Paylaş
Hürriyet’in artık başörtülü bir yazarı var.
Bugün size onu tanıtacağım.
* * *
Adı Ayşe Baykal...
Şimdi, nereden çıktı bu, biz niye fark etmedik diyeceksiniz.
Anlatayım.
Biliyorsunuz, Hürriyet Dünyası, “Hürriyet Sosyal” diye bir projeyi başlattı.
Bu proje müthiş başarılı oldu. Daha şimdiden 700 binin üzerinde okuyucu Hürriyet Sosyal’in paylaşımcısı ve takipçisi. Bu, Türkiye’de bir rekor sayılır.
Bu proje çerçevesinde isteyen herkes kendine bir sayfa açabiliyor.
Yani benimki, Ayşe Arman’ınki, Ahmet Hakan’ınki gibi bir sayfa.
Yazdıkları Hürriyet’i bağlamıyor ama burada Hürriyet’in köşe yazarlarının aynı imkânlarıyla yazılarınızı yazabiliyor, kendinize bir gazete hazırlayabiliyorsunuz. Tabii hakaret etmemek, iftira atmamak kaydıyla...
* * *
Şimdi buyurun size Hürriyet Sosyal’in ilk başörtülü yazarını takdim ediyorum.
Önemli bir ayrıntı: Yazının başlığını ben attım. Gerisi tamamen yazarınındır.
Takip edin...
Kadına haddini bildirmek kimsenin haddi olmamalı
“Muharrem İnce geçmişi değerlendirirken şöyle bir ifade kullanmış. ‘Ecevit Meclis’ten Merve Kavakçı’yı kovmakta haklıydı, meydan okuma vardı...
Bülent Ecevit’i nasıl bilirsin diye sorsalar şöyle söylerim;
Dürüst, ülkesini seven bir liderdi.
Ecevit döneminde hayatımın ilk arabasını almıştım.
Peşin param azdı, tanıdıktan biraz da destek olmak amacıyla dolar borçlanmıştım.
Sonra bir gün meşhur ekonomik kriz oldu.
Arabayı aldığım fiyatın çok altında satmak zorunda kaldığım gibi ekstra borçlarımı ödedim.
Kısacası ciddi sıkıntılar yaşadım.
* * *
Bugün geçmişi değerlendirdiğimde, yaşadığım bu olumsuzluğu ve sebebi gördüğüm Ecevit’i affedebiliyorum.
Lakin Merve Kavakçı’ya, Meclis kürsüsünden ‘Bu kadına haddini bildirin’ demesini affedemiyorum.
Cumhuriyet’i, laik düzeni korumak adına yapılmış bu hareketin mecburiyetine hiçbir zaman inanmadım.
* * *
O yıllarda siyasette aktiftim, başörtülü bir arkadaşımız Meclis’e girecek düşüncesiyle ne kadar mutluyduk, umutluyduk.
Merve hanım ve kız kardeşi çalışma arkadaşlarımızdı. Nasıl zor günler yaşadıklarının şahidiyiz.
Asla Ecevit’e kin duymuyorum, bunları aştım artık.
* * *
Tayyip Bey’in mitingde Amberin Zaman adlı yazara ‘Haddini bil’ dediğinde o güne gittim.
Amberin Zaman ve yakın çevresinin yaşadıklarını ve psikolojilerini düşündüm.
Birçok arkadaş ‘Ne alaka’ diyecek biliyorum. Belki de yanılıyorumdur.
İnsan psikolojisinde, kabullenilmenin çok önemli yeri varmış.
Neticede etten kemikten insanız, ne kadar profesyonel olursak olalım duygularımız ve aidiyet hissimiz var.
Her iki olayda da yaşadığınız ülkenin Başbakanı tarafından ‘haddini bilmemekle’ itham ediliyorsunuz.
Bir anlamda kabullenilmiyorsunuz.
Ve bir grup fanatik tarafından hayatınız zindana döndürülüyor.
Birinde sebep elden giden Cumhuriyet, diğerinde din!..
İnsandan öteleyerek kutsallaştırmaya çalıştıklarımız.
İnsan olmadan, hangisinin anlamı varsa...
Bu şekilde davranılınca ben Cumhuriyet’i daha mı çok benimsedim.
