Paylaş
10 kişi hayatını kaybetmiş...
Bunların dördü Türk vatandaşı...
Demek ki, insanlık için koronavirüsten çok daha tehlikeli bir virüs uyanmış.
Irkçılık virüsü...
Yirminci yüzyılın ilk yarısında insanlığa çok pahalıya patlamıştı.
Yüz yıl sonra yine kapımızda demek...
*
Yazımı bitirdiğimde bir başka haber geldi.
İdlib’de iki askerimiz şehit...
Beşi yaralı...
*
Demek ki Ortadoğu’nun o virüsü yine uyanmış.
Yüz yıl önce koskoca bir Türk nesline çok pahalıya patlamıştı.
İnşallah bu defa tekrarlamaz...
*
İçimde yine kaybettiğimiz o gencecik aslanların ateşi...
Yine yastayım...
*
Nedense son zamanlarda derin bir yalnızlık ve düş kırıklığı içinde yaşıyorum.
Hayatımda ilk defa sürgün nedir anlıyorum, hissediyorum.
Çünkü bir tür kendi kendime sürgün halindeyim.
*
Geçen gün bu haletiruhiyemi muhafazakâr çevreden bir arkadaşıma anlatınca, “Sana biraz Tevfik Fikret halleri gelmiş” dedi ve teşhisini söyledi:
“Buna meşgaleli inziva denir...”
*
Evet doğru...
Durmadan kaçmak istiyorum...
Kaçmak için meşgaleler yaratıyorum... Durmadan okuyorum...
Durmadan bir şeyler seyrediyorum, dinliyorum...
*
Daha önce bir psikolog arkadaşım bu halime “öğrenilmiş çaresizlik” teşhisi koymuştu.
Demek ki şimdi o aşamayı geçip “meşgaleli inziva” aşamasına gelmişim.
*
Önümüzdeki günlerde Tevfik Fikret’in Aşiyan’ına ve mezarına gidip biraz onunla dertleşeceğim...
Kim bilir belki o muhabbet bu sürgün halime iyi gelir.
PERA’DA ESRARENGİZ ‘KUTSAL KÂSE’ MUHAFIZLARI İLE BİR GECE
GEÇEN salı akşamı Pera Palas’ta çok ilginç bir davete katıldım.
Davetiyenin üzerinde şu yazılıydı:
“Keepers of the Quaich”...
Dünyada İskoç viski kültürünü geliştirmek üzere kurulmuş bir dernek bu...
Bugüne kadar 9 ülkede örgütlenmiş.
Bu örgütlere “chapter” deniyor...
Bunun “onuncu chapter’ı” da Türkiye’de açıldı. Davet, bu derneğin Türkiye chapter’ının açılış töreniydi.
Tabii öğrenmemiz gereken ilk şey “quaich” kelimesinin anlamıydı.
İskoçya’da içinden viski içilen iki tutamaçlı metal kâseymiş.
1600’lü yıllarda İskoçya’nın Highland bölgesinden çıktığı tahmin ediliyor.
İskoç geleneğinde bu kâse elden ele dolaşır ve herkes içer, böylece bir tür “brotherhood” yani kardeşlik yaratırmış.
Bu derneğin adı da buradan geliyor.
“Kâse Muhafızları”...
Yani biraz “viskinin kutsal kâsesini” koruyan kişiler...
KİMDİR BUNLAR 1
VİSKİNİN MASON LOCASI MI TAPINAK ŞÖVALYELERİ Mİ
O gece etrafı seyrederken düşündüm.
Acaba bu “Quaich” örgütünü nasıl tarif etmek gerekir?
Ritüeline, kılık kıyafete bakarsam, “Viski masonları” diyeceğim...
Ama öyle gizli kapaklı bir teşkilat değil.
“Viskinin tapınak şövalyeleri” desem, öyle dinsel, ilahi, kutsal bir cemaat gibi bir yanı hiç yok.
“Viskinin yuvarlak masa şövalyeleri” desem...
Yuvarlak masa şövalyesi sayısı 12 ile 150 arasında değişiyor.
Oysa dünyada 2 bin 500’ü aşkın “kâse muhafızı”, 150 “master keeper” yani “kâse başmuhafızı” varmış.
Ha onlardan biri de bizim Teoman Hünal...
Gece yakasında kâse muhafızı madalyası ile dolaşıyordu.
