Paylaş
Amerikan başkanlık seçiminin ortaya koyduğu çok tuhaf bir durum var:
KAZANAN: ABD’de bugüne kadar bir başkan adayının aldığı en yüksek oyla seçildi.
KAYBEDEN: ABD’de bugüne kadar bir başkan adayının aldığı en yüksek oyla kaybetti...
Terazinin bir tarafı daha ağır bastı...
Ama öteki tarafı da ağır bastı...
Gelin öyleyse bu tuhaf şeytan terazisinin iki tarafında ne vardı ona bakalım...
Seçim sonrası “sandık çıkışı anketlerinden” gelen bir sonuç çok ilgimi çekti.
Trump’a oy verenlerin yüzde 71’i, onun “güçlü lider” tarafına oy vermiş.
Biden’a oy verenlerin ise yüzde 76’sı, onun “birleştirici” yanından etkilenmiş.
Yani “güçlü ve otoriter” liderlik ile “demokratik ve birleştirici” liderlik yarışmış...
Bir tarafta “şeytanlaştırıcı, ötekileştirici, toksik” bir dil, öteki tarafta “birleştirici” bir dil vardı...
*
Amerikan halkı bir seçim yaptı ve “birleştirici dili” ve liderliği tercih etti...
Ama şu tuhaflığa bakın ki, “kutuplaştırıcı” lider de aldığı oy sayısını arttırdı...
Demek ki liderlik profili etrafındaki bu ayrımlaşma, kutuplaşma azalmamış, tam aksine kuvvetlenmiş.
*
Bu da bütün dünyanın önüne şu sorunu çıkarıyor:
Bir dönemin “şeytanlaştırıcı, güçlü iktidar lideri”, seçimi kaybetse de bu defa “güçlü bir muhalefet lideri” haline geliyor.
Yani iktidardaki “şeytan” muhalefete geçiyor...
Sizce hangi şeytan daha tehlikelidir?
*
İşte bu nedenle Biden’ın ilk konuşmasında, “Amerikan milletini şeytandan arındıracağım ve buna dilden başlayacağım” demesi çok önemli...
Ne yazık ki popülizm denilen ve 20’nci yüzyılın başında insanlığa çok pahalıya patlayan illet, 21’inci yüzyılda da aynı toksik etkiyi yapmayı başardı.
Popülizmin öfkeli ve karşı tarafı “şeytan” gibi gösterip milleti düşman kamplara bölme politikası başarılı oldu.
*
Dünya bu toksik ortamdan kurtulmak ve huzura kavuşmak istiyorsa...
Popülizmin zehirlediği milletlerin içine soktuğu bu şeytandan arınması lazım...
Bunun için de önce dildeki zehrin temizlenmesi gerekir.
Bana göre, postpandemi dönemin yeni normali bu olmalı...
CROWN DİZİSİNE 5 GÜN KALA İTİRAF: YATAKTA ÜÇ KİŞİYDİK
Herkes Crown dizisinin beş gün sonra yayına girecek dördüncü bölümünü merakla beklerken İngiltere 25 yıl önce gelen bir itirafı yeniden konuşmaya başladı.
İngiliz yayın kuruluşu BBC, 1995 yılında, gazetecilik tarihinin en önemli mülakatlarından birini yayınladı.
Panorama adlı programın konuğu Lady Diana’ydı ve o mülakatta öylesine şeyler söyledi ki, saray sarsıldı ve neticede Prens Charles’la evliliği sona erdi.
Ne demişti Lady Di o gün?
“Evliliğimizde aslında üç kişiydik. Yani biraz kalabalıktık.” (Prens Charles’ın o günlerdeki sevgilisi, bugünkü karısı Camilla Parker Bowles’ı kastediyor.)
*
“Prens Charles krallık yapmaya uygun bir kişi değil.”
*
“Çocuklarımı doğurduktan sonra depresyona girdim. Blumik oldum.”
*
“Evet İngiliz ordusu subayı yüzbaşı James Hewitt ile evlilik dışı ilişki yaşadım.”
