Kedi plaklar

Benim bir tezim var. Bazı plaklar kedi gibidir. Siz onları değil, onlar sizi seçerler ve siz farkında olmadan hayatınıza girerler.

Uzun bir süre, hatta bazen yıllar boyu onlarla yaşar gidersiniz.

* * *

Bu sonbahar benim için erkenden gelmiş bir kış gibiydi.

Çünkü sevdiğim bazı insanların sonbaharları erken geldi. Onların acıları, benim sonbaharımın renklerini kırmızılaşmadan siyaha çevirdi.

İçimdeki yapraklar erken döküldü.

Geçen hafta işte böyle dalgalı kur misali bir ruh halindeyken, üç kedi plak aniden hayatıma girdi.

İsterseniz sıkıcı bir seçim boğuntusu ile ramazan arasında sıkışmış bu güzel pazar günü bu álemden kırıp, pikniğe çıkalım.

Hep birlikte bu ruh halini atalım.

* * *

Plaklardan birini Atina temsilcimiz Nur Batur gönderdi.

Yunanistan'ın genç bir tenoru var. Türkiye'de henüz dar bir çevrede tanınıyor.

Adı Mario Frangulis.

İşte onun ‘‘Sometimes I dream’’ adlı plağını göndermiş.

Daha kapağındaki sözden beni vurdu.

‘‘Bazen hayal kurarım.’’

Ben bazen değil, çok sık hayal kurarım.

Hayalperestlik... Bazılarının zaaf saydığı, hakaret kabul ettiği bu sıfat bana İstiklal madalyası gibi gelir.

Nur, Frangulis'le ilgili güzel de bir yazı yazmış. Bugünkü Hürriyet Pazar'da mutlaka okuyun.

Plağı Sony çıkarmış. Türkiye'de piyasaya verdiler mi bilmiyorum.

Ama mutlaka yapmalılar.

* * *

Ben operada kadın sesini tercih ederim.

Bir de contre-tenorların, erkekle kadın arasındaki hünsa seslerini.

Ama bu genç adamın sesi ve söyleme tekniği tenorlarla ilgili hissiyatımı da değiştirdi.

Çünkü tenorları Scala'nın ihtişamlı duvarlarından çıkarıp, Akbük'teki küçük köyüme getirdi.

Özellikle de ‘‘Canzone Arrabbiata’’ adlı şarkısı.

Bir de Moody Blues'un solisti Justin Hayward'la birlikte söylediği ‘‘Notte di Luce’’, yani bildiğimiz o muhteşem ‘‘Nights in white satin’’.

* * *

Hayatıma giren ikinci plak ise Pedro Almodovar'ın ‘‘Habla con ella’’ filminin müzikleri.

Almodovar filmleri için hep çok güzel müzikler kullanan bir yönetmen.

Şimdiye kadar müzikleri hep filmleri seyrederken dinleyip beğendim.

Bu defa, filmi görmeden seviyorum.

Mesela Caetano Veloso'nun söylediği ‘‘Cucurrucucu Paloma’’.

Vicente Amigo
ile El Pele'nin çaldıkları ‘‘Habla con ella’’.

Ve ötekiler.

Bir plak baştan sona güzel olabilir mi?

Bazıları oluyor. Yani o kedi plaklar.

Dedim ya, kendiliğinden gelip hayatınıza giren ve orada kalanlar.

Bu plağı da BMC çıkarmış.

Bazı insanlarda, mesela bende, çok güzel bir müzik dinlediğim zaman bunu mutlaka başkaları ile paylaşma duygusu vardır.

Hem de öyle az buz değil, bayağı güçlü bir duygu.

Bazen kendinizi tutamaz, insanlara zorla dinletmeye kalkarsanız.

Onlar da çoğu kez nazik insanlardır. Sizi kırmazlar, en azından dinler gibi yaparlar.

Allah'tan yazı yazdığınız zaman böyle bir durum yok. Ama sizinle kavga etmeyen, elinizden, ruhunuzdan tutup bir yerle götürecek bir müzik istiyorsanız, bunlar işte o.

Sevdiğiniz, kaybından acı duyduğunuz bir insan için hiçbir şey yapamıyorsanız, ona güzel bir şey ithaf edin.

Onları siz yazmamış, siz bestelememiş olsanız bile, bu ithaf güzel bir çelenk haline gelebilir.

Ben de bu iki plağı, önceki gün kaybettiğimiz büyük hoca, Ekrem Akurgal'a ithaf ediyorum.

Çünkü o, benim ruh ikizim olan arkeologların en güzeliydi.

* * *

Hep düşünürüm. Hayatını, insanın yarattığı eserlerin ölümsüzlüğünü toprak altından çıkarmaya adamış bir insanın ölümü ne anlama gelir?

Yine hep şöyle düşünürüm. Büyük arkeologlar, en az çıkardıkları eserlerin ölümsüzlüğü kadar, ölümsüzlüğü hak etmişlerdir.

Onlar şanslı bir Gılgamış soyundandırlar. Bu ölümsüz eserler, onların sonsuz mozelyumlarıdır.

İşte o yüzden istedim ki, bu iki güzel plaktaki müzikler, Ekrem Hoca'nın bu sonsuz mozelyumu üzerine yıldızlı bir gökyüzü gibi serilsinler.

* * *

Bu hafta hayatıma giren üçüncü kedi plak mı?..

O da Rod Steward'ın son CD'si.

Adı ‘‘Great American Songs’’.
Yazarın Tüm Yazıları