Paylaş
1) Dizi bir basket efsanesi belgeseli olarak başladı, ama giderek çok daha genel bir insan ilişkileri draması haline dönüştü.
*
Beşinci bölümde önüme öyle bir tartışma çıktı ki...
Dönüp üç kere üst üste izledim. Hepimizi, özellikle de şöhretli insanları çok ilgilendirecek çok ilginç bir tartışmaydı.
Michael Jordan artık bir dünya efsanesidir.
Özellikle siyah insanların en büyük rol modeli haline gelmiştir.
Nike şirketinin, onun adına tasarladığı “Air Jordan” ayakkabı artık bir fenomendir ve satışı uçmaktadır.
İşte o günlerde, toplumsal imajı açısından en büyük sınavla karşı karşıya kalır.
*
Kuzey Carolina eyaletinde senato seçimi vardır.
Adaylardan biri ırkçı denilebilecek görüşleriyle tanınan Cumhuriyetçi beyaz bir senatördür.
Karşısına ise Demokrat Parti’den ilk defa Afrika kökenli bir senatör adayı çıkmıştır.
Seçim başa baş görünmektedir.
Ve işte tam o sırada herkesin gözü Michael Jordan’a çevrilir.
Özellikle ondan çıkıp Demokrat Parti adayına destek veren bir televizyon spotunda görünerek desteğini açıklamasını isterler.
Ancak o bunu kabul etmez.
*
Bu arada Jordan’ın, medyada, niye destek vermediğini şöyle açıkladığı haberleri yer alır:
“Cumhuriyetçiler de spor ayakkabısı satın alıyor...”
İşte bu cümle öyle bir tartışma başlatıyor ki...
Ucu bütün ülkelere, tabii buraya Türkiye’ye de değiyor.
Büyük bir şöhretten neler beklemeliyiz...
Beklemeli miyiz...
*
Mesela Kürtler Yılmaz Erdoğan’dan, Mahsun Kırmızıgül’den, Ahmet Güneştekin’den ne beklerler?
Veya diyelim ki İzmirliler Sezen Aksu’dan veya benden ne beklemeli...
Veya Erdoğan taraftarları Acun’dan... Fatih Terim’den...
2) OBAMA: MİCHAEL’DAN DESTEK VERMESİNİ BEKLERDİM AMA...
TABİİ bu olay Michael Jordan’ın özellikle Afrika kökenli Amerikalıların gözünde itibar kaybetmesine neden oldu. Tartışmaya eski Başkan Barack Obama da girer:
“Dürüst olacağım. Michael’ın ‘Cumhuriyetçiler de spor ayakkabısı alıyor’ dediğini duyunca düşündüm. Ben olsaydım ne yapardım?
Ben o dönemde vatandaşlık hakları hukuku ve kamusal yaşam alanında kariyer yapmaya hazırlanan bir insandım. Demokrat aday Jesse Helms’in sergilediği duruş da belliydi.
Yani siz de benim yerimde olsaydınız, Michael’dan destek vermesini beklerdiniz.
Ama bir yandan hâlâ cevap aradığım bir soru vardı.
‘Etrafımda kurgulanmış bu imajı nasıl yönetiyorum ve bu beklentiyi nasıl karşılarım’.”
Obama kendi sorduğu sorunun cevabını vermiyor. Neden acaba?
Yoksa Michael’ın ayakkabılarına karşılık onun da Cumhuriyetçilerden almak isteği oy mu vardı?
3) SEN BELKİ UNUTULACAKSIN AMA MUHAMMED ALİ ASLA
WASHINGTON Post gazetesi yazarı Nathan McCall daha da ileri giderek onu Muhammed Ali’yle karşılaştırıp şöyle bir sonuca ulaşıyor:
“Bu dünyada herkes Muhammed Ali’ye saygı duyar. Çünkü o bir davayı savundu. Bu uğurda para kaybetse de bir davayı savundu. İşte buna saygı duyuyoruz.
Michael Jordan er veya geç unutulabilir.
Muhammed Ali unutulmaz.”
LAFINI GERİ AL
4) SÖYLEDİĞİM O SÖZLERİ DÜZELTMEM GEREKMEZ
Peki bütün bunlara karşı Michael Jordan kendini nasıl savunuyor?
Belgeselin iyi bir izleyicisi olarak önce şunu söyleyeyim. Kendini savunmuyor.
Kendini anlatıyor...
Önce “Cumhuriyetçiler de spor ayakkabı alıyor” lafını düzeltmesini veya geri almasını istiyorlar.
“O lafımı düzetmem gerekmiyor. Çünkü Horace Grant ve Scottie Pippen’le otobüste otururken şakasına söyledim. Öyle ağzımdan çıkıverdi” diyor.
İkincisi, annesine bile direniyor:
“Annem bile Harvey Grant için bir kamu spotunda oynamamı istedi. ‘Anne tanımadığım biri hakkında bol keseden atamam. Ama ona destek olmak için katkıda bulunabilirim’ dedim ve bulundum...”
BEN KİMİM
BELKİ DE PEŞİNDEN GİTMENİZ GEREKEN İNSAN BEN DEĞİLİM
AMA asıl kendini anlattığı bölümler şunlar:
“Ben hayatımın hiçbir döneminde kendimi aktivist olarak görmedim. Basketbolcu olarak gördüm.
Politikacı değildim. Basketbol oynuyordum.
Bu yaptığım bencilce bir şey miydi?
Muhtemelen...
Ama enerjimi bu özelliğimden alıyordum.”
Devam ediyor:
“Bu söylediklerim insanlara asla yeterli gelmeyecek, bunu biliyorum.
Çünkü ne yapıp ne yapmamam
gerektiği konusunda herkesin kafasında bir peşin hüküm var.
Oysa ben şunu yapıyorum.
Örnek teşkil eden bir hayat sürüyorum. Size ilham veriyorsam ne güzel. Bunu yapmaya devam edeceğim.
Size ilham vermiyorsam, belki de peşinden gitmeniz gereken insan ben değilim...”
SONUÇ
6) ‘AYDINLAR BİLDİRİSİ’NE İMZA ATMADIĞIM O GÜN
BEN kendi çapımda böyle bir durumla 12 Eylül askeri darbesinden sonra karşı karşıya kaldım.
Üniversitede öğretim üyesiydim...
Rahmetli Bülent Ecevit’in çıkardığı “Arayış” dergisinde yazılar yazıyordum.
Bir buçuk yıl sonra Aziz Nesin siyasi tarihimize “Aydınlar Dilekçesi” olan deklarasyonu imzalamamı istedi.
Reddettim.
Çok eleştirildim.
Ne dersiniz?
Hangi siyasi görüşten olursa olsun, hangimiz kimden ne bekliyoruz?
Ne beklemeliyiz...
Ve bizi kim yönetecek?
Başkalarının bizden beklentileri mi...
Yoksa kendimiz mi...
Artık 73 yaşındayım ve Başkan Obama gibi ben de bu sorunun cevabını hâlâ veremedim.
Ama çok iyi biliyorum ki, kesin inançlılar için bu sorunun cevabı her zaman çok kolaydır.
Paylaş