BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan'ın çevresinde son üç günden beri tartışılan önemli konu şu.
ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'in Başbakan'a yazdığı mektup ‘‘diplomatik teamüle aykırı mıdır değil midir?’’
Hürriyet dahil birçok gazete, bu mektubun diplomatik teamüllere aykırı olduğu görüşünde.
Ancak dün Başbakan'ın yakın çevresinden konuştuğum bir kişi bu görüşü paylaşmıyor ve şunu söylüyor:
‘‘Bir kere bu mektup değil, ‘bilgilendirme' notu. Yani bir anlamda nasıl Ankara'daki Amerikan Büyükelçisi zaman zaman gelip Başbakan'a bazı konularda bilgi veriyorsa, Rumsfeld de Süleymaniye olayı ile ilgili bilgi veriyor. Dolayısıyla burada diplomatik teamüle aykırı bir şey yok.’’
Başbakan’ın yakını bir noktaya daha dikkati çekiyor.
Rumsfeld'in gönderdiği mektubun girişinde, bunun Başkan Bush'un isteği üzerine yazıldığı vurgulanıyor.
SEFİR ÖRNEĞİ
İkinci konuya gelince.
ABD Savunma Bakanı'nın gönderdiği bu mektup veya ‘‘bilgilendirme notuna’’ cevap vermek gerekir mi gerekmez mi?
Tabii cevap vermek gerektiği takdirde bu cevabı kimin vereceği sorusu da var.
ABD Büyükelçisi'nin bilgi vermesi örneğinden hareket edersek, Rumsfeld'in mektubuna cevap vermek gereği yok.
Çünkü ABD Büyükelçisi gelip bilgi verdiği zaman Başbakan ona iade-i ziyarette bulunmuyor.
Ayrıca hepimiz biliyoruz ki, bu notu gönderen kişi ABD Savunma Bakanı ve bugün fiilen Washington'daki en güçlü karar odaklarından biri.
Dolayısıyla cevap yazılması ihtimali daha fazla. Bunu kim yazacak?
Bana göre ‘‘karşı bilgilendirmeyi de’’ Türk Savunma Bakanı yapar, olur biter.
Ama onun bilgilendirme notu kime gönderilecek derseniz, bana göre, direkt olarak ABD Başkanı'na gitmesi gerekir.
Savunma Bakanı Vecdi Gönül göndereceği bilgi notununun girişine, ‘‘Bu mektubu, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın isteği üzerine yazıyorum’’ gibi bir ifade koyar ve bu iş tatlıya bağlanmış olur.
Bana göre, bu mektubun kimden ve nasıl geldiğinden çok, arkasındaki gerçek amaç daha önemli.
Dikkat ediniz, bu mektup Türkiye'ye pazartesi günü geliyor.
Yani mektup yazma kararı büyük bir ihtimalle pazar günü alınmış.
ZAMANLAMA SENARYOSU
Pazar günü Ankara açısından önemli. Çünhkü o gün Ankara'da Türk ve ABD'li askeri yetkililer, ortak bildiri üzerinde çalışıyorlar.
Bu zamanlama ister istemez insanın aklına şu muhtemel senaryoyu getiriyor.
ABD tarafı herhalde çıkacak olan bildiriden pek memnun değil ki, öncelik alıp kendi görüşünü Ankara'ya iletiyor. Bu arada Ankara'daki ortak bildirinin Washington'daki açıklaması da geciktiriliyor.
Türkiye de bu taktiği fark ettiği için, Genelkurmay açıklamayı tek taraflı olarak yapıyor.
İki müttefikin arasına bu kadar siyasi ve diplomatik ayak oyunu girmeye başladığı zaman, en iyisi bu ilişkileri bir süre dinlendirmektir.
Demek ki Metin Münir
bu yüzden gönderilmiş
SABAH Gazetesi'nin eski yazarı Metin Münir, önceki pazar günü yeni gazetesi Vatan'da çok ilginç bir yazı yayınladı.
Münir, Sabah'taki işine nasıl son verildiğini anlattı. Ona göre, gazetenin yöneticisi bir gün kendisini aramış ve artık birlikte çalışamayacaklarını söylemiş.
Metin Münir‘‘Neden’’ diye sorunca, yönetici, o köşeyi ‘‘başka amaçla kullanacaklarını’’ bildirmiş.
Dün Sabah Gazetesi'nde o sayfalarda yer alan bir asparagası görünce, Metin Münir'in işten gönderilme sebebini daha iyi anladım.
Sabah'ın ‘‘Derin Kulis’’ köşesine göre ben, Demir-Halk Bank için Ankara'da lobi yapıyormuşum.
Bu ‘‘müthiş söylentinin’’ kaynağı da şöyle ifade ediliyor: ‘‘Ankara'da siyasi kulislerde böyle konuşuluyormuş.’’
Demek ki Metin Münir'in köşesinin yerine bundan böyle ‘‘Derin İftira’’ köşesi açılmış. Ben iftiralara alışığım. İftiralar ve hakaretler sayesinde epey para kazandım.
Ama mahkemeden önce bu ‘‘Derin İftira’’ köşesinin maskeli yazarına ve arkasındaki sahiplerine meydan okuyorum.
Bu iftiranızı ispat ederseniz, şerefsiz olduğumu kendi köşemde yazacağım.
Ama siz bunu ispat edemezseniz ne olacak?
‘‘Şeref’’ kelimesi bu zat için bir şey ifade etmeyeceği için, bana tek çare olarak mahkeme yolu kalıyor.