ARIELLE Dombasle, son yıllarda çok dinlediğim Fransız şarkıcılarından biri.
Fransa’nın ünlü felsefecilerinden Bernard Henry Levy’nin eşi.
Dün onun İstanbul’da soyulduğu haberini okurken aklıma şunlar geldi:
İstanbul’un İstiklal Caddesi’nde ürkek bakışlarla dolaşan bir kadına, aşağıdaki satırları okusam acaba ne düşünür?
Kırmızı ışıkta bekleyen bir kadın sürücü, bir kapkaççı arabamın camını ne zaman kıracak korkusuyla beklerken, ona bunları anlatsam tepkisi ne olur?
Onlara değil, ama size okuyacağım.
Bakalım inanacak mısınız?
Önümde İsmail Hami Danişmend’in "Türkler" adlı kitabı duruyor.
Şimdi size, bu kitaptan, bazı yabancıların Türkiye hakkındaki en önemli gözlemlerini aktaracağım.
* * *
Fransız seyyahı Du Loir, 28 Kasım 1639 tarihinden 13 Haziran 1641 tarihine kadar memleketine gönderdiği on mektupta Türkiye hakkındaki gözlemlerini şöyle aktarıyor:
"Bu memlekette hemen hemen hiçbir cinayet vakası duyulmaz; eğer bir iki fevkalade vaka meydana gelirse, onlar da ya ani öfke sonucu cinnet geçirmelerden veya yol kesen haydutların eşkıyalıklarından ibarettir."
Fransız gezginlerden Grelot’nun izlenimleri de şöyle:
"Türk hamamları sabahın saat dördünden itibaren açılır ve ancak akşam sekize doğru kapanır. Bütün bu müddet zarfında hamamda hiçbir zaman gürültü ve kavga olmaz, hiç kimsenin elbisesi yahut kesesi çalınmaz."
Meşhur gezgin A.de la Motraye şunu anlatıyor:
"Hırsızlara gelince, bunlar İstanbul’da son derece nadirdir: Ben Türkiye’de yaklaşık 14 sene kaldığım halde, bu müddet zarfında hiçbir hırsızın orada ceza gördüğünü işitmedim. Yol kesen haydutların cezası kazıktır. Ben bu memlekette geçirdiğim süre içinde yalnız altı haydudun kazıklandığı işittim: Onlar da hep Rum cinsindendi. Türkiye’de yankesicinin ne olduğu malum değildir; onun için cephelerin el çabukluğundan korkusu yoktur."
* * *
18. yüzyılda İngiltere’nin İstanbul Büyükelçiliği’nde bulunmuş bir Türk ve İslam düşmanı vardır. Sir James Porter adlı bu kişi bile İstanbul’u şöyle anlatıyor:
"Türkiye’de yol kesme vakalarıyla ev soygunculukları hatta dolandırıcılık ve yankesicilik olayları adeta meçhul gibidir. Savaş halinde olsun, barış halinde olsun, yollar da evler kadar güvenlidir. Kesindirki, İstanbul’da Türkler tarafından işlenmiş yankesicilik, dolandırıcılık ve soygunculuk vakaları son derece azdır. İnsan bu şehirde Bulgarlardan sakınmalıdır, çünkü onların ekserisi hilekár ve dolandırıcıdır."
* * *
Fransız generallerinden Comte de Bonneval’in izlenimleri:
"Haksızlık, tefecilik, tekelcilik ve hırsızlık gibi suçlar Türkler arasında neredeyse hiç bilinmeyen suçlardır. Sözün özü, ister vicdani bir inançtan, ister ceza korkusundan ileri gelmiş olsun, o kadar dürüstlük gösterirler ki insan çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır."
L.Castellan’ın 1811’de çıkan "Yunanistan, Çanakkale ve İstanbul Üzerine Mektuplar" kitabından bir bölüm:
"İstanbul’da gündüz olduğu gibi geceleyin de insan hiçbir saldırıya uğrama korkusu olmadan dolaşabilir. Zaten ahali bilhassa evlerde hırsızlık vakaları olmamasına büyük bir dikkatle özen gösterir: Çünkü öyle bir hadise görülen sokağın bütün sakinleri çalınan malı ödemekle yükümlüdür."
A.Brayer adında İstanbul’da 9 yıl geçiren bir doktorun anlattıkları:
"Yankesicilik, dolandırıcılık, anahtar uydurma, kırıcılıkla çalma, pencereden girme vesair suretlerle yapılan hırsızlıklara gelince, işte o vakalar son derece seyrektir."
Yerim olmadığı için öteki örnekleri veremiyorum.
Kitabı okuyup bıraktıktan sonra kendi kendime düşündüm.
Geçmişe ait bu izlenimler, bugün kırmızı ışıkta endişeli gözlerle etrafına bakan bir kadına acaba nasıl gelir?
Kapkaçın olmadığı bir hayat...
Biz bunu unutalı o kadar çok zaman geçti ki...
O nedenle Danişmend’in kitabını okuyup kapattıktan sonra kendi kendime sordum: