Paylaş
Olay aynen şöyle cereyan etti.
*
Gazetenin editörleri, pandeminin başından beri her gün yaptıkları gibi saat 11.00’de online yazıişleri toplantısı için görüntülü konferans sisteminin başına geçtiler.
Gazetenin genel yayın yönetmeni günlük toplantıya başlamadan önce herkesi şaşırtan bir açıklama yaptı:
“28 Şubat günü itibarıyla genel yayın yönetmenliğinden ayrılıyorum...”
Aslında bu niyetini daha 1 yıl önceden hissettirmişti.
Trump’ın en azgın günleriydi.
Washington Post, ABD Başkanı’nın hedefindeki iki gazeteden biriydi.
Koskoca Başkan, attığı tweet’lerle her gün New York Times ve Washington Post’u, sahiplerini ve yöneticilerini hedef gösteriyordu.
Yani o dönemde ayrılması belki anlaşılır bir şey olabilirdi.
Ama şimdi hava bambaşkaydı...
*
Trump seçimi kaybetmiş ve gitmişti.
Yani özgürlükler konusundaki büyük savaşı
o kazanmıştı.
Gazetenin başında daha rahat bir dönem onu bekliyordu...
Ama o ayrılma kararından vazgeçmedi...
Kai Diekmann ve ben. İkimiz de genel yayın yönetmenliğinden ayrıldıkdan sonra Bayreuth Wagner Festivali’nde
Washington Post’un 9 yıldır genel yayın yönetmenliğini yapan dostum Marty Baron, 28 Şubat tarihi itibarıyla görevini bırakıyor.
Son yıllarda Davos’un “100 Medya Lideri Konseyi”nde her yıl bir araya geliyor, sohbet ediyorduk.
Ayrıca Dünya Yayıncılar Birliği Yönetim Kurulu toplantılarına da katılıyordu.
Böylece Bild’in eski genel yayın yönetmeni Kai Diekmann’dan sonra bir dostum daha bu koltuğu bırakıyor.
Belki de kâğıt gazeteler döneminin son büyük yönetici nesli böyle veda ediyor...
ASLINDA MARTY BARON YABANCI DEĞİL BİRÇOĞUNUZ DA İYİ TANIYOR
ASLINDA Marty Baron’u eminim bazılarınız da iyi tanıyor. Oscar alan “Spotlight” filmini seyrettiyseniz, filmin ana kahramanı oydu.
Hani Liev Schreiber’in
oynadığı genel yayın yönetmeni rolünün gerçek kişisi.
Boston Globe gazetesinin genel yayın yönetmeni olarak Katolik kilisesindeki çocuk tacizi olayını ortaya çıkarışlarını anlatıyordu.
Marty Baron işte o olayın üzerine giden cesur gazeteciydi.
Sonra Washington Post’un başına geçmiş ve 9 yıl içinde gazeteyi yeniden eski başarılarına döndüren değişimini yapmıştı.
Amazon’un sahibi Jeff Bezos gazeteyi satın aldıktan sonra iki kişiye dokunmadı.
Genel yayın yönetmeni Marty Baron ve gazetenin kurucu ailesinden olan eş editör Lally Weymouth...
O da Özal döneminden beri iyi dostumdu.
Hatta o günlerde Oray Eğin’le birlikte New York’ta Lally Weymouth’la buluşmuş ve bir yemekte bol bol Washington Post dedikodusu yapmıştık. Marty, gazetelerin birbiri ardına kapandığı bir dönemde haber kadrolarını iki katına çıkarmış ve New York Times’la yine rekabet kulvarına sokmuştu.
Trump’ın en nefret ettiği gazetecilerden biriydi. Duruşu, giyim tarzı, konuşma biçimi ile sıradan bir insandı.
Gazeteciliği de klasikti, ama bir özelliği vardı.
Cesurdu ve klasik gazeteciliği çok iyi biliyordu.
Onunla son sohbetimde Boston Globe’daki çocuk tacizi konusunu da konuşmuştuk.
O günler için “Bu benim değil, gazeteciliğin zaferi” demişti.
(Soldan) Ben Bradlee, First Lady Jacqualine Kennedy, Bradlee’nin eşi ve Başkan Kennedy.
İKİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ İKİ GAZETECİ VE ÜÇ DE FİLM
WASHINGTON Post efsane genel yayın yönetmenleri tarafından yönetilmiş bir gazete...
Düşünebiliyor musunuz iki genel yayın yönetmeni üç büyük filminin ana kahramanı oldu.
Marty’i anlatan “Spotlight” filminin dışında iki film daha var.
1976 yılında gösterime giren Alan J. Pakula’nın filmi “Başkanın Bütün Adamları” Watergate skandalını ortaya çıkaran iki gazeteciyi ve genel yayın yönetmenini anlatıyordu.
İki gazeteci Carl Bernstein ve Bob Woodward, genel yayın yönetmeni ise Ben Bradlee idi.
2017 tarihli Steven Spielberg’in “The Post” filmi. Ben Bradlee’yi Tom Hanks oynamıştı.
Gazetenin en parlak dönemlerinde 24 yıl genel yayın yönetmenliğini yapan Ben Bradlee’nin ayrıca çok güzel bir belgesel filmi de yapıldı.
Ben Bradlee 2014 yılında öldüğünde dünyanın bütün ciddi gazetelerinde haber olmuştu.
2 Ocak 2010 günü Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmenliği koltuğundan ayrılırken arkadaşlarıma “That was a good life” demiştim.
Güzel bir hayattı...
O cümleyi
Ben Bradlee’den almıştım.
Emekliyle ayrıldıktan sonra yazdığı kitabın adı
“A Good Life”dı...
Gazetecilikte rol modelimdi.
‘Spotlight’ filminde genel yayın yönetmeni rolünü oynayan Liev Schreiber (solda) ve gerçek Marty Baron
SON GÖRÜŞMEMİZDE KAŞIKÇI BANTLARINI KONUŞMUŞTUK
Marty Baron’la son defa 2019 Ocak ayında Davos’ta görüşmüştük.
“Spotlight” filmi, Trump ve Washington Post’un başına geçmesi dolayısıyla Davos’un o yıl en yıldız medya mensubu oydu.
Kongre Merkezi’nde bir panelde konuşmacıydı. Panelin konusu “Kriz dönemlerinde basın hürriyeti”ydi. Tabii ki burada Kaşıkçı olayı da açıldı.
*
“Kaşıkçı olayının iki büyük kahramanı var. Biri Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, öteki de sizsiniz. Tebrik ederim bu olayı çok iyi araştırdınız, takip ettiniz, aydınlanmasına yardımcı oldunuz. Mükemmel bir gazetecilikti” dedim.
*
Sonra kafamdaki asıl soruyu sordum:
“Türk hükümetinin Amerikan yönetimine verdiği konsoloslukta cinayet anında kaydedilen bantları dinleme imkânınız oldu mu?”
Cevabı şu oldu:
“O bantlar tabii ki çok önemli. Ancak o bantlar bize verilmedi, dolayısıyla dinleme imkânım olmadı.”
*
“Sizin bu konudaki şahsi kanaatiniz nedir” diye sordum.
Ona da şu cevabı verdi:
“Bantları dinlememe bile gerek yoktu. Elimizdeki bütün veriler, yaptığımız araştırma şunu açıkça ortaya koydu. Lamı cimi yok adamı öldürdüler, parçaladılar.”
SON DAVOS’TAKİ O TOPLANTI, ESKİ MEDYANIN VEDA SEREMONİSİ MİYDİ
O gün Marty Baron’un da katıldığı ve benim de üyesi olduğum “Dünya Medya Konseyi” toplantısında klasik gazeteciliğin en ağır topları vardı.
*
Reuters: Dünyanın en önemli haber ajansının başkanı Stephen J. Adler.
New York Times: Dünyanın en önemli gazetesinin yayıncısı Arthur Gregg Sulzberger, en önemli köşe yazarı Thomas L. Friedman ve Andrew R. Sorkin.
Washington Post: Genel yayın yönetmeni Marty Baron ve eş editörü Lally Graham Welmouth.
CNN: En ünlü programcısı Christiane Amanpour ve yorumcusu Fareed Zakaria.
Financial Times: Genel yayın yönetmeni Lionel Barber ve dış politika yorumcusu Gideon Rachman.
Wall Street Journal: ‘Editor-at-large’ı Gerard Baker.
BBC: Genel direktörü Lord Anthony William, Baron Hall of Birkenhead.
Le Monde:
Genel yayın yönetmeni Sylvie Kauffmann