*
Lady Di bu mülakatın yayınlanmasından önce sarayı haberdar etmedi.
Mülakatı 23 milyon kişi izledi.
Ve onu izleyen 6 ay içinde ayrıldılar.
*
Bu yıl o mülakatın 25’inci yılı...
LADY DIANA, ELİYLE YAZDIĞI MEKTUPTA BBC’YE NE DEMİŞTİ
MÜLAKAT bugüne kadar basın tarihinin sırrı çözülmemiş en büyük olaylarından biri olarak biliniyor.
Çünkü Lady Di ile mülakatı yapan gazeteci Martin Bashir adlı o güne kadar kimsenin adını duymadığı biriydi. Yüzlerce saray muhabirinin bulunduğu bir dönemde adı sanı bilinmeyen bu genç adam Lady Di’yi nasıl ikna etti hâlâ tartışılıyordu.
Bu tartışma unutulmuştu. Ancak Lady Di’nin erkek kardeşi geçtiğimiz günlerde BBC yönetimine başvurarak, “kendisinden özür dilenmesini” isteyince tartışma yeniden alevlendi.
Çünkü ona göre bu esrarengiz genç gazeteci, ona ait olduğunu iddia ettiği sahte banka dekontlarını göstererek Lady Di’yi tehdit etmiş ve zorla bu mülakatı almıştı.
Bu iddia 25 yıl önce de ortaya atılmış ve BBC yönetimi bir soruşturma yaptırmıştı.
Buna göre BBC’den bir uzman sahte belgeler yapmış ama Martin Bashir bunu kullanmamıştı.
Hatta Lady Diana da kendi elyazısıyla bir mektup yazarak, Bashir’in kendisine bir belge gösterip tehdit etmediğini bildirmişti.
O nedenle özür dilemeye gerek görmemişti. Ancak bu defa başka bir durum vardı.
MÜLAKATIN SIRRINI ENTÜBE BİR COVID HASTASI BİLİYOR
Erkek kardeşi 25 yıl sonra yaptığı başvuruda, o mektupla ilgili çok önemli bir şey söylemişti:
“Kız kardeşim hiçbir zaman elyazısı ile mektup yazmamıştır...”
Bunun üzerine BBC’nin bugünkü yönetimi olayı yeniden araştırmaya başladı.
Ancak daha ilk adımda şaşırtıcı bir şeyle karşılaştılar.
Bu arada çok ilginç bir gelişme de olmuştu.
Lady Di’nin elyazısı mektubu esrarengiz biçimde ortadan kaybolmuştu. Soruşturmayı yapanları bekleyen tek sürpriz de bu değildi.
Olayın bir numaralı aktörü olan gazeteci Martin Bashir’in bilgisine başvurmak istediler. Martin Bashir COVID teşhisi ile hastanedeydi ve durumu çok ağırdı...
Yani şu an ifadesinin alınması mümkün değildi.
Dolayısıyla basın tarihinin bu esrarengiz olayı sırrını korumaya devam ediyor.
YENİ MEDYA HANGİ TİMUR SELÇUK ŞARKISINI SEVİYOR
PAZAR günü yayınladığım Timur Selçuk yazısına çok olumlu tepkiler aldım.
Ancak yazı yayınlandıktan sonra bir şeyin farkına vardım.
Herkese görüşünü sorarken, bir kategoriyi unutmuşum.
“Yeni medya” kategorisi...
Oysa bugünlerde YouTube kanallarından yapılan yayınların aldığı izlenme sayıları bir kere daha gösterdi ki, artık tam anlamıyla bir “yeni medya” gerçeği var.
O nedenle Timur Selçuk konusundaki küçük anketimi yeni medyanın önde gelen isimleri ile tamamlıyorum.
Cüneyt Özdemir: “Ayrılanlar İçin”.
Memduh Bayraktaroğlu: “Ayrılanlar İçin”, “Sen Nerdesin”.
Kemal Öztürk: “İspanyol Meyhanesi”.
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Foto Editörü: Murat Şaka
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Paylaş