Ertuğrul Özkök: Bir manşetin doğuşu

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

GÖLCÜK

GEÇEN pazartesi günü İstanbul'un önde gelen restoranlarından birindeyim. Restoranın sahibi 17 Ağustos gecesini düşünüyor.

‘‘Biz o akşam açık kalmak istiyoruz. Çünkü bütün hasılatı depremzedelere vermek istiyoruz.’’

Sözlerinde son derece samimi.

Ama aynı ölçüde başka samimi olanlarımız da o gece bütün eğlence yerlerinin kapalı olmasını istiyor.

‘‘Milletçe bu geceyi hatırlamalıyız’’ diyor.

Her ikisi de samimi.

Her ikisi de unutmamak istiyor.

Ama her ikisinin yaklaşımı farklı.

* * *

Hepimiz Gölcük'teyiz.

Belediye binasının hemen yanında kurduğumuz Hürriyet çadırının altındayız.

Yazı İşleri kadromuz, yazarlarımız, hepimiz yazılarımızı bir masanın etrafında yazıyoruz.

Laptopunun başındaki yazarlara bakıyorum.

Türkiye'nin birçok konusu üzerinde görüşleri birbirinden çok farklı.

Hatta zıt.

Bu yazar kadrosunu aynı masa etrafında bir araya getirmek kolay değil.

Ama herkes önüne eğilmiş, yazısını yazıyor.

15 yıldır Hürriyet'teyim.

İlk defa böyle bir sahneyi yaşıyorum.

Biz yazılarımızı yazarken etrafımız insanlarla dolu.

Her biri sorunlarını anlatıyor.

Yazarlarımız dinliyor, not alıyor.

Herkesin derdi var.

Ölüler gömülmüş ama yaşayanların sorunları var.

* * *

Ertesi gün birinci sayfaya koyacağımız manşeti tartışıyoruz.

Ne diyelim?

Önümüzde halli zor bir çelişki var.

Bilanço ağır.

Çok ağır.

Aramızdan aldıkları ile ağır.

Binaların enkazı kalkmış, ama ruhumuzdaki enkaz hálá yerinde duruyor.

Bunları unutmak mümkün mü?

Unutturmaya kalksak unutturabilir miyiz?

Ne mümkün...

* * *

Ama karşımızda bir başka sorun daha var.

Her gün deprem olacak duygusuyla da yaşayabilir miyiz?

Yaşamalı mıyız?

Bu enkazı ruhumuzun üzerinde bırakmaya hakkımız var mı?

Manşetimizi hazırlarken işte bu çelişkiyi nasıl halledeceğimizi tartışıyoruz.

Ne diyelim?

Bir tarafta ‘‘Unutmamak’’, ‘‘Unutamamak’’...

Öteki tarafta hayat, gelecek, geride kalanlar.

İşte bu zıt kuvvetler içinden manşetimiz çıkıyor.

‘‘Unutmayacağız, Aşacağız’’

Evet, artık sloganımız bu olmalı.

Zor bir işi başarmalıyız. Bir yandan unutmamak, unutturmamak.

Bir yandan da bu psikolojiden çıkıp, ileriye bakmak, yeniden yaşamayı öğrenmek.

* * *

Bir yıldan geriye kalan bilanço nedir?

Kendimize karşı haklı olduğumuz, haksız olduğumuz yanlar var.

Aradan bir yıl geçmiş, hálá çözemediğimiz birçok sorun ortada duruyor.

Halledilmesi basit bazı sorunları çözememişiz.

Oysa imkánlarımız buna elverişliydi.

Ama kendimize karşı haksız, hatta insafsız olduğumuz yanlar da var.

Bu kadar yaygın, bu kadar ağır ve nüfus yoğunluğu fazla bir bölgede böyle ağır bir deprem başka ülkelerin başına gelseydi ne yaparlardı?

Bilmek mümkün değil.

Eşi benzeri olmayan bir deprem.

İşte o yüzden içimden biraz daha temkinli olmak geliyor.

Eleştirinin dozunu ayarlamak gerektiğini düşünüyorum.

Ama itiraf edeyim bu da zor bir iş. Etrafımızdaki insanların sorunlarını dinledikçe içimdeki itiraz da büyüyor.

* * *

Birkaç kelime de Gölcük Belediye Başkanı İsmail Barış hakkında yazmak istiyorum.

Fazilet Partisi'nden seçilmiş.

Sorularımıza açık ve komplekssiz cevaplar veriyor.

Devletin haklı olduğu yerleri rahatlıkla anlatıyor.

Eleştirilecek yanlarını da.

Ama en önemlisi, kendi sorumluluklarını itiraf ediyor.

İmar planlarının hazırlanmasında belediyelere bu kadar yetki verilmesine karşı.

‘‘Bütün bunlardan biz de sorumluyuz’’ deme cesaretine sahip.

Ben etkilendim.

Bu özeleştiri, bu samimiyet Türkiye'de yeni bir siyasetçi sınıfının doğuşunu haber veriyor.

Bunun partiyle, ideolojiyle alakası da yok.

Yazımı, ‘‘Başaracağız’’ tarafından bitirmek istiyorum.

Bu enkazın altından yeni bir Türkiye'nin çıktığı yolundaki inancım kuvvetleniyor.

Yazarın Tüm Yazıları