Paylaş
Başkan çok haklı. Yöneticiler, teknik direktörler, futbolcular gelir gider. Önemli olan Lefter gibi iz bırakmaktır. Alex’in heykelini ne yapacağız? Depoya mı kaldıracağız? Şimdiden söyleyeyim, depoya sığmaz.Çünkü o heykeli taraftar dikti… Ancak taraftar indirebilir. Depoya kaldırmaya kalksanız, taraftar onu gönlüne diker…
* * *
GEÇEN yılın Haziran ayı sonunda Brezilya’nın Curitiba şehri yakınındaki bir köydeyim.
Köyün futbol sahasında bir maç oynanacak. Dünyaca tanınmış bazı Brezilyalı futbolcular, sahanın kenarındaki bir soyunma odasında formalarını giyiyorlar.
Bu futbolculardan biri Alex de Souza…
Etrafı küçük çocuklarla çevrili. Bir de kadınlar var.
Çocukların yüzüne bakınca, kendimi görüyorum. Çocukluktan yeni çıktığım yıllarda İzmir’de Metin Oktay’a bakışlarımı görüyorum.
Futbol oynuyordum ve Metin Oktay, bizim mahallerimizden çıkmış en büyük kahramanımızdı.
Ancak o gün Curitiba’da asıl dikkatimi çeken kadınların Alex’e bakışlarındaki ifadeydi.
O bakışlar, Brad Pitt veya George Clooney’e bakış gibi değildi. Başka bir hayranlık vardı.
Alex, aileye ve çocuklara bağlılığı temsil ediyordu.
CUMARTESİ AKŞAMI O SLOGANLARI ATANLAR KADINLAR VE ÇOCUKLARDI
CUMARTESİ Saracoğlu’nda kadınların Alex’i destekleyen tezahüratını dinlerken aklıma bir yıl önceki o sahne geldi.
“Alex sahaya” tezahüratını yapanlar kadınlardı. Çünkü Alex onların gözünde, sıradan bir futbolcuyu çok aşan insani özelliklere sahip.
Kadına saygılı, kadını koruyan, sahip çıkan bir karakter…
“Bunun sahadaki futbolla ne ilgisi var” diyenler çıkabilir.
Cezalı günlerimizde o stadı dolduran 40 bin kadının duygularının hiç anlamı yoksa; o soruyu soranlar haklı çıkabilir.
Ben onlardan biri değilim.
Ben çoğu Fenerbahçeli gibi bir Alex hayranıyım. Lefter Küçükandonyadis ve Can Bartu’dan sonraki en büyük kahramanım o.
Bu yazıyı, işte hiç saklamadığım bu duygu ile yazıyorum.
Cumartesi akşamı maçı seyrederken hem çok sevindim, hem çok üzüldüm.hangi mantığın işi? Alex gidecekse… Nasıl omuzlarda geldiyse, yine öyle omuzlarda gitmeli!
BU OLAYLAR NE ZAMAN BAŞLADI ONA BAKMALIYIZ
ŞU, Fenerbahçe’de herkesin bildiği bir sırdı. Başından beri Aykut Kocaman ile Alex de Souza arasında gizli bir stres vardı. Alex karizması çok güçlü bir kaptandı ve takım üzerindeki etkisi, her hangi bir kaptandan çok daha fazlaydı. O sezon ben dahil bir çok Fenerbahçeli, Aykut Kocaman’ın daha o günlerde Alex’i göndermeye kararlı olduğu görüşündeydi.
Ancak o yıl dengeleri etkileyen kişi Aziz Yıldırım oldu. O tavrını hiçbir tereddüte yer bırakmayacak şekilde Alex de Souza’dan yana koyunca kaptan takımda kaldı.
KOCAMAN-ALEX BARIŞI F.BAHÇEYİ ŞAMPİYON YAPTI
BU ateşkes o yıl F.Bahçe’yi şampiyon yaptı. Hiç şüphesiz bu şampiyonlukta en büyük pay Aykut Kocaman kadar, Alex ‘indi Biraz önce de söylediğim gibi, bütün futbol kariyerinin en başarılı ikinci yılıydı. Ligi gol kralı olarak bitirmişti.
Şike davası teknik direktörle kaptan arasındaki gizli sürtüşmeyi bir yıllığına buzdolabına koydu.Yıldırım’ın yokluğunda hem Aykut Kocaman hem Alex de Souza çok iyi bir sınav verdiler. F.Bahçe ligi kendi sahasındaki bir hata yüzünden sadece 1 puan farkla kaybetti. Buna karşılık yıllardır kazanamadığı Türkiye kupasını kazandı.
SEVİNDİM;
(*) Çünkü, F.Bahçe’nin kadınları ve çocukları; Tıpkı Curitiba’da gördüğüm o sahnedeki gibi, spora onur getiren büyük bir futbolcuya gönülden destek veriyordu.
Bir yıl boyunca başkanları Aziz Yıldırım’a yapılan haksızlıklara nasıl direnmişlerse, şimdi çok sevdikleri bir futbolcuya yapıldığını düşündükleri bir haksızlığa karşı onun yanında yer alıyorlardı.
Bence, o tezahürata “Organize” demek doğru bir teşhis olamazdı.
ÜZÜLDÜM;
(*) Çünkü Alex’e yapılacak bir haksızlık hepimizin gönlünü yaralıyor. Ama en çok üzüldüğüm şey; bu olayın, F.Bahçe’ye tarihi hizmetleri olan Yıldırım ile Alex de Souza’yı karşı karşıya getirdiği görüntüsü yaratması.
