Paylaş
Kafam yerinde; cesaretim ondan da daha yerinde.
Bu harikulade ruh haliyle, “Bir kadın, bir erkek” dizisine devam ediyorum.
Bayanlar baylar, iki haftadır, birlikte yaptığımız ilişkiler terapisinin bugünkü konusu “Ayrılma...”
DERS BİR; HİÇ AYRILMASANIZ DA AYRILMA BİR ALINYAZISIDIR
Efsaneye göre ilk ayrılık şöyle başlar: Başta kadın ve erkek aynı beden üzerindeydi.
“Cinsel kimliğin kadın ve erkek olmak üzere ikiye bölünmesi, haddini bilmeyen insanoğlunun küstahlığından kaynaklanır.
Aden yurttaşı seksüel ve tinsel alanda sahip olduğu bu olağanüstü güçten aldığı cesaretle Tanrılara kafa tutunca olan olmuş, ikiye bölünmüştür beden; bundan böyle kadın ile erkeğin birlikteliği, ödenmiş bir bedelin karşılığı olarak, hem ceza, hem de armağandır.”(*)
Caravaggio’nun ‘Bakus’ tablosu bana ‘ayrılmayı’ çağrıştırdı |
AYRILMA ATEŞİNİ ÖNCE KİM YAKAR? KADIN MI ERKEK Mİ
Efsanenin bize anlatmadığı şey şudur:
Tanrı’ya kafa tutma, yani aynı bedenden ayrılma duygusu önce hangi cinsten gelmiştir? Kadından mı, erkekten mi?
Dinler bize, “Haram meyvayı kadının tahrik” ettiği inancını aşılar.
Buna inanırsak, ayrılma duygusunun da kadından geldiğini düşünmemiz lazım.
Kadın denen varlığı iyi tanıdığımı sanıyorum. O nedenle bu görüş bana doğru geliyor. Ama bunu basit bir günah duygusuyla değil, kadının cesareti ve başkaldırı duygusuyla açıklamayı tercih ediyorum.
Çoğu kez ayrılmanın ilk işareti kadından gelir.
ALDATILAN KADIN, ALDATILAN ERKEĞE GÖRE DAHA KOLAY AYRILIR
Sanılır ki; erkekler daha çabuk gider..
Hayır böyle değildir.
Kadın daha çabuk gider.
Sanılır ki, erkek aldatılmaya karşı çok daha tepkilidir ve hemen gider.
Hayır tam aksinedir.
Aldatılan kadın, aldatılan erkeğe göre çok daha kolay ayrılır. Erkek arkadaş şu gerçeği hiç unutma...
Kadın her zaman daha cesurdur. Daha az konformisttir.
Daha çabuk karar verir, gemileri hemen yakar...
“Ne gemiler yaktım” diyen Sezen Aksu, bu kadın ruhunu anlatır bize.
AYRILMA, HAFİFÇE YERE SARKAN SOL ELİN BATMASIYLA BAŞLAR
Geçen Pazar günü, Floransa’da Uffizi Müzesi’nde Caravaggio’nun “Bakus” tablosuna bakarken fark ettim.
Genç adamın şarap kadehini tutan sol eli, ayrı bir varlık gibi, kendini çok hafifçe aşağı doğru bırakmıştı.
İşte o an, geçenlerde bir arkadaşımın anlattığı bir şeyi hatırladım.
“Ayrılık, her zaman hoşa giden bir şeyin, iki taraftan birine batmasıyla başlar” demişti.
Güzel bir şeyi anlatırken, sol eli hep kendini hafifçe aşağı bırakırmış.
“Aşık olduğum kadın, bir hafta içinde iki defa, ‘Şu elini doğru tut’ dedi. Oysa o zamana kadar elimin o halini çok beğenirdi...”
“Ayrılık sözlüğünün” birinci maddesi işte böyle yazılır.
Her zaman en güzel görünen şey, birden batmaya başlar...
