Randevusuna zamanında gelen bir Arap var mıdır

Vardır...

Haberin Devamı

Adı Mohammed bin Zayed...

Abu Dabi’de oturuyor...
Üstelik kendisi Birleşik Arap Emirlikleri veliaht prensi oluyor.

Kısa adı MBZ...

Ve onun için Arap dünyasının en güçlü kişisi olarak bilinen “MBS”nin yani Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ın bölgedeki en iyi arkadaşı. Ama son zamanlarda ondan bile güçlü bir lider haline geldi.

New York Times gazetesi geçen hafta onun geniş bir portresini yayınladı. Bu bilgileri oradan derledim.

Randevusuna zamanında gelen bir Arap var mıdır

1.3 TRİLYON DOLARI KONTROL EDEN PRENSİN KÜÇÜK ISPARTASI

Aslında başında bulunduğu ülke çok küçük. 9 milyon nüfusu var ama bunun sadece 1 milyonu BAE vatandaşı. Yani Arap.

Geri kalanı yabancı çalışan.

Ama bu kadar küçük bir ülkenin başındaki prens, 1.3 trilyonluk kraliyet fonunu yönetiyor.

Haberin Devamı

Arap ülkeleri arasında en güçlü hava kuvvetlerine o sahip. Amerika’dan aldığı F-16’lar ile Fransa’dan aldığı Falcon’lar hava kuvvetinin ana bölümünü oluşturuyor.

İçinde yabancı paralı askerlerin bulunduğu çok güçlü bir “özel kuvvetler ordusu” kurdu.

Bu ordu halen Yemen, Libya, Somali, Mısır ve Kuzey Sina’da görev yapıyor.

Ayrıca bu ordu Kosova’da Sırplara, Afganistan’da IŞİD’e karşı NATO’yla birlikte görev aldı.

Bu muharip özellikleri nedeniyle ülkesine eski Yunan’dan esinlenerek “Küçük Isparta” diyenler var.

KABİNESİNDE GÖREV YAPAN BAKANLARIN ÜÇTE BİRİ KADIN

İlginç bir kişiliği var.

Ülkesinde, bir yandan muhaliflerini hapse atıyor, ama bir yandan öteki Arap ülkelerinde görülmeyen reformlar yapıyor.

Arap ülkeleri arasında kadın haklarının en geliştiği ülke burası. Kabinesindeki bakanların üçte biri kadın.

ÜLKESİNE HİNDU TAPINAĞI VE KİLİSE YAPILMASINA İZİN VERDİ

Öteki Arap liderlerden başka farkları da var. Geçtiğimiz yıllarda “Hoşgörü Yılı”
ilan etti.

Ülkesinde yaşayan başka dinlere mensup insanlar için kilise ve Hindu tapınağı yapılmasına izin verdi.

İki önemli projeyi gerçekleştirmeye uğraşıyor. Birincisi Wall Street’e benzeyen bir finansal merkez kurmak.

İkincisi ise New York Üniversitesi ile ortak bir kampus yapmak. Kurduğu üniversitenin kampusuna Louvre Müzesi’ni açmıştı. Şimdi ona Guggenheim’ı da eklemeye çalışıyor.

Haberin Devamı

RANDEVUYA ZAMANINDA GELİYOR

KAHVESİNİ BİLE KENDİ KOYUYOR

Gelelim başlıktaki soruya.

Arap ülkeleri insanları genellikle randevularına zamanında gelmeyen insanlar olarak bilinir.

Hele hele krallar gelen misafirlerini saatlerce bekletirler.

MBZ ise tam aksi bir karaktere sahip. Bütün randevularına dakikası dakikasına geliyor.

Öteki Arap ülkeleri liderlerinden çok önemli bir farkı daha var. Kibri sıfır. Hatta mütevazı bir insan olarak tanınıyor. Toplantılarda kahvesini bile kendi koyuyor.

Şatafatı ve protokolü de fazla sevmiyor. Kimseye haber vermeden, başka ziyaretçileri rahatsız etmeden, torunlarını Amerika’da gizlice Disneyland’a götürüp gezdirdiği anlatılıyor.

Haberin Devamı

Bunda İngiltere’de aldığı eğitimin de etkisi bulunduğunu düşünenler var.

18 yaşında İngiliz subay eğitim programını bitirmiş.

