Ve orada gösteri yapan heyecanlı bir Arap bana, “Biz Türkiye’ye benzemek istiyoruz” deseydi; o an hergele damarım tutardı.
Tutardı ve derdi ki: “Öyleyse bu rejimi niye yıkmak istiyorsunuz?”
O meydanda yıkılmaya çalışılan şey nedir?
30 yıllık bir polis devleti değil mi?
“Economist” Dergisi Tunus’taki Bin Ali rejimini tarif ederken listenin başına ne koymuştu bir daha hatırlatayım.
“Muhalif insanları içeri atmak için sahte delil üreten bir polis teşkilatı kurdu.”
İnsanların telefonları dinlendi.
Rejime kafasını kaldıran insanlar içeri atılıp yıllarca süren yargılamalarla bertaraf edildi.
Tunus’ta, Mısır’da insanlar şimdi bu rejimleri yıkmaya çalışıyorlar.
Bundan sonra dönüp ondan bir başka polis rejimini kurmak isterler mi?
Herhalde o kadar mazoşist değillerdir.
* * *
Arap dünyası hayatım boyunca beni fazla ilgilendirmedi.
Çünkü yüzüm hep Batı’ya dönük oldu.
Polis devleti kavramının, askeri vesayet kadar kötü bir şey olduğunu kabul etmiş bir demokrasi benim ölçüm oldu.
O yüzden bir Arap bu soruyu bana sorsa, “Vallahi git bu soruyu bir bilene sor” derdim.
Tabii akşam yatıp sabah en kral Mısır uzmanı olarak uyanan istihare münevverine değil.
Mesela gidip Lütfü Akdoğan’a danışmalarını tavsiye ederdim.
Saddam’ın en yakınlarına kadar girebilmiş, Arapça konuşan, yıllarca o ülkelerde gezip tozmuş, o ülkelerde “zamanın ağır aksak işleyen ruhunu” okumayı öğrenmiş bir insan.
* * *
Ona sormadım ama geçen cumartesi günü Fatih Altaylı’nın köşesinde onun bu soruya verdiği cevabı okudum.
Mealen aktarıyorum.
“Mısır, Türkiye’ye benzer mi? Benzeyebilir elbette. Ama önce Tanzimat ilan edecekler. Sonra İkinci Meşrutiyet. Sonra gerçek anlamda Cumhuriyet’i kuracaklar. Onun bir noktasında çok partili hayata geçecekler ve onu 60 yıl sürdürecekler. Eh bu da 150 yıl alır.”
Biliyorum akşamdan sabaha uzman arkadaşlar bu cevaba ifrit olacaklar.
“Don’t shoot the pianist.”
Piyaniste ateş etmeyin, ben sadece, oraları iyi tanıyan bir insanın fikrini aktarıyorum.
* * *
Mısır sorusuna cevap vermeyeceğim.
Onun yerine, çok daha iyi bildiğim bir coğrafya ile ilgili iddialı bir şey söyleyeceğim.
Türkiye, Mısır’a değil, gelişmiş Batı’ya örnek olmalı.
Neyi ile mi?
* * *
Yüzde 9 büyüyen ekonomisi ile.
Müthiş ekonomik dinamizmi ile. Turizmde giderek gelişen yaratıcı modelleri ile.
Her mahallesinde gencecik iş insanları yaratan girişimcilik ruhu ile.
Ekonomik krizleri aşmayı sağlayan müthiş “halk disiplini” ve kararlılığı ile.
Artık kendisi teknoloji üretme rampasına girmiş yenilikçiliği ile.
Evet benim örnek olma çıtam yüksek.
Mısır’ın “Bon pour l’Orient” rol modeli değil, yaşlı ve atıl Batı’nın genç ve dinamik ‘rol modeli’ olmak istiyorum.
* * *
Ama gelin elinizi vicdanınıza koyun.
Bugün giderek belirginleşen polis devleti görüntüsüyle bunu yapmak mümkün mü?
Batı’da bir davada deliller tek tek çürürken, tutuklamalar inadına artmaz.
Batı’da her gün “sehven” hukuk çamları devrilmez.
Batı’da insanlar neyle suçlandıklarını bilmeden yıllarca içerde tutulmaz.
Batı’da medya kurumları böyle insafsız bir baskı altında tutulmaz.
Batı’da KCK türü davalar olmaz.
Şimdi bir daha soralım: Mısır, Türkiye’ye benzer mi?
“Mis” gibi değil, “miş” gibi, yani “demokrasiymiş gibi yapan” bir rejim istiyorsanız, benzer...
Yüzde 9 hızla büyüyen mis gibi bir polis devleti...
Bak, Çin’de mis gibi yürüyor, Mısır’da niye olmasın...