Paylaş
Bugünkü oyunumuzun adı “Tutsak ikilemesi”.
Bazıları ona “Haincilik oyunu” da diyorlar.
Bu da Stuart Sutherland’ın(*) Türkçeye yeni çevrilen kitabı “İrrasyonel”den.
Şimdi bu ülkenin Türkleri ve Kürtleri olarak bu oyunu birlikte oynayalım.
Oyunun senaryosu şöyle:
İki kişi birlikte bir suç işliyor.
İkisi de hapse konuyor.
Cezaevi Müdürü yanlarına gelip şunu söylüyor:
“Ceza süreleriniz, suçunuzu itiraf edip etmemenize göre belirlenecek.”
İki sanığın önüne üç alternatif konuyor.
Biri itiraf eder, diğeri etmezse, itiraf eden serbest bırakılacak, öteki 20 yıl tutuklu kalacak.
İkisi de itiraf etmezse, ikisine de ikişer yıl hapis cezası verilecek.
İkisi de itiraf ederse, ikisi de beş yıl hapiste kalacak.
* * *
Şimdi oyuna başlayalım.
İkiniz de aynı hücredesiniz ve birbirinizin ne yapacağını bilmiyorsunuz.
Sizce, bu iki sanık açısından, ikisi için de en yararlı karar hangisidir?
İkisinin de itiraf etmemesi gibi görünüyor, değil mi?
Böyle yaptıkları takdirde, her ikisi de ikişer yıl yatıp çıkacak.
Ama ortada o hain şüphe var.
Ya öteki itiraf edip, hiç ceza almadan yırtmaya kalkarsa.
O takdirde siz, itiraf etmediğiniz için 20 yıl içerde kalacaksınız.
Yani, ortadaki bu derin şüphe, her ikisi açısından “en yararlı” ihtimali, en düşük ihtimal haline çevirebilir.
Kitapta, her iki tarafın en yararlı çıkacağı ihtimalin seçilmesine “işbirliği” deniyor.
Öteki seçeneğin adı ise şu:
“Ayrılık...”
* * *
Bu gibi durumlarda insanların davranışları nasıl olur?
Kitapta anlatılana göre, böyle durumlarda en iyi stratejiler incelenmiş.
Oyuncuları kazandıracak en iyi strateji, “İlk turda işbirliği yap, sonraki turlarda rakibinin son hamlesini kopyala” şeklinde olanıymış.
Bu strateji, ayrılık gösterdiğinde rakibi cezalandırmakta ve işbirliği yaptığında ödüllendirmektedir.
Bizler, yani bu ülkede yüzyıllardır aynı topraklarda yaşayan insanlar, Türkler ve Kürtler şimdi yeni bir birlikte yaşama protokolü için uğraşıyoruz.
Bence şu ana kadar çok güzel bir şey yaptık.
Bunun adını, “Kürt açılımı” olmaktan çıkarıp, “demokratik açılım” haline getirdik.
Şimdi bu sürecin en kritik dönemine giriyoruz.
Yani, “provokasyonlara en açık” dönemine.
Bu dönemde nasıl davranacağız?
* * *
Başbakan Erdoğan’ın dünkü konuşması çok öfkeliydi.
Ben, bu öfkenin, geldiğimiz kritik anın psikolojisine çok uygun düşmediğini düşünüyorum.
Ama buna karşılık, bazı aklı başında Kürt çevrelerinde de, “pazarlığı çok erken ve en kritik dönemde” başlatmanın telaşını görüyorum.
İkisi de, yukarda anlattığım “işbirliği” teorisine uygun düşmüyor.
Şu sıralar, pazarlık değil, “konuşmaya başlamanın” psikolojik ortamını yaratma dönemi.
Yani güven verme, güven alma sanatının zamanı.
Yukardaki teori ne diyordu?
“İki tarafın da itirafı” cezayı 5 yıla indiriyor.
Ama iki tarafın da itiraf etmemesi, 2 yıl.
Yani, öyle durumlar vardır ki, bir şeylerin adını koymamak, itiraf etmemek, benim ısrarla savunduğum “hatırlamak ama unutmak” siyaseti, iki tarafa da en yararlı sonucu verir.
* * *
“Tutsak ikilemi” bu konuda bize yolu gösteriyor.
Yani tutsaklıktan en az zararla çıkma yolunu.
Bu oyun planına bakıp, istikametimizi belirlemeliyiz.
(*) Stuart Sutherland: “İrrasyonel”, Çeviren: Gülin Ekinci, Domingo, Temmuz 2009
Paylaş