldıktan sonra şimdi Bebek’te “Cup of Joy” adlı butik kafede.
O da MSA’da eğitim almış.
En çok “demleme kahve”yi seviyor.
Fransız usulü ‘press’ kahvede iyi olmadığını söylüyor. Çünkü görme zorluğu nedeniyle, tam ayarlayamadığını itiraf ediyor.
Ondan Japon usulü “V 60” denilen bir kahve türü olduğunu öğreniyorum.
“İyi bir demleme kahve için ziyaretçimizin biraz beklemesi gerekiyor” diyor ve şöyle devam ediyor:
“Bu mesleği çok seviyorum. Bunu yapabilmek için her gün 10 kilometre yolu yürüyebilirim...”
Diyorum ya tutku...
Tutku engel tanımıyor...
İlk fırsatta “Cup of Joy”a gidip yaptığı kahveyi içeceğim.
SON 24 SAATTE BUNLAR OLDU
Paylaş