SİZE İLK ŞAMPANYAYI VEREN KADIN SON ŞAMPANYAYI UNUTMUŞ
Ben şampanya içmeyi bir kadından öğrendim.
Erkeklerin çoğu şampanya içmeyi bir kadından öğrenir.
Çoğunlukla da bir öğle vakti öğrenir.
Öğle şampanyası, birlikte hayal edilen bir heyecanın maymuncuğudur.
Aşk, her an dolduruşa getirilmeyi bekler. Kilitlenmiş duyguyu, sansürlenmiş heyecanı, utangaç bir arzuyu açan en iyi maymuncuk, öğle şampanyasıdır.
Taraflardan birinin öğle şampanyası iştahı kapanmışsa, bilin ki, aynı bedendeki birinin, ayrılık hazırlıkları başlamıştır.
Ortalıktan çekilen şampanya, hüzünlü bir finalin ilk işaretlerindendir.
O harikulade kadehi de öncelikle, size ilk şampanyayı uzatan el geri çeker.
Yani kadın...
Acıkan kadın tutkulu kadındır.
Şampanya ile birlikte bir gün o iştah da gitmişse, birlikte yenilen yemekler seyrelmişse;
Aşk da gidiyor demektir...
BİR BAKARSINIZ, BİR CEMAL SÜREYA ŞİİRİ GECE YARISI GERİ DÖNMEMİŞ
Okumuş, eli ve ruhu biraz şiire değmiş her Türk erkeğinin şahsi kitaplığında bir “Üvercinka” kitabı vardır.
Cemal Süreya, aşkı meşrulaştırmayı reddeden büyük aşıkların şairidir.
Güzel anlarınızda mutlaka bir Cemal Süreya dizesi vardır. Onu okursunuz. Birlikte okursunuz.
Geceleri yazarsınız.
Her yazdıkça mutlaka cevabı gelir.
“Sen çırılçıplak elma yiyorsun
Denizin ortasına kadar elma yiyorsun
Yüreğimin ortasına kadar elma yiyorsun...”
Sonra bir gece yarısı gelir; hatta geçer...
Ama Cemal Süreya’ya gelen tek cevap, derin bir sessizlik olur.
Ey arkadaş, bil ki; Cemal Süreya şiiri ölmüşse, aşk da can çekişiyor demektir.
YA GECELERİ GELEN MESAJLAR O ALÇAK SESLİ KONUŞMALAR
Gecelerin tuhaf saatlerinde gelen mesajlar, masadan kalkılarak yapılan alçak sesli konuşmalar, artık hiçbir zaman ortalıkta bırakılmayan telefonlar;
Şunlar bunlar...
Geç bunları anam babam... Geç bunları...
Bunlar avam bir aşkın, zaten çoktan zaten olmayan feri sönmüş basit şeyleridir...
Bunlar, zaten aynı gövdeden hicret etmiş bir kadının veya erkeğin en vasat en banal işaretleridir.
Onlardan hiç söz etmedim.
Çünkü ben size gerçek bir erkekle, gerçek bir kadının aşkının, Kayahan’ın şarkısındaki “Büyük aşkın”;
Beraberliğin, hermafrodit bir bedendeki en yüce halini yaşamış bir kadınla erkeğin ayrılışının daha soylu emarelerini anlatmaya çalıştım.
Yani tek kişilik bir tarikatta, hem şeyh, hem mürit olma mertebesine erişmiş bir tutkunun, şehvetin, tuz buz olmadan dağılışının daha zarif dokunuşlarını anlatmaktı amacım.
Büyük kadın ve büyük erkeklerin aşkıydı anlatmak istediğim...
İşte onların ayrılığı böyle başlar...
(*) Mehmet Ergüven; “Pusudaki ten”, Sel yayıncılık; 1990 (Caravaggio’nun Erotik Mirası başlıklı bölümünden.)
Paylaş