Paylaş
İdamın parodisi olur mu demeyin, önce okuyun, sonra birlikte karar verelim.
* * *
13 Temmuz 1926’yı 14 Temmuz’a bağlayan gece İzmir’de 13 kişi, Kemeraltı semtine kurulan darağaçlarında idam edildi.
İnfazları “Ali Ağı” adlı cellat yaptı..
İlk olarak Maarif Nazırı Şükrü Bey idam edildi.
Asılan son kişi ise Atatürk’e suikast girişiminin bir numaralı sanığı olan ve olayı itiraf eden Ziya Hurşit’ti.
Saat 6’ya çeyrek kala cellat ve görevliler Ziya Hurşit’in hücresine gidip haber verirler.
Yüzüne karar okunurken sakin biçimde dinler ve “İdama mahkûm edilenler kimler” diye sorar.
Öteki 12 kişinin adı sayılır.
“Peki ne oldu onlara” der.
“Hepsi idam edildi” denince, “Yani ben en sona mı kaldım” der ve cellatla aralarında inanılmaz bir konuşma başlar:
“Desenize bu işte de yine yaya kaldım. Hey gidi hey, ölümde bile geç kalıyorum.”
Vasiyeti sorulur.
Cebinde 200 lira vardır, bunun kardeşine verilmesini ve onun da kendine bir mezar yaptırmasını ister.
Sonra vazgeçer; paranın Cezaevi Müdürü Nuri Bey’e verilmesini, mezarı onun yaptırmasını ister ve ekler:
“Nuri Bey, Nuri Bey, eğer vasiyetimi yerine getirmezsen yandığın gündür. Sonra ahirette iki elim yakanda olur ve sana orada öyle bir suikast tertip ederim ki, yakanı asla kurtaramazsın.”
Cellat Ali Ağı’nın yorumu şudur:
“Adam sanki sayfiye evi pazarlığı yapıyor.”
* * *
Sonra kendisine beyaz idam gömleği giydirilir.
Ziya Hurşit aynı ses tonuyla konuşmaya devam eder:
“Ne giysem yakışır efendim. Bakın beyaz da yakıştı işte. Vatandaşlarımın huzuruna böyle ak-pak kılıkla çıkmak hiç de fena değil.”
Ziya Hurşit, Atatürk’ü öldürmek istediği yerde, Kemeraltı karakolunun tam önünde asılacaktır.
Arabayla oraya giderken asılmış öteki 12 kişinin önünden geçer. Darağacında asılı her birine isimler takar.
Mesela Sarı Edip Efe’nin parlayan kel kafasını görünce, “Mübareğin kafası lüks lambası gibi” der.
“Kılıç Ali nerede, gözüme ilişir gibi oldu” diye devam eder.
Sonra darağacının altına gelir ve espriyi patlatır:
“Maşallah salıncak gibi...”
* * *
Darağacı faslı daha da eğlencelidir!
“Beni kim asacak?”
“Ben asacağım Hurşit Bey.”
“İp nasıl? İyi hazırladın mı? Sakın ben asılırken düğüm falan olmasın.”
“Merak etmeyiniz. Hiçbir şey olmaz, müsterih olun.”
“Teşekkür ederim. İşte bu hoşuma gitti. Sen işinin ehli bir adama benziyorsun. Doğrusu böyle kimseleri takdir ederim. Göreyim seni kendini göster, vazifeni iyi yap. Sana güveniyorum.”
Cellat Ali Ağı’nın yorumu:
“İnsan asmıyor, sanki muhayyer bir mal satıyorduk. Karşımda bir müşteri ben de malımı beğendirmeye çalışıyorum.”
Ziya Hurşit’in son sözleri ise şu olur:
“Haydi beyler, ahirete gidiyorum. İçinizde oradakilere mektup göndermek filan isteyen var mı?”
Arkasından da en son sözü:
“Oh, meğer asılmak ne güzel, ne eğlenceli şeymiş.”
* * *
Bu idam parodisini, İzmirli gazeteci Şemsi Katıltan’ın yazdığı “Bir Cellatın Hatıraları” adlı kitaptan aldım.
Şemsi Katıltan, İzmir suikastında 13; Kubilay olayında 29 kişiyi idam eden cellat Ali Ağı ile konuşmuş.
Bu mülakat ilk olarak 1950 yılında Yeni Sabah Gazetesi’nde yayınlanmış.
Şimdi oğlu Hakkı Katıltan, bu röportajları kitap haline getirmiş ve kendi imkânıyla 500 adet bastırmış.
Cellat Ali Ağı, her idamı tek tek bütün ayrıntıları ile anlatmış.
Tabii ki, insanların ölümüne gidişlerinin çok trajik görüntüleri de var.
Öyle trajik anılara romanlarda, filmlerde çok rastladım.
Ama böylesine bir “Cellatımla konuşmalar parodisi” hiç görmemiştim.
Müzmin bir idam cezası karşıtı olarak, bu konuşmalar çok ilgimi çekti; ne yazık ki çok da gülerek okudum.
Ölümün provası olmaz.
İdama gidişin de olmaz.
Ama parodisi oluyormuş.
Bunlar doğru mudur, yoksa cellatın uydurması mı onu da bilmiyorum.
Ama trajikomik bir idam olduğu kesin...
Paylaş