ÜZÜLDÜM;
(*) F.Bahçe, tarihinin en zor dönemini, bütün dünyaya parmak ısırtan bir dayanışma duygusuyla, bölünmeden aştı.
Şimdi bunun keyfini yaşayacağımız bir sezona gönlümüz zedelenmiş olarak giriyoruz.
ÜZÜLDÜM;
(*) Çünkü bu 2 yıldan beri geliyorum diyen bir krizdi ve çok daha iyi yönetilebilirdi.O nedenle çok zor bir yazı yazıyorum. Aklımı ve duygularımı bir denge içinde tutmakta zorlanıyorum.
İLK İŞARET YAZ ORTASI, AYKUT KOCAMAN’IN DEMECİ İLE GELDİ
KRİZİN ilk işareti Aykut Kocaman’ın, “Alex’siz bir Fenerbahçe’ye alışmalıyız” demeci ile geldi. Alex bu demece, twitter hesabından cevap vermedi.
Kulüp, Kuyt ve Krasiç’i transfer edince, Alex operasyonunun alt yapısı hazırlanmış oldu.
Ortada futbol açısından iki sağlam gerekçe de vardı.
(*) BİR Alex artık 35 yaşındaydı ve takımın gençleşmesi gerekiyordu.
(*) İKİ; Alex takımı yavaşlatıyordu.
ALEX GERÇEKTEN YAŞLI MI TAKIMI YAVAŞLATIYOR MU
BU argümanlardan birincisini ne kadar dikkate alabiliriz.
Evet Alex 35 yaşında ama yeni transfer Kuyt da 32 yaşında. Bütün uzmanların belirttikleri bir şey var. Alex özel hayatına ve beslenmesine çok dikkat eden bir futbolcu. Bu da ona, akranları üzerinde en az 5 yaş avantaj sağlıyor.
Bir başka gerçek daha var. Londra Olimpiyatlarında gördük ki, 35-40 yaş arasında yarışan sporcu sayısında belirgin bir artış var.
Manchester United’in 40 yaşındaki Giggs’i evinden yine sahaya getirdiği de dikkate alınırsa, Alex 2 sezon daha rahatlıkla oynayabilir.
Tabii ki benzer sebeplerle kulüpten ayrılan Emre Belözoğlu’nun orta sahada bıraktığı boşluğun henüz doldurulmadığı da dikkate alınırsa, Alex’e ihtiyaç da kendiliğinden görülebilir.
ALEX‘İN ATTIĞI TWEET PROFESYONELCE MİYDİ
YAZIMI üç gün önce Hürriyet’in web sitesinde okuduğum bir yorumla bitireceğim:
“Alex gönderilemez mi? Gönderilir. Ama bu, sezondan önce yapılır ve 50 bin kişi onu omuzlarında uğurlar.”
Çünkü bunu fazlasıyla hak etti.
Ama şu durumu hak etmedi.
Attığı tweet profesyonelce bir davranış mıydı?
Olmayabilir. Ama bu soruya başka bir soruyla da cevap verilebilir.
Alex’e yapılanlar da çok profesyonelce mi…
Ayrıca hepimiz insanız ve kendi kendimize şunu da sormalıyız:
Hayatımızın her alanında profesyonelce davranmak zorunda mıyız? Spora tekrar amatör ruhu vermeye çalıştığımız şu çağda, duygularımızın hiç mi önemi yok…
BÜTÜN bunlar, teknik direktörün yetkisi içinde kalan değerlendirmelerdir. Aykut Kocaman’ın Alex’siz bir Fenerbahçe istemesi hakkıdır. Kimsenin buna itiraz etme hakkı yoktur.
Neticede, takımın başarısının primi de başarısızlığının da faturası da onun önüne konacağına göre onun bu yetkisini tartışmak manasızdır.
Ancak Alex meselesi bundan ibaret değil.
Bugün hangi takımı destekliyor olursa olsun, Türk futbolseverlerinin hepsinin gönlünde taht kurmuş 3 yabancı spor insanı vardır.
Jupp Derwall, Hagi ve Alex…
Bu üç insan kulüpler üstüdür.
Nitekim, Cumartesi akşamı maçı koyu Galatasaraylı bir arkadaşımla izliyordum. Onun üzüntüsünü de bizzat gördüm.
AZİZ YILDIRIM ÇOK HAKLI HERKES GİDEBİLİR, ÖNEMLİ OLAN KULÜPTÜR
EVET başkan çok haklı.
Yöneticiler, teknik direktörler, futbolcular gelir gider;
Önemli olan Lefter gibi iz bırakmaktır.
Netice…
Alex’in heykelini ne yapacağız?
Depoya mı kaldıracağız?
Şimdiden söyleyeyim, depoya sığmaz.
Çünkü taraftar dikti… Ancak taraftar indirebilir.
Depoya kaldırmaya kalksanız, taraftar onu gönlüne diker…
TARAFTAR NİYE BAŞKANIN DİMDİK ARKASINDA DURDU
FENERBAHÇE, efsane başkanının arkasında durdu. Çünkü ona yapılan büyük haksızlığı içine sindirememişti.O nedenle yönetime yakışan; Alex konusunda taraftarı bir haksızlık duygusu içinde bırakmamaktır. Ben, haksızlıklar ve adaletsizliklerle boğuşa boğuşa evine dönmüş bir başkanın, taraftarın bu duygusunu paylaştığına eminim.
Paylaş