Paylaş
Türk Hava Yolları’nın uçağı.
Ben “3C” numaralı koltukta oturuyorum.
“1D” numaralı koltuğun tanıdık bir yolcusu var.
Leyla Zana...
Paris’te öldürülen 3 Kürt kadını için gidiyor.
Birinci sırada oturuyor.
Kabin personeline dikkat ediyorum. Son derece saygılı.İçten gelen bir saygı ve ilgi var.
Özlediğim Türkiye’nin fotoğrafı budur.
YANINA GİDİP ‘BAŞINIZ SAĞ OLSUN’ DİYORUM
Uçak kalktıktan sonra yanına gidip “Başınız sağ olsun” dedim.
Sonra düşündüm, niye “Başımız sağ olsun” diyemedim?
PKK’lı diye mi?
Sonra öldürülen kadınların vesikalık fotoğrafları geliyor gözümün önüne.
Biri PKK’nın kurucusu.
Öteki ikisi...
Biri henüz 32 yaşında bir kadın.
Öteki daha 24’ünde...
Üzerinde düşünmemiz lazım...
Leyla Zana’yı belki 20 yıldır görmüyorum.
Onun, Hürriyet’in manşetine çıkan “Erdoğan çözebilir” sözleri bana göre, ikinci barış sürecinin başlama parolasıdır...
HİÇ SANSÜRLEMEDEN HİSSİYATIMI YAZIYORUM
Hissiyatım şudur:
Karşımda bilge bir kadın oturuyor.
Yaşadıkları, çektikleri, yüzüne derin bir hayat felsefesi olarak yerleşmiş.
“Türkler ve Kürtler birbirlerini hep siyaset üzerinden tanıdılar. Siyasetin dili kırıcıdır, bölücüdür” diyor.
Doğru, Allah’ın belası bir siyaset üzerinden tanıdık.
Siyasetin zehri, hayatın siyaset dışındaki alanlarını da toksike etti.
Futbolu konuşsaydık, İbrahim Tatlıses, Mahsun Kırmızıgül, Özcan Deniz üzerinden konuşsaydık, Adana kebap Türk müdür, Arap mıdır, Kürt müdür diye kavga etseydik, Abdullah Öcalan’ın bundan 20 yıl önce bir mülakatında dediği gibi, Antalya limanının kirlenmesi üzerinde konuşsaydık, Çeşme Yarımadası’na Arap yatırımının gelmesini birlikte tartışsaydık, Diyarbakır’ın kanalizasyon sorunu İzmir’inki kadar ortak sorunumuz haline gelebilseydi çok daha iyi olmaz mıydı?
Zana, “Birbirimizi tanımıyoruz” diye devam ediyor. Daha da kötüsü, son 30 yıl bizi birbirimizden uzaklaştırdı.
Gelecek analizi
Bu cinayetler barış sürecini nasıl etkiler
LEYLA Zana, “Sizce bu olay barış sürecini nasıl etkiler” diye soruyor.
Ona eşim Tansu’nun
Facebook sayfasına yazdıklarını anlatıyorum.
Karım CHP’li bir ailenin üyesidir. O da CHP’lidir. PKK’ya zerre kadar sempatisi yoktur.
Her şehit haberinde kahrolur, lanet okur ve bu duygularını hiç saklamaz.
Önceki gün Facebook sayfasına şunu yazmış:
“Bu kalleşçe bir cinayet. İçim acıyor. Üç kadın öldürülmüş. Kalleşçe öldürülmüş. Hepimiz buna lanet okumalıyız.”
Sonra kendi hissiyatımı anlatıyorum:
“Bu cinayetleri kim işlemiştir, ne için işlemiştir bilmiyorum. Ama hissiyatım şu. Eğer barış sürecini bozmak için yaptılarsa, tam aksi bir etkisi olacaktır. Bu cinayetler barış sürecini olumlu etkileyecektir ve ileride bu üç kadını hatırlayacağız.”
“Benim hissiyatım da bu” diyor.
Dışişleri sitemi
BDP’liler neden Türk elçiliklerine gitmiyor
GEÇEN gün Dışişleri mensubu bir arkadaşım ilginç bir gözlemini anlattı.
Paris’e giden BDP milletvekilleri, Türkiye’nin büyükelçiliğiyle hiç temas kurmuyormuş.