KİMDİR BUNLAR 2
KÂSE MUHAFIZLARI MI KADEH BEKÇİLERİ Mİ
KİMDİR bunlar tartışması devam ediyor...
“Viskinin senyörleri” desem, Güneri Cıvaoğlu da orada olduğuna göre tamam diyeceğim...
Ama İzmir Kahramanlar’ın varoş çocuğu olarak ben de oradayım... Pek uymaz yani...
Aklıma, Fransa’nın bana verdiği “Ulusal Liyakat Nişanı” geliyor.
Belki kapıda onu göstersem içeri alırlar.
Ama benim gibi çakma senyörleri de alırsanız, o zaman da örgütünün adını değiştirip “Kâse muhafızları” yerine “Kadeh bekçileri” demek daha doğru olacak...
Yani yine olmaz...
O yüzden en iyisi en kısa sürede bu “Quaich” kelimesinin nasıl telaffuz edildiğini öğrenip “Kuaişiler” deyip geçeyim.
VİSKİ BİRADERLİĞİNDEN REKABET KARDEŞLİĞİNE
ŞAKAYI bir kenara bırakırsak, çok güzel bir geceydi.
Dünyanın en büyük iki içki grubunun, Yani Diageo ve Pernod-Ricard’ın temsilcileri oradaydı. Bu demektir iki ezeli rakip Johnny Walker ve Chivas oradaydı. Japon viskilerinin Türkiye temsilcileri bile oradaydı.
Pera Palas’ın dekoru bu toplantıya çok iyi gitmişti.
Size şimdiden söyleyeyim. Türkiye giderek büyük bir viski tüketicisi ülke haline geliyor. Bu kadeh biraderlerinden biri de benim.
GÜNÜN POLEMİĞİ
TÜRKİYE’DE BIYIKLILAR NEDEN SMOKİN GİYMEZ
TÜRKİYE’de üzerinde “Black Tie” yazılı bir davetiye alırsanız, biliniz ki oraya giderken ille de smokin giymeniz gerekli değildir. Çünkü gittiğinizde büyük bir ihtimalle salonun en fazla üçte birinin smokinli olduğunu görürsünüz.
Özellikle bıyıklı erkek görürseniz, üzerinde smokin olmayacağından emin olabilirsiniz. Çünkü biliniz ki, böyle yerlere gelen kişilerden bıyıklı olanları büyük bir ihtimalle yeni muhafazakâr ortamla uyumlu olmak için bıyık bırakan işadamı, sanatçı, bürokrat veya siyasetçidir.
Muhafazakâr ortam smokine pek iyi bakmadığı için, onlar da bu yönetim gidinceye kadar gardıroptan smokinlerini çıkarmazlar.
Salı akşamı ilk defa bu kuralın yıkıldığını gördüm.
Salonun büyük bölümü smokinliydi. Üstelik içlerinde Pernod-Ricard’ın Türkiye temsilcisi Selçuk Tümay gibi geleneksel İskoç kilti giyenler bile vardı. Sevdim bu geceyi...
EN SEVDİĞİM EKONOMİ DERGİSİ ARTIK TÜRKÇEDE
BİR ekonomi gazetesi ve dergisi hastasıyım.
Dünyada benim kadar ekonomi yayını okuyan insan azdır.
Son yıllarda en keyifle okuduğum ekonomi yayınlarının başında “Fast Company” geliyor.
Çünkü modern ekonominin ve özellikle Palo Alto dünyasının nabzını bu dergi tutuyor...
Şimdi bu dergi Türkçe de yayınlanmaya başladı.
Başına da “Ekonomi” dergisinin eski başarılı yönetmeni Rauf Ateş var...
İlk sayının kapağına Amerika’da büyük bir başarıyı yakalayan Chobani gıda ürünlerinin kurucusu Hamdi Ulukaya’yı almış.
Onunla yapılan mülakatı büyük keyifle okudum.
Gerçekten güzel bir dergi olmuş.
BU YIL ‘YULAF SÜTÜ’ FIRTINASI PATLAYACAK
DERGİDEN okuduğuma göre Chobani grubu bitkisel süt üretimi işine de girmiş.
“Yulaf her kültürde var olan doğaya en az zararlı en az su isteyen ürün” diyor.
Ondan süt üretmişler.
“Başka firmalar da var ama bizim girmemizle birlikte bir fırtına kopacak ve yulaftan süt işine ilgi patlayacak” diyor.
Paylaş