Paylaş
Onlar erkeklerin konuştuğu bir dünyada konuşan kadınlar.
Erkeklerin sustuğu dünyada da konuşan; konuşamasa da konuşamadığını konuşan kadınlar.
Başlarındaki örtülere bakıp, hepsinin birbirinin tıpkısı olduğunu sanmayın. Her türbanın altında başka bir karakter var.
Buyurun siz de okuyun...
6. SİBEL ERASLAN
LAİK KADININ BAĞDAT CADDESİ TÜRBANLI KADININ LÜKS CİPİ
EĞER birisi size, “Türbanlı kadın erkekler dünyasında sosyal ilişki kuramaz” derse, ona hayır demek için hemen Sibel Eraslan’ı örnek gösterebilirsiniz.
Başörtülü bir kadının erkek dünyasında çatır çatır kafa tutabileceğini gösteren kadındır o. Kırklı yaşlardaki başörtülü kadın kuşağındandır. Üsküdar Kız Lisesi’ndendir. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmiştir. Başlarda biraz hüzünlüdür. “Fil Yazıları” kitabının arka kapağına, “Ben fil’im. Fil kadın. Örtümle yaşadığım şu 14 yılda hiçbir şey değişmedi herhalde” diyecek kadar hüzünlüdür.
Bir yazısında, “Biz hayat macerasını yaşamadık. Çünkü üzerimize mermerler kapatılıyordu” der.
Ama o mermerleri kimin kapattığını çok açıkça söylemez. Genel bir demokrasi eksikliğinden söz eder.
Son 10 yıl muhafazakâr kadının hayatında epey şeyi değiştirmiştir. Mermer kapaklar artık açılmış mıdır? Bu soruyu kimse sormadı. Cevabını da almadı.
“Diklenen muhafazakâr kadınlar” kuşağının iki buçukuncu neslindendir. Bağdat Caddesi’nin laik kadınına takar kafayı. “Günaydın, faşizmi keşfettiniz” der.
Sonra döner muhafazakâr kadının “Lüks cipi keşfetmesine” takar.
“Kendini Müslüman olarak tanıtan bir kadın sorumsuzca para harcayamaz. Sorumsuz bir şekilde zenginliğin peşine düşemez” der ve son 10 yılın muhafazakâr kadınına en damardan yüklenir:
“Türbanlı kadın cipe binmesin.”
Harbi kadındır. Plastik palmiyelerden tiksinecek kadar estetiğe sadıktır. “Mahallem şöyle düşünür” diye lafını esirgemez. Onun için “taciz ve tecavüzün” hiçbir dinde ve ahlakta hafifletici nedeni yoktur. Yani “Bizim mahalledendir” diye Hüseyin Üzmez’i üzmemezlik etmez.
Kişiliğinin sıralamasını ise şöyle yapar:
“Önce insanım, sonra Müslüman. Sonra kadınım...”
Muhafazakâr olmak için kadınlığın bu kadar geriye düşmesi gerekli midir?
Rastlarsam soracağım...
7. NİHAL BENGİSU KARACA
YAZILACAK GÜNAHIN ÖLÜDENİZ’İN KÖR NOKTASINDA BULDUĞU KADIN
BAŞKALARINI bilmem ama ben onu tarif ederken, “Başörtüsünü sıkmabaş tahakkümünden kurtaran kadın” ifadesini kullanabilirim. Başörtüsüne esnek bir yorum getirdiği gibi, muhafazakâr kadın kavramına da, kendine göre bir tanım getirmiştir.
Nihal Bengisu Karaca, başörtülü kadın kuşağının postmodern dönemini açan kadındır.
Muhafazakâr erkek, itiraz kültürüne hâlâ mesafeli dururken, başörtülü kadın yazarların bir bölümü, modern mahremin itirazını giderek daha yüksek sesle dile getiriyor.
Yunanistan doğumlu cerrah bir babanın kızı olarak Ankara’da doğdu. Kayseri İmam Hatip’te okudu. Sonra Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.
Gazeteciliğe, Fethullah Hoca’ya yakın Aksiyon dergisinde başladı. Kanal 7’de metin yazarlığı yaptıktan sonra Zaman gazetesine geçti.