Amberin Zaman din’i daha mı iyi algıladı.
* * *
Bu durum her daim sadece ve sadece SAMİMİYETSİZ taraftarın işine yarıyor.
Yalakalanmak için malzemeleri oluyor.
NOT: Amberin Zaman’ın bahse konu olan cemaat ve birey yaklaşımına katılmadığımı belirtmek isterim.
Ayşe Baykal
Hürriyet Sosyal
Bir ‘Hürriyet Sosyal’ tüyosu: Mizah yazın çabuk fırlarsınız
HÜRRİYET Sosyal, Türkiye’de köşe yazarı tarzını ve kimliğini değiştirebilir. Buradan yeni bir köşe yazarı kuşağı doğabilir ve klasik yazarlarının bir bölümünün pabucu dama atılabilir.
Bütün gençlere “İşte fırsat önünüzde” diyorum.
Orta yaşlılara “Tam zamanıdır”, daha yaşlılara ise “Asla geç değil” demek istiyorum.
Açın sayfanızı, yapın gazetenizi, yazdığınızı, gösterdiğinizi pazarlayın, fark yaratın.
İyi bir medya gözlemcisiyim.
Parlamak isteyenlere bir tavsiyem var. Mizahı deneyin.
Bugün Türkiye’de en eksik yazı tarzı mizah.
Yeteneğiniz varsa, farklı olmaktan korkmuyorsanız.
Hemen başlayın.
Köşemden desteklemeye, tanıtmaya hazırım...
Akif Beki teminat verdi: Tehlike yok
KÖŞE komşum Akif Beki, dünkü yazısında yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu hakkında bazı teminatlar verdi.
BİR: Putin-Medvedev gibi, “Sen in ben çıkayım” tarzı bir emme basma tulumba modeli olmayacak...
İKİ: Özal-Akbulut tarzı fıkralı mizahlı bir ağabey-kardeş tarzı olmayacak.
ÜÇ: Demirel-Çiller tarzı saç saça baş başa bir baba-oğul ilişkisi olmayacak.
DÖRT: Kemal Kılıçdaroğlu-Muharrem İnce tarzı bir Habil’le Kabil ilişkisi olmayacak.
BEŞ: Boş bir “bostan korkuluğu” asla olmayacak.
ALTI: “Emanetçi” olmayacak, “kukla” dersen, asla olmayacak.
Ben Akif’e inanırım.
Davutoğlu’nu en iyi o tanır.
Geçmişte onun dış politikasını ağır biçimde eleştirdiğinde de haklı bulmuş ve inanmıştım. Bugün de inanıyorum.
Kimse merak etmesin.
Bir başkanlık rejimi tehlikesi yok. Parlamenter sistem bütün kurumları ve kişiliği ile çalışacak.
İkinci Yeni tartışması: Aşk onursuzluğu kaldırır ama
“YENİ Türkiye”nin yeni yazar kadrosunun önde gelenlerinden Mustafa Karaalioğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu ile başlayan sürece harika bir isim buldu:
“İkinci Yeni...”
Bizim kuşağın en gözde şiir ekolüdür.
Şimdi Cihangir soruyor:
“Hangi İkinci Yeni...”
Akif Beki kendi cenahının cevabını vermiş:
Sezai Karakoç kulvarı...
Böyle olunca Cihangir’in haylaz takımı da haklı olarak soruyor:
Ama bunun Ece Ayhan’ı da var.
- “O sahibinin sesi gramofonlarda çalınan şey
İncecik melankolisiymiş yalnızlığın”
- “Kendi kendine çalan bir davul zurna
Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan”
- “Nerede kalmıştık? Tarihe ağarken üç ağır yıldız
Sürünerek geçiyor bir hükümet kuşu kanatları yoluk”
İkinci Yeni’nin bizim kuşağımızın aklında kalan en çarpıcı dizesini ise Cemal Süreya yazdı:
“Onursuzunum senin...”
Neticede herkesin “onursuzu” olmaya değecek bir şeyi vardır.
Benimki kadınlardır.
Ama siyaset böyle bir onursuzluğu kaldırır mı bilmem...
İkinci Yeni büyük şiirdir.
İstediğiniz gibi okursunuz...
Paylaş