Bir numaralı bildiri

BUNDAN üç dört yıl önce mesleki açıdan ilginç bir olayla karşılaştık.Doğan Grubu’nun dergilerinin birinde çalışan bir arkadaşımız, Sedat Peker’in bir davetine katılmış ve aynı masada fotoğraf çektirmişti.

Bu fotoğrafları, yönetmenliğini yaptığı dergide yayınlamıştı.

Bu fotoğraf yayınlanınca ilk tepki yazarımız Fatih Altaylı’dan geldi.

İLK TEPKİ

Altaylı
yazısında Doğan Yayın Konseyi’nin bu olayı ele alması gerektiğini yazıyordu.

Bizim grubumuzun bir nevi ‘Yargıtay’ı sayılan Yayın Konseyi olayı inceledi ve Altaylı’nın uyarısının yerinde olduğuna karar verdi.

Bu değerlendirme sonucunda o fotoğraf karesinde yer alan arkadaşımızın grupla ilişkisi kesildi.

Dün Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nca yayınlanan bildiriyi okurken bu olay aklıma geldi.

Şöyle bir düşündüm.

Son zamanlarda Yargıtay’ın önüne, bizim arkadaşımızın durumuna benzeyen çok sayıda örnek gelmişti.

Üstelik bu örneklerin çoğu, etik sınırları aşıp, gerçek birer meslek suçu haline dönüşme işaretleri veriyordu.

Dünya basınını izleyen bir gazeteci olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Bu olayların sadece bir tanesi bile ABD veya Avrupa basınında tam bir skandal olarak ele alınmasına yol açardı.

Dün son ana kadar Yargıtay bildirisinde bu tür örneklere değinileceği umudunu taşıyordum. Ama olmadı.

Yargıtay Büyük Genel Kurul üyeleri, bu tür örneklere bir küçük paragraf ayırmayı bile gerekli görmediler.

Oysa Genel Kurul’un toplandığı gün Ankara’da bir mahkemede bizzat hákimler bir Yargıtay üyesinin kendilerine yaptığı baskıları örnekleriyle anlatıyorlardı.

Yani tanık hákimlerin ifadeleri, hazırlanmakta olan Yargıtay bildirisini tekzip eder mahiyetteydi.

HAKSIZLIK MI EDİYORUZ

Yargı mensuplarının şundan emin olmaları gerekir. Biz gazeteciler, yargı mensupları ile ilgili haberlerde, ötekilere göre çok daha hassas davranırız.

Hatta yargı mensupları ile ilgili haberlerimize baktığımız zaman, ‘Acaba öteki mesleklere haksızlık mı ediyoruz’ duygusuna bile kapılıyoruz.

Haksızlık ettiğimizi düşündüğümüz mesleklerin başında da kendi mesleğimiz gelir.

TAM BİR MUHTIRA

Çünkü gazetecilere yönelik en ağır haberler, eleştiriler yine bizim gazetelerimizde yayınlanır.

Bundan gocunmayız.

Çünkü hepimizin gözünde yargının ‘imtiyazlı’ bir yeri vardır. Onun zedelenmesinin, hepimizin zararına olacağının tam bilincindeyizdir.

Bizim yargıya karşı gösterdiğimiz bu hassasiyeti, yargı mensuplarının daha fazla göstermesi gerekmez mi?

Yargıtay bu bildirisi ile hem TBMM’ye, hem hükümete, hem bürokrasiye hem de medyaya tam anlamıyla bir muhtıra verdi.

Dün bir arkadaşımız bu haber için şu başlığı önerdi:

‘Yargıtay Genel Kurulu’nun bir numaralı bildirisi’

Yargıtay mensuplarına şunu bütün samimiyetimle belirtmek isterim.

Yargı içinde bazı kişilerin kirli işlere bulaşması ne bütün hákim ve savcıları kirletir, ne de yargıyı yıpratır.

Tıpkı bazı gazetecilerin kirli işlerinin bütün mesleği kirletmediği gibi.

Ama bazı hákim ve savcıların kirli işlerine küçük bir paragraf, birkaç eleştirel cümle bile ayırmayan böyle toplu bildiriler, yargıyı yıpratır.

Bu ülkede siyasetçiler, işadamları, sporcular, sanatçılar, gazeteciler, işçiler, memurlar, polisler, kısaca toplumun bütün kesim ve müesseselerinin içindeki kirli ilişkiler gazetelerde yayınlandı.

Hiçbir meslek üst kurulu, kendi içindeki kirli kişilere yönelik haber ve eleştirileri, mesleğin tümüne yönelik bir saldırı veya yıpratma kampanyası olarak niteleyen toplu refleksler göstermedi.

Ama yargı toplumda kendine böyle imtiyazlı bir güç vehmetmek istiyorsa, hepimizin buna itirazı olmalıdır.

İMTİYAZ TALEBİ

Çünkü bu bizi, toplumun öteki kurumlarının yargıdan daha az onurlu ve önemsiz olduğu sonucuna götürür ki, demokrasinin 21’inci yüzyılında kimse böyle bir imtiyaz talebinde bulunamaz.
Yazarın Tüm Yazıları