Paylaş
“Baba, nasıl bir düşünceyle beni 9 yaşımda öyle bir filmi seyretmeye götürmüştünüz?”
* * *
1980 yılıydı...
Askeri dönem başlamıştı.
Gece saat 24.00’ten sonra sokağa çıkma yasağı vardı.
David Lynch’in “Fil Adam” filmi o yıl, işte öyle bir ortamda gelmişti.
* * *
John Merrick isimli bir adamın hikâyesiydi.
19’uncu yüzyılda Victoria döneminin Londra’sında geçiyordu.
Londralı bir doktor, o dönemin eğlence fuarlarındaki “freak show”lardan (hilkat garibesi sayılan insanların parayla gösterildiği pavyonlar) birinde kafası doğuştan çok büyük, yüzü insandan çok file benzeyen bir adama rastlar.
Sahibi tarafından para karşılığında meraklı insanlara gösterilmektedir.
* * *
Doktor bu genç adamı alır ve Londra’daki hastanelerden birine getirir. Hiç konuşmayan hüzünlü bir çocuktur.
Geceleri ancak oturarak ve başını dizlerine dayayarak uyuyabilmektedir. Çünkü yattığı takdirde boğularak öleceğini bilmektedir.
* * *
Doktorlar çocuğa birkaç kelime öğretirler. Sonra bir gün onun İncil’den bir cümle okuduğunu görürler.
Çizme yeteneği vardır ve yattığı odanın penceresinden görünen bir katedralin resmini çizmiştir.
* * *
‘Fil Adam’ işte bu çocuğun hikâyesiydi.
Tam bir insanlık dramıydı.
Ama aynı zamanda müthiş bir insanlık dersi vardı.
David Lynch, insan içine çıkamayacak kadar çirkin bir çocuğun anne sevgisini arayışını, insanı hüngür hüngür ağlatan bir dille anlatıyordu.
Normal sayılan bazı insanların aslında ne kadar anormal kötü olduklarını gösteriyordu.
* * *
1968 döneminin anne-babalarıydık. Fransa’dan yeni dönmüştük, hippi kültürünün insancıl çizgileri yüreğimize işlemişti.
Farklı anneler babalardık...
Çocuğumuzun bu insanlık trajedisini öğrenmesini, hissetmesini istiyorduk.
Meğer bilmeden bir çocuğun iç dünyasını allak bullak etmiş, zor atlatacağı bir travmaya sokmuşuz.
Tam 31 yıl sonra öğrendik.
Baba, o filmi seyrettikten sonra ne oldu biliyor musun
GÜLÜMSÜN 40 yaşına girdiği gün şunu anlattı:
“Baba, beni o filme götürdüğünüzde 9 yaşımdaydım. Biliyor musunuz, o filmden sonra yıllar boyunca gece uyurken hep korktum. O çocuğun, oturarak uyuması gözümün önünden gitmedi. Sondaki ölüm sahnesi belki sizin için çok insani bir şeyi anlatıyordu, ama benim için uykuda ölme korkusunun tetikçisiydi... Yıllarca düz yatıp uyursam ben de ölebilirim korkusunu yaşadım...”
Donup kaldım....
Aradan 3 yıl geçti, hâlâ o güne dönüyorum, kendimi arıyorum ve Gülümsün’ü o filme hangi duygularla götürdüğümü hissetmeye çalışıyorum.
* * *
Dün Vanity Fair dergisinin ocak sayısını okurken öğrendim.
‘Fil Adam’ 35 yıl sonra yeniden çekiliyormuş.
Birinci filmde John Hurt’ün oynadığı John Merrick rolünü bu defa Bradley Cooper oynayacakmış.
Meğer Bradley Cooper, 1990’lı yıllarda sanat okulunda master tezi olarak ‘Fil Adam’ın 4 sahnesini oynamış.
O da filmi 12 yaşındayken seyretmiş.
* * *
Antalya’da güzel bir yağmur yağıyordu.
Çok güzel müzikler dinliyordum.
Uzun uzun Gülümsün’ü ve ‘Fil Adam’ı düşündüm.
Benim için hâlâ yazılmış en acıklı insan hikâyelerinden biridir.
Hüzünlü çocuğun son sahnede, sırtındaki yastığı atıp hayatında ilk defa normal bir insan gibi yatağa uzanması hâlâ gözümün önünde.
O sahne gözümün önüne gelince hâlâ ağlıyorum.
Sevgiyi bulduktan sonra, ölmek pahasına mutlu bir uykuya dalan çocuğu hiçbir zaman unutamadım.
O sahne bana mutlulukların bedelini de anlatır hep...
İnsan olabilmenin bedelini yani...
* * *
Biz büyükler, hep çocuğumuzun eğitimi konusunda kendimizi hak sahibi görürüz.
Onlara verdiğimiz eğitimin hep en iyisi olduğunu düşünürüz...
Bazen en iyi bildiğimiz şeylerin küçük bir çocuğun ruhunda açabileceği yaraları, travmaları aklımızdan bile geçirmeyiz.
Bunları niye yazıyorum biliyor musunuz...
Hani kendinde sadece kendi çocuğuna değil, bütün bir milletin çocuklarına dindar, kindar vs eğitim verme hakkını görenler...
Bütün bir ülkeyi baştan sona imam hatip tedrisatına sokmaya çalışanlar var ya...
Belki onlar da düşünürler umuduyla yazıyorum.
* * *
Kendi kafasına, kendi inancına, kendi ideolojisine göre nesil yetiştirmeye kalkan otoriter rejimler, aynı tornadan çıkmış çocukları hayal ederler.
Pink Floyd’un “Wall” şarkısından çekilen filmdeki gibi, iman etmiş, biat etmiş, itiraz etmeyen, çekiç kafalı tek tip bir çocuk ordusudur hayal ettikleri...
Hiç bilmezler, hiç düşünmezler ki o çocukların her birinin içine bir ‘Fil Adam’ hüznü ekerler...
* * *
Madem kızım bana, 31 yıl gecikmiş bir itirafta bulundu...
Ben de 31 yıl gecikmiş bir vazifeyi, herkesin önünde yerine getireyim.
* * *
Sevgili Gülümsünüm,
Sevgili kızım, bir tanem...
Kusuruma bakma...
İyi bir şey yaptığımı sanıyordum...
Paylaş