EN BÜYÜK İKİ DÜŞMANI İRAN VE MÜSLÜMAN KARDEŞLER

Birleşik Arap Emirlikleri veliaht prensinin bütün dünyaca bilinen en önemli özelliği “Rabia işareti”nden nefret etmesi...

Yani “Müslüman Kardeşler” örgütünü en büyük düşman olarak biliyor.

“Ben Müslümanım, namaz kılıyorum, dua ediyorum. 1980’lere kadar ben de onlardan biriydim. Ama sonra gördüm ki bu adamların özel bir ajandası var” diyor.

O nedenle Mısır’da Sisi’yi destekliyor.

Bir de İran’a düşman.

O nedenle kurduğu özel kuvvetler birliği bir çok ülkede İran’ın etkisini kırmak ve Müslüman Kardeşler örgütünü yok etmek için savaşıyor.

Haberin Devamı

ABD’YE HAYRAN AMA İKİ YILDIR GİDEMİYOR

Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkileri de tuhaf. Prens ABD’ye hayran. Ve Trump’la ilişkileri çok iyi.

Trump hakkında yürütülen bir soruşturmaya onun da adı karıştığı için 2 yıldır Amerika’ya gidemiyor.

Ama ABD’nin bölgedeki en iyi müttefiki olmaya devam ediyor.

Tabii, Prens’in, Katar’ın yanında yer alan, Müslüman Kardeşler’i destekleyen Türkiye ile arasının hiç iyi olmadığını söylememe gerek yok.


BİR MİLLETVEKİLİ İÇİN ‘VIP’Çİ’ DEĞİL ‘CIP’Çİ’ OLMANIN BEŞ FAYDASI

Geçen hafta Ordu’da yaşanan olay bir kere daha gösterdi ki...

Partisi ne olursa olsun milletvekilleri, üst düzey bürokratlar, onların aileleri VIP salonundan geçmeyi çok seviyor. Onlara söyleyeceğim şu.

Haberin Devamı

*
Ey milletvekili...

VIP’ten geçerken belki kendi gözünde büyüyorsun ama bil ki vatandaşın gözünde küçülüyorsun.

*

İşgüzar görevliler gözüne girmek için seni uçağa son dakikada alıyor, bu da hoşuna gidiyor, ama bil ki vatandaşın gözünde bütün gecikmelerin faturası sana çıkarılıyor.

*

Biliyorum o ruhsuz VIP salonunun protokol koltuğunu çok seviyorsun, ama bir kere dene göreceksin ki CIP salonunun koltuğu çok daha rahat ve güzel.

*

VIP’te ikram diye bir çay, iki-üç kurabiyeye talim ediyorsun, ama bil ki CIP ikramları çok daha zengin.

*

VIP’te göre göre takım elbiseli, birbirinin tıpkıbasımı Kafka romanı kahramanları görüyorsun, ama bil ki CIP salonları çok daha renkli ve eğlenceli.

*

Yani kardeşim...

Akıllı ol...

Antipatik “VIP’çi” olacağına sempatik “CIP’çi” ol.

Randevusuna zamanında gelen bir Arap var mıdır

SAPIK KOMİSER AŞKINI BÖYLE TARİF EDER MİYDİ

Müjde, Fransızların da bir “MeToo” davası oldu...

Hem de olayın erkek karakteri “Leon”, “Taksi”, “Beşinci Element” filmlerinden tanıdığımız ünlü yönetmen Luc Besson...

Kadın karakter ise Sand Van Roy adlı genç bir aktris.

*

Genç kadın, yönetmenin kendisine rol vaadiyle önce cinsel tacizde bulunduğunu, sonra da tecavüze kalkıştığını iddia ediyordu.

Dava bir sonuca bağlanmadı ama dedikoduları aldı yürüdü.

Fransız Vanity Fair dergisi geçen ayki sayısında bununla ilgili uzun bir yazı yayınladı.

Bir magazincinin ağzının sularını akıtacak ayrıntılar vardı.

*

Mesela Luc Besson’un genç kadın için söylediği şu söz:

“Sand, benim varlığımda küçük bir güneş ışınıydı...”

Kafam biraz tuhaf çalışır. Bu cümleyi okuyunca nedense aklıma “Leon” filminde, Beethoven tutkunu ruh hastası komiser Norman Stansfield geldi gözümün önüne...

Onun bütün aileyi öldürmek üzere odaya girerken, ağzına bir hap atıp, başını boynunun etrafında çevirmesini görür gibi oldum...

*

Tabii ki, Luc Besson’un bu romantik lafı çok tuhaf kaldı o karakterin yanında...

REJİSÖRÜN KADIN OYUNCUYU KUCAĞINA OTURTMASI NEDİR

VANITY Fair’deki yazıdan öğreniyoruz ki Luc Besson filmlerinde oynayan kadınları sette kucağına oturturmuş.

Onu da şöyle anlatıyor:

“Oyuncularım kucağıma oturabilir. Ama onları oturmaya zorlamam...”

*

Benim gençliğimde, “Şöhretin yolu rejisörün yatak odasından geçer” diye iğrenç bir laf vardı.

Neyse ki artık böyle laflar söylenmiyor.

Luc Besson bilmeli ki, artık Hollywood’da ettiği şu cümle bile cinsel tacize giriyor.

*

Genç kadının anlattığına göre Besson istediğini elde edemeyince, önce ona vaat ettiği rolü senaryoda giderek küçültmüş, sonra jenerikten de adını tamamen çıkarmış.

*

Bence Hollywood’da bu da tacize girer.
 
Randevusuna zamanında gelen bir Arap var mıdır

WHATSAPP’TA KIRMIZI KALP GÖNDERMEK NE DEMEKTİR

BESSON olayında şöyle bir ayrıntı daha var.

Geçen yılın mart ile mayıs ayları arasında ikisi birbirine 197 WhatsApp mesajı atmış. Bunların 152’sini Luc Besson yollamış.

Ama en ilginci şu...

Sand Van Roy bunlardan birinde Luc Besson’a bir
kırmızı kalp emojisi gönderdikten sonra bir arkadaşına da “Bu adamdan nefret ediyorum” mesajı atmış.

Neden böyle yaptığı sorulunca da şu cevabı vermiş:

“Bütün kariyerim mahvolacak diye korktum...”

Randevusuna zamanında gelen bir Arap var mıdır

YAŞAYAN BOY GEORGE’UN FİLMİNDE O SAHNE OLUR MU

Elton John’la birlikte sinema yaşayan müzisyenlerin hayatına da el attı.

İnsanlar öldükten sonra, hayatları da herkesin yorum hakkına daha çok açılıyor.

Çevremde birçok insan Freddie Mercury filminde çizilen karakteri beğenmedi mesela...

Bense filmi çok sevdim...

Ama bir insan daha yaşarken, onun hayatına nasıl sinematografik bir yorum getirilir merak ediyorum...

Elton John filmini de o nedenle merakla bekliyorum.

Deadline Hollywood haber sitesinden öğrendim.

MGM 1980’lerin efsane gruplarından Culture Club ve solisti Boy George’un hayatını film yapacakmış.

Çok renkli bir insan ve eminim iyi bir iş çıkar.

Merak ediyorum acaba senaryoda onun İstanbul’a geliş gidişlerinden de bir bölüm olur mu?

Özellikle gelip de havalimanında vazgeçip geri döndüğü ziyareti mesela...

OSMAN HOCAM BU BERBAT İÇECEK NASIL MODA OLDU

Siz de farkında mısınız, son zamanlarda acayip bir kereviz suyu modası var.

Instagram’da onlarca kereviz hesabı açılmış durumda.

Gwyneth Paltrow ve birçok başka şöhret sabah güne kereviz suyu ile başladığını yazıyor.

Hepsinin elinde bir şişe kereviz suyu, her derde deva bir içecek olarak anlatıp duruyorlar.

Yani baksanız günümüzün mucize iksiri bu...

Sedef hastalığına bile iyi geldiği yazılıyor.

Ama okuduğum kadarı ile bunları destekleyen pek fazla araştırma yok.

Üstelik tadı salatalık veya maydanoz suyu gibi de değil...

Ama moda oldu...

Osman Hocam senden bu konuda bizi aydınlatmanı bekliyoruz...

Beklediğimiz hayat suyu kereviz mi gerçekten...

Yoksa bunu da moda yapıp birkaç yıl sonra “Ya bu da hiçbir işe yaramıyor” mu diyeceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları