Paylaş
Durun durun, hemen heyecanlanmayın, üzülmeyin.
Bana ifrit olan arkadaşlar...
Siz de hemen heyecanlanmayın, niye hâlâ buradayım diye siz de üzülmeyin...
“Hayret, hâlâ buradayım” diyen ben değilim.
Bir kadın gazeteci.
Bu defa hangi kadın gazeteci, yoksa Ayşe Arman mı gidiyor diye heyecanlanmayın...
Bu sözü söyleyen bir Türk değil, İngiliz kadın gazeteci...
***
Dünyanın en ünlü iki
ekonomi gazetesinden biri olan
Financial Times yeni bir köşe
yazarını işe başlattı.
Adı Lucy Kellaway...
Üslubu ve ele aldığı konularla, daha ikinci hafta farkını ortaya koydu.
Genç ve güzel bir kadın.
Siyah tişörtle çektirdiği fotoğrafındaki bakışı da farklı...
Financial Times, dünya basınında, establishment, yani müesses nizamı temsil eden bir gazete.
Haber yazma biçimleri, üslupları, klasik formatlara bağlanmış, gelenekleri kuvvetli bir kurum.
O nedenle böyle bir köşe yazarı benim için sürpriz oldu.
Biraz ekonomi gazeteciliğinin
klasik kalıplarına meydan
okur havada....
Hoşuma gitti...
Klasik medyanın böyle yeni, canlı, farklı, meydan okuyan isimlere ihtiyacı var.
***
Lucy Kellaway, 12 Ağustos tarihli yazısının sonuna şöyle bir
ara başlık koymuş:
“Hâlâ buradayım”.
Yazı şöyle devam ediyor:
“Hâlâ işten atılmamış olmam, bazı okurlarımı şaşırtmış olabilir. Geçen hafta bu köşede başladığım zaman, işimin daha o günden bitmiş olduğunu yazmıştım.
Ama görüyorsunuz hâlâ
buradayım...”
Yazar bu şakadan sonra, daha ikinci haftada gazetecilikle ilgili çok önemli üç şeyi öğrendiğini söylüyor:
BİR: Çok komplike ve
anlaşılmaz esprilerden
kaçınmalıyım...
İKİ: Yazdıklarımı
insanlara okutabilmek için
çok çaba harcamalıyım.
ÜÇ: Asla yerimin doldurulamaz olduğunu sanmamalıyım.
***
Sırtını, belli bir siyasi misyon veya ekonomik beklenti nedeniyle
zarar etmekten korkmayan,
sağlam bir sermayeye dayamış,
tiraj endişesi olmayan, sattığı
9 bin adetle afra tafra atan gazeteleri bir yana bırakıyorum.
Ama gerçek okurla, yaşamak zorunda olan, ayakta kalmak isteyen gazetelerin köşe yazarlarının, yani bizlerin, yaşayabilmek için yeni yazma biçimleri, okutma biçimleri aramamız şart hale geldi.
Gezi olayı, siyasi iktidar kadar bizi de eskitti. Bizler de yeni yazma biçimleri, okutabilme biçimleri aramalıyız.
Kendimizi okutmaya çalışmak ayıp değil, tam aksine gerekliliktir.
Çok güzel bir haber: Demek ki gazeteler hâlâ kıymetliymiş
AMAZON’un Washington Post’u satın aldığı gün, bu New York Times tarafından bir şok olarak karşılandı.
Birçok klasik gazeteci de bu olayı büyük üzüntüyle karşıladı.
Palo Alto’ya ilk gidişimden sonra dönüşte birçok tanıdığıma, “Geleceğin en büyük medya kuruluşu Amazon olacak” demiştim.
Haklı çıktım. Bunu tahmin edebilmek için dâhi olmak gerekmiyordu. Palo Alto’da Stanford’da iki-üç gün geçirmek yeterliydi.
Şunu rahatlıkla söylüyorum.
Amazon’un Washington Post’u satın alması, bütün gazeteler için iyi bir şeydir.
Bir kere bu gelişme, herkese gazetelerin hâlâ kıymetli bir ürün olduğunu gösterdi.
Yani hâlâ geleceği olduğunu.
Ayrıca, gazeteler dijital teknolojilere girerken, dijital teknolojilerin de gazetelere girmesi, yepyeni bir sinerji yaratabilir.
Elinde kimin, neyi, nasıl, ne zaman okuduğu konusunda öylesine derin veriler var ki, gazetelerimizi okutturabilme konusunda bize de yol gösterebilir.
Çok ünlü bir işadamının çorapları
“ÇOK ünlü”, “uluslararası çapta tanınmış bir işadamının çorapları” köşe yazısı konusu olabilir mi?
Kim bu işadamı?
Tabii ki günün en konuşulan ismi...
Washington Post gibi Amerika’nın en önemli iki gazetesinden birini satın alan, Amazon’un sahibi Jeff Bezos...
Lucy Kellaway bundan 15 yıl önce Londra’ya geldiğinde Jeff Bezos’la bir Londra otelinde mülakat yapmış.
Amazon o zamanlar daha 6 milyar dolarlık yeni bir şirket.
Yazıdan anladığım kadarıyla mülakatta öyle çok parlak şeyler de söylememiş.
Ancak gazeteciye ayırdığı zaman bitince, ayağa kalkmış ve ilginç bir şey yapmış. Bir plastik torbadan
5 tane hap alıp yutmuş.
***
İş seyahatine çıkacağı zaman karısı valizini hazırlarken, her gün için
bir çift çorap koyarmış.
Bu çorapların her birinin içine de
5 vitamin hapı koyarmış.
Kocası her gün çorap değiştireceği için, bu yolla hapları unutmamasını sağlama almayı düşünmüş.
Bunu anlattıktan sonra “Karım ölmemi istemiyor” deyip
bir kahkaha atmış.
Kellaway, “Bay Bezos’un
Washington Post’u niye satın
aldığı ve gazetecilik konusunda ne düşündüğü hakkında bir fikrim yok. Ama bu çoraplar gazetecilik açısından bana müthiş bir hikâye gibi göründü” diyor.
Yazacaklarının elbette bir “Washington Post skandalı” olmayacağını ama gündemdeki çok önemli bir işadamı hakkında epey bilgi vereceğini söylüyor.
Mesela neler?
***
BİR: “Mesela onun çok çelişkili bir karaktere sahip olduğunu gösteriyor... İşinde çok ayrıntıcı, her şeyi en ince noktasına kadar inceleyen, her türlü veriye ulaşma imkânı olan bir insanın, iş vitamin almaya gelince, hiçbir işe yaramadığı halde, uçan dairelere inanır gibi inandığını gösteriyor.”
İKİ: “Fortune dergisi onu ‘son altüst edici’ olarak tanıttı. Bu yüzyılda hiçbir işadamı mevcut sanayiyi bu kadar altüst etmedi.
Kitap satmaktan müzik satmaya, tablet imalatından, software’e el atmadığı alan kalmadı. Ama valiz ve haplar gösteriyor ki, iş evliliğe gelince, hiçbir şeyi altüst etmeyen bir karaktere sahipmiş. Amerika’da, kadınların iş seyahatine çıkacak kocaların valizlerini hazırlamaları, 1950’li yıllarda terk ettikleri eski bir alışkanlık. Merak ediyorum, acaba Google’ın sahibi Sergey Brin’in bir dot.com süperstarı olan karısı da eşinin çoraplarına vitamin hapları koyuyor mudur?”
ÜÇ: “Şunu da merak ediyorum: Sabah haplarını almayı unutan Bay Bezos, hayatta başka neyi hatırlayabilir ki... Oysa sahibi olduğu Amazon şirketi aradığınız her şeyi bulmaya yarayan bir sistemi kurdu.”
Bütün bunları yazdıktan sonra bir merakını daha söylüyor: “Acaba bütün bu hatırlatmalara rağmen, arada bir çoraplarını giydiği zaman, parmaklarının arasında hapları hissettiği oluyor mu?”
***
Gündemdeki bir işadamı ile ilgili çok ilginç ve eğlenceli ayrıntılar değil mi...
Lucy Kellaway’i çok sevdim.
Yakından takip edeceğim...
Paylaş