Araştırdım, bu cinayetlerden sonra Paris’e giden BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve öteki milletvekilleri de elçiliği aramamış.
Bunu Leyla Zana’ya anlatıyorum.
“Orası onların da Paris’teki temsilcisi değil mi” diyorum.
“Her şey daha çok yeni. Herkes hâlâ eski alışkanlıklarla devam ediyor. Yılmamak lazım. Konuşmaya devam etmeliyiz” diyor.
Dün aynı soruyu Selahattin Demirtaş’a sordum.
“Tabii ki, oraları bizim de temsilcilerimiz. Gittiğimiz öteki ülkelerde uğruyoruz. Burada çok koşuşturduk ondan uğrayamadık” diyor.
Olay yeri raporu
Polis PKK’lılara hangi fotoğrafları gösterdi
SELAHATTİN Demirtaş çok ilginç bir olay anlattı.
Fransız polisi bir süre önce, buradaki PKK çevrelerine bir dizi operasyon düzenledi. Gözaltına alınan bazı kişiler sorgulanırken, çok ilginç bir an yaşanmış.
Gözaltına alınanların bazıları, “Bizim PKK ile ilişkimiz yok” deyince polis önlerine fotoğraflarını koymuş.
Fotoğraflarda, gözaltına alınan kişiler, bir binaya girip çıkarken görülüyormuş.
Bu bina, dört gün önce üç kadın PKK’lının öldürüldüğü Lafayette Sokağı’nın 147 numaralı binası.
Dün burada konuştuğum bir Kürt bu olayı hatırlattı ve haklı olarak sordu:
“Bu olay, polisin o binayı 24 saat gözetim altında tuttuğunu ispatlıyor. Katiller bu kadar kontrol altındaki bir binaya girip cinayeti işledikten sonra nasıl ellerini kollarını sallayarak çıkıp gittiler”.
Olayların dördüncü gününde cinayetin çözümü yolunda fazla bir bilgi yoktu.
ÇOK AZ BİLGİ SIZIYOR
Fransız polisi çok ketum. Dışarı bilgi sızmıyor. Fransız gazetelerinde ilk günkü bilgilere eklenebilecek fazla bilgi yok.
15 GÜN SÜREBİLİR
Fransız polis yetkililerinden Türk tarafına ulaşan bilgilere göre, kesin delillerin toplanabilmesi 15 gün sürebilir.
Bu da, spekülasyonlara açık bir dönem olacak demek.
Bu süre içinde, Avrupa’daki Kürt gruplar arasında provokasyona çok elverişli bir psikolojik ortam doğurabilir.
KESİN SİYASİ NİTELİKLİ
Fransız polisi cinayetlerin şahsi nedenlerle işlenmiş olabileceği tezini tamamen bıraktı. Olayın arkasındaki siyasi bir motifin olduğu konusunda kesin inanca sahip.
DİJİTAL ŞİFRE DEVRE DIŞI MI
Önceki gün Le Monde gazetesinde yer alan, binanın ana kapısındaki dijital şifre sisteminin gün boyunca devre dışı bırakıldığı tezi kafaları karıştırdı.
Ancak öteki gazetelerde bu yolda bir bilgi yoktu.
TÜRK POLİSİYLE TEMAS VAR MI
Le Figaro gazetesine göre Fransız polisi, Alman ve Belçika polisiyle yakın temasta.
Dün ilk kez Türk büyükelçiliğine başvurarak bazı bilgiler istediler.
FRANSA’DA GÜNDEMDEN DÜŞTÜ
Cinayetler Fransa basınında gündemden düşmüş gibi görünüyor. Televizyonların sabah haberlerinde hemen hemen hiç haber yoktu.
Gazetelerde ise olay iç sayfalara geçmişti ve yeni bir bilgi yoktu.
BDP raporu
Terminus Cafe’de gördüğüm tablo ve bana anlatılanlar
DÜN sabah saatlerinde cinayetlerin işlendiği Gare du Nord’un hemen karşısındaki Terminus adlı kafede, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la buluştum.
Avrupa Parlamentosu’ndan bir milletvekiliyle görüşüyorlardı.
Bir gün önce Fransa İçişleri Bakanı ile görüşmüşler.
Bakan, “Bunu kesinlikle çözeceğiz” demiş.
