Paylaş
1) 10 AĞUSTOS 2017 SAAT 19.00 MEŞUM DENİZALTI AÇILIYOR
O gün Kim Wall isimli 30 yaşında genç bir kadın gazeteci “UC3 Naitilus” adlı küçük bir denizaltıya gitti.
Wall London School of Economics’te, sonra da Columbia Üniversitesi’nde öğrenim görmüş free lance, yani serbest çalışan bir gazeteciydi.
Yazıları ve mülakatları New York Times, Times gibi ünlü gazetelerde, Vice gibi dijital platformlarda yayınlanmıştı.
Denizaltı, Peter Madsen adlı Danimarkalı bir işadamı tarafından inşa edilmişti.
Roket uzmanıydı, çeşitli buluşları vardı ve bunlardan biri de kendi inşa ettiği bu küçük denizaltıydı.
Kim Wall işte bu ilginç adamla mülakat yapmak için ona başvurmuş o da gel demişti.
Wall o denizaltıya bindikten sonra bir daha kendisinden haber alınamadı.
Eldeki bilgilere göre denizaltı yerel saatle 19.00’da limandan ayrılmıştı.
O gece saat 01.43’te erkek arkadaşı polisi arayarak kız arkadaşı Kim Wall’un kayıp olduğunu bildirdi.
Denizaltı ertesi gün saat 10.30’da, civardaki bir deniz fenerinin yakınlarında bulundu.
Peter Madsen ise denizden kurtarıldı.
Ancak genç kadından bir haber yoktu.
2) 11 GÜN SONRA SAHİLDE BULUNAN BAŞI KESİK CESET
MADSEN önce genç kadının başını denizaltının kapağına çarpıp öldüğünü söyledi.
Ancak kadının cesedi batmış denizaltının içinde yoktu.
Olay esrarını korurken, 21 Ağustos günü sahilde bisikletiyle dolaşan biri, karaya vurmuş bir insan bedeni gördü.
Ancak bedenin başı ve kolları yoktu.
Bunun üzerine polis Madsen’i yeniden sorgulamaya başladı ve mucit işadamı bu defa ifade değiştirdi.
Kadın başını vurup ölünce korktuğunu ve cesedi denize attığını söyledi...
İyi de o zaman kadının kolların ve başı ne olmuştu?
Danimarka polisi, denizaltının battığı bölgede uzman ordu dalgıçları ile araştırma yapmaya başladı.
Denizaltıdaki araştırmalar eylül ayı ortalarına kadar sürdü. Ancak hiçbir iz yoktu...
İşte o günlerden birinde dedektiflerden birinin aklına İsveç’in “uzman kadavra köpekleri” geldi...
3) KADAVRA KÖPEĞİ HAVLAYINCA DALAN DALGIÇLAR NE BULDU
İSVEÇ’ten bakıcısı ile birlikte bir kadavra köpeği getirtildi...
Köpek bir zodyak bot üzerinde denizaltının bulunduğu bölgede dolaşmaya başladı.
Ve köpek bir noktada ısrarla havladı...
Uzman dalgıçlar o bölgeyi beş metreye beş metre bölgelere ayırıp araştırmaya başladı.
Ancak iki gün süren araştırmalar sonucunda bölgede hiçbir ize rastlanmadı.
Kadavra köpeği yanılmıştı...
İsveçli uzman ise ısrarlıydı. Kadavra köpeğinin beyninde 200 milyon koku reseptörü vardı, yanılmasına imkân yoktu.
İşte o sırada bir uzmanın aklına başka bir ihtimal geldi...
Acaba rüzgârın etkisiyle ceset kokusu başka bir yere doğru savrulmuş olabilir miydi?
Bunun üzerine bölgenin o günlerdeki rüzgâr haritası çıkarıldı ve rüzgârın hızına göre bir hesaplama yapılıp yeniden bir mıntıka belirlendi. Burası köpeğin ilk kokuyu aldığı yerin 125 metre ötesinde bir yerdi...
Dalgıçlar bu defa o bölgeyi aramaya başladılar.
Ancak yine bir şey bulamadılar.
4) KESİK BAŞ ORTADA YOKSA NASIL, NEYLE KESİLDİ
POLİS bu çalışmayı yaparken bir savcı da dosya üzerinde çalışmaya başlamıştı.
Ancak ilerleyemiyordu.
Çünkü ortada bir beden vardı ama kafası ve kolları yoktu.
Ayrıca suç aleti ortada yoktu ve bilinmiyordu. Yani ortada çok ciddi bir soru vardı: Kadının kafası nasıl ve neyle kesilmişti?
Balıklar mı koparmış yoksa bir aletle mi kesilmişti... Hatta şu sorunun cevabını da arıyordu: Kadının kafası kesilmişse öldükten sonra mı kesilmiş, yoksa kafası kesilerek mi öldürülmüştü...
Ayrıca kadın gazetecinin, her mülakatını kaydettiği cep telefonu da ortada yoktu...
Böylece mülakat sırasında bir tartışmanın çıkıp çıkmadığı, mülakatın yapılıp yapılmadığı da bilinmiyordu. Polis ve savcının umutsuzluğa düştüğü bu anda bir deniz ve hava durumu uzmanı imdatlarına yetişti ve çok ilginç bir iddia ortaya attı.
İLK HABER
5) KADAVRA KÖPEĞİ KOKUYU NEREDEN ALIR, HAVADAN MI YOKSA SUDAN MI
HAVA durumu uzmanı önce şunu söyledi: Kadavra köpekleri havadaki toz zerrelerinden değil, kadavradan yayılan yağdan koku alır.
Havadaki koku ile bedendeki yağın denizde yayılması ise çok farklı kanunlara tabiydi.
Kopenhag’ın bulunduğu bölgede denizin alt ve üst akıntıları farklıydı.
Bu akıntıların yönleri ise yağan yağmurun miktarına göre değişiyordu.
Çok yağmur yağdıysa nehirlerden gelen tatlı su, denizin tuz miktarını azaltıyor ve bu da alt ve üst akımların yönünü değiştirebiliyordu. Uzman olayın geçtiği 10 Ağustos gününün yağış raporlarını, üst ve alt akım çizelgelerini çıkardı.
Buna bir de o günkü akımların çizelgesi eklendi ve sonunda kadavra yağının hangi yönde ve ne kadar yayılmış olabileceğine dair bir akıntı haritası çıkarıldı.
Dalgıçlar yeni hesaplama ile bulunan koordinatlara dalmaya başladılar.
6) 6 EKİM: İLK PLASTİK TORBA BULUNUYOR, İÇİNDE NE VAR
İLK haber 6 Ekim günü geldi.
Dipte plastik bir torba bulunmuştu.
Torba yerinden hiç kımıldatılmadı. Sadece açılıp içine bakıldı.
Kadın gazetecinin o gün giydiğiyle aynı renkte bir kazak vardı.
Biraz sonra ikinci haber geldi. Bir başka plastik torba içinde kesik bir kol bulunmuştu.
Bunu bir başka torba içinde bulunan kesik bir baş izledi. Kadın gazetecinin kayıp organları bulunmuştu.
Birkaç gün sonra ise bir başka yerde kanlı bir testere bulundu.
Bundan sonra iş artık savcınındı...
Ancak tam o sırada çok şaşırtıcı bir bilgi geldi.
Katil işadamı Peter Madsen
7) TESTERENİN BULUNDUĞU YER ŞÜPHELERE YOL AÇIYOR
TESTERENİN bulunduğu yerde bir tuhaflık vardı.
Denizaltının bütün seyir rotası çıkarılmıştı ancak testere denizaltının o gün hiç gitmediği bir yerde bulunmuştu.
Hemen aynı testerenin bir başkası bulundu, suya atıldı ve ne kadar sürüklenebileceğine bakıldı.
Hayır testere direkt dibe gidiyordu.
O sırada sanık işadamı da ifade değiştirdi.
“Kadını ben öldürmedim. Aslında ben güvertedeyken o içeride karbonmonoksit gazından zehirlendi... Ama çok korktuğum için başını uzuvlarını kestim.”
Dedektifler “Bu kadarı da olmaz” diye isyan ettiler. Savcıya,
“Bunca delil ve ifade değişikliğinden sonra hâlâ mı şüpheniz var?” diye sorunca hiç beklemedikleri bir cevap aldılar.
Savcı polislere Danimarka kanunlarının iki evrensel maddesini hatırlatıyordu:
“Sanığın ifade değiştirme hakkı vardır...”
Ve...
“Şüphe sanığın lehine değerlendirilir...”
8) BİLGİSAYARDAKİ PLASTİK TORBALI ORGAZM VE KAFA KESME VİDEOSU
ÖYLEYSE daha ne gerekirdi?
“Cinayeti işleme motifi...”
Yani işadamının o kadını öldürmesi için bir “neden” bulmaları gerekiyordu...
Sanığın suçlu olduğunu ispatlamak polis ve savcının göreviydi.
İşte o an genç bir kadın dedektifin aklına işadamının bilgisayarlarındaki kayıtlar geldi...
Derhal hâkimden izinler alınıp bilgisayarların belleklerine girildi.