Merkez medyaya geçen ilk türbanlı yazar odur diyebiliriz. 2007 yılında Radikal gazetesinde yayınladığı bir yazı herkesin dikkatini çekti. Yazının başlığı “Bir mütesettirin tatil güncesi” idi. Mavi yolculuğa çıkan başörtülü bir kadının denize girmesinin zorluğunu, mizahi bir eleştiri ile anlatıyordu.
Geminin erkek personelinin bir kamaraya kapatılmasından sonra girdiği denizde, karşısına iki erkek turistin çıkmasını şöyle anlatmıştı: “Yazılacak bir günah varsa, Ölüdeniz’in kör noktasında da gelir bulur seni.”
Haber Türk gazetesinde yazdığı yazılar ve ara sıra Twitter’daki mesajları hep ses getiriyor.
Gösteri yapan KESK üyeleri için şunu yazmıştı: “Kuran öğrenimi seçmeli ders olacak diye tatava yapanlara su sıkılmasına üzüldüm. Yapışkan bir şey sıkılmalıydı.”
Ama Başbakan Arena stadında gazetecilere “Tasmalı” dediğinde, o da şunu demişti:
“O an statta olsaydım, orayı terk ederdim...”
AK Parti’de bunu söyleyecek erkek var mıdır, bilemem...
8. AYŞE BÖHÜRLER
ERKEKLER SUSUNCA O KONUŞTU SONRA SUSMA ORUCUNA BAŞLADI
BİR yerde erkekler konuşamıyor, buna karşılık bir kadın konuşabiliyorsa gözler o kadına çevrilir.
O yer giderek otoriterleşen muhafazakâr bir liderin partisiyse, sadece gözler değil, oklar da çevrilir.
Ayşe Böhürler’i önce “AK Partili kadrolar çok mu zenginleşti” sorusuyla tanıdık. Bu, basit bir soru olarak kalsaydı belki geçip gidebilirdi. Ama arkasında güçlü bir itirazın da izleri vardı.
Soran kişi AK Parti’nin Merkez Karar Yürütme Kurulu üyesiydi.
Sonra orada Başbakan Erdoğan’a “Şemdinli’de pek çok ölümler olduğu söyleniyor” sorusunu sordu. Her zamanki gibi sorunun ötesinde bir itirazdı.
Bu soru Erdoğan’ın hoşuna gitmedi. O da kendi belagati ile bir karşı soru sordu. “Yok öyle bir şey. Haber kaynağın ANF mi?”
Erdoğan’ınki de soru değil, güçlü bir suçlamaydı. Kaynağın PKK mı demek istiyordu.
Böhürler köşesine çekildi. Yeni Şafak gazetesindeki köşesine yani.
Orada şu kinayeli satırları yazdı:
“Bugünlerde canım fena halde ‘susma orucu’ tutmak istiyor. Kör, sağır, dilsiz olmayı yasaklayan bir dine mensup olup, gördüklerimizi, işittiklerimizi ifade etmemek arasında çelişkiler yaşarken, en iyisi ibadet kabul edilmese de susma orucu tutmak...”
Onu anlatmaya başka söz gerekli mi? Konuşurken etkili...
Susarken daha da etkili bir kadın.
Nevşehir’de doğdu. Erenköy Kız Lisesi’nde okudu. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nde okudu. O da Fethullah Hoca’nın Aksiyon dergisinde çalıştı.
AK Parti’nin kurucusu oldu. MKYK’sına girdi. Ama susma orucu onu partinin 2023 ufkundan aldı.
Onun halinden çıkarılacak korkak erkek dersi şudur:
Liderler itirazı sevmez.
Otoriter liderler hiç sevmez.
İtiraz eden kadın ise, erkeklerin çoğu da sevmez!
‘Gardrop Müslümanlığı’ndan ‘kristal bardağa’, oradan ‘susma orucu’na...
Sadece gazeteci değil, aynı zamanda bir kavram sosyoloğu...
Etkisi nerede derseniz, cevabı zaten hazır:
Zihinlerde... Lider egosunda... Erkek kibrinde.
Kadınlar üzerinde etkisi nerede diye sorarsanız....
Taa yüreklerinde...
YARIN: Fatma Barbarosoğlu ve Hidayet Şefkatli Tuksal. Ve gözümüzden kaçan ilginç bir kadın konseri.
Paylaş