Öldürülen Sakine Cansız’ın barış sürecini ne kadar desteklediğini anlatmak için bir süre önce yaşanan bir olayı anlatıyor.
Sakine Cansız, Brüksel’de bazı PKK’lılarla konuşurken, MİT Müsteşarı’nın İmralı ile görüşmeye başladığı haberi gelmiş.
O an masadan fırlamış ve sevinçle, “Bu iş tamamdır. Artık çözüm göründü” demiş.
Demirtaş, konuştukları Avrupalı parlamenterlerin kendilerine “Neden Paris” sorusunu sorduğunu anlatıyor. Ama asıl merak ettikleri konu, bu cinayetlerin barış sürecini nasıl etkileyeceği.
Bir de buna benzer bir misillemenin olmasından endişe ediyorlar.
“Bu olay, PKK tarafında bazı kişiler tarafından onur kırıcı bir durum olarak algılanabilir. Benzer bir hareket gelebilir. Ne Kürtler ne de Türkler böyle provokasyonlarda onur kırıcı diye düşünmemeli” diyor ve arkasından şunları söylüyor:
“Şu andaki Türk hissiyatı, ‘Biz ne verdik, ne vereceğiz’ diye bakmamalı. Kürt hissiyatı da ‘Ne aldım, ne kaybettim’ diye düşünmemeli. Savaşırken bu hissiyatın önemi yoksa, barışırken de olmamalı. Ne aldık, ne verdik hesabından, ne kazandık duygusuna geçmemiz lazım.”
Şu söyledikleri de ilginç:
“Türkler de Kürtler de savaşmaktan korkmayan insanlar. Savaşmaktan korkmayan insanlar barışmaktan niye korksunlar ki...”
Leyla Zana gibi, o da bu cinayetlerin barış sürecini torpilleyemeyeceğini, tam aksine olumlu etkileyeceğini düşünüyor.
PKK mitingindeki intikam pankartı beni ürpertti
TERMINUS Cafe’den umutlu duygularla ayrılıp PKK’lıların miting yapmaya hazırlandığı Gare de l’Est’e geçiyorum.
Almanya’dan gelmiş çok sayıda otobüs yol kenarlarına park etmiş. Kadın-erkek bir kalabalık var.
Ellerdeki Öcalan fotoğraflarından, Türkiye’nin İmralı’da görüştüğü kişinin önderlik gücü görülüyor.
Tam bu sırada önümden simsiyah zemin üzerine yazılmış çok büyük bir pankart geçiyor.
Üzerinde iri harflerle “İNTİKAM” yazılmış.
En ürpertici ihtimal, tek kelimelik bir kâbus halinde önümden geçiyor.
Anlıyorum ki, barış sürecini sadece bu cinayetler değil, sürece karşı kasıtlar da etkileyecek.
AK Partililer de tanıyordu
FRANSA Cumhurbaşkanı François Hollande’ın “Fidan Doğan’ı tanıdığını” söylemesi Türk hükümetini rahatsız etmiş.
Selahattin Demirtaş, “Niye şaşırıyorlar ki” diyor ve devam ediyor:
“Fidan Doğan iyi bir diplomattı. Brüksel’e, Strasbourg’a gelen AK Partili parlamenterler de onu tanıyordu. Mesela Nursuna Memecan çok iyi tanır” diyor.
Cenazeler nasıl getirilecek
CİNAYETLER sonrası ilk büyük sınav cenazelerin Türkiye’ye getirilişi ve defin sırasında yaşanacak.
Herkesin korkusu bu törenin yeni bir “Habur” psikolojisi yaratması.
Ama ondan önce ilk adım var.
Cinayete kurban giden üç kadın da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Fidan, 2011 yılında Türk konsolosluğuna başvurarak pasaportunu uzatmış.
Cenazelerin Türkiye’ye gelmesi için Paris Konsolosluğu’na başvurup, izinleri almaları gerekiyor.
Eskiden böyle bir iznin verilmesi için tabutun konsolosluğa getirilerek mühürlenmesi gerekiyordu.
Ancak bu uygulama değişmiş. Artık belgeler üzerinden işlem yapılıyor.
Selahattin Demirtaş, cenaze töreninde Haburvari görüntülerin çıkmaması için ellerinden geleni yapacaklarını söylüyor.
Paylaş