İşadamı geçmişte “Kafa nasıl kesilir”, “İnsan vücudu nasıl parçalara ayrılır” gibi videoların yayınlandığı karanlık siteleri ziyaret etmişti.
Ayrıca kafaya
geçirilen plastik torbalarla nefessiz kalınarak orgazm olma seanslarını izlemişti.Demek ki sanığın böyle sapkın cinsel tutkuları vardı.
Tam kendilerini rahatlamış hissederken savcının bir itirazı daha geldi.
Kadın öldükten sonra mı başı kesilmişti, yoksa başı kesilerek mi öldürülmüştü?
Bunun cevabını da adli tıp verecekti.
Ancak ertesi gün adli tıptan gelen rapor büyük bir düş kırıklığına yol açacaktı.
Adli tıp, ölümün baş kesilerek gerçekleşip gerçekleşemediğini kesin olarak tespit edememişti...
Ortada bir şüphe vardı ve kanunlara göre bu şüphe de sanığın lehine kullanılacaktı...
Ancak o gece hiç beklemedikleri bir şey oldu...
9) ADLİ TIP TAM NEDEN ÖLDÜĞÜNÜ BULAMIYOR
GENÇ kadın dedektif gece büroda kalmış ve adli tıptan gelen raporları satır satır inceliyordu. Orada öyle bir cümleye rastlamıştı ki, hemen şefini aradı ve birlikte savcıya gidip şöyle anlattı:
“Sanık gövdedeki bıçak yaraları beden parçalanırken oldu diyor yani öldükten saatler sonra. Ama bir şey dikkatimi çekti. İçindeki bazı sonuçlara göre iki bıçak yarası ölümden hemen önce veya sonra olmuş. Yani bir saat içinde. Büyük ihtimalle dakikalar sonra.”
Kadın dedektif savcının meraklı bakışları altında devam ediyor:
“Sanığın karbonmonoksit zehirlenmesi hikâyesi doğruysa denizaltıda aşırı ısınma oluşmuş olması gerek. Ama adli tıp bedende bu yönde hiçbir kanıt bulamadı. Ölümden önce aşırı ısınma yoksa kafa kesilmesi göz ardı edilemez.”
Savcı “İşte bu” diyor ve cümlesini tamamlıyor: “Artık sanığın yararlanacağı makul şüphe yok.”
Ancak burası Danimarka...
Denizaltı cinayetinin sanığını Danimarka ceza yasasının en ağır maddesine göre, yani ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmasını sağlamak için son bir şeye ihtiyacı vardır.
“Ağırlaştırıcı bir neden...”
SON SAHNE
VE SAVCININ BULDUĞU AĞIRLAŞTIRICI GEREKÇE
ONU da o gece bulur:
“Kurbanın
gazeteci olması...”
Savcı bunu da şöyle açıklar:
“Maktulün işi toplumsal açıdan önemli.”
Yani katilin öldürdüğü kişinin bir gazeteci olmasını, yaptığı işin toplumsal önemi nedeniyle ağırlaştırıcı sebep olarak sunuyor...
Kriminal tarihe “Denizaltı olayı” olarak geçen cinayeti işleyen Peter Madsen 2018 yılında ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm oldu.
Bir ara cezaevinden kaçmaya kalktı ama yakalandı.
Çok büyük ihtimalle hayatının geri kalan kısmını dört duvar arasında geçirecek.
Ölen kadın gazeteci adına bugün gazetecilik ödülleri veriliyor.
O da bu ödüllerle yaşamaya devam edecek...
ÜÇ YIL ÖNCEKİ CİNAYETİ NEDEN BUGÜN BÖYLE AYRINTILI YAZDIM
BİR: Çünkü bu cinayet harika bir belgesel drama haline getirildi ve BluTV’de yayınlanmaya başladı.
Ayrıntıları anlatmama bakmayın. Zaten bu ayrıntıların hepsi aylarca dünya medyasında yazıldı, yayınlandı.
Ben hepsini bildiğim halde büyük ilgiyle izledim.
İKİ: Çünkü...
Bugünlerde adalet reformunu tartışıyoruz ya...
Bir de gazetecilere, siyasetçilere saldırı var ya... Belki bu reformu samimi olarak savunan insanlara da yol gösterebilir...
Ergenekon kumpasları sırasında bazı aydınların
dediği gibi “Adalet büyük fotoğrafa bakmaz”...
Adalet her bireyin, her vatandaşın tek tek vesikalık resimler olarak sahip oldukları hak ve sorumluluklarda yatar.
Ve gerçek adalet sadece masumların, mazlumların değil, zalimlerin ve suçluların da haklarını savunur...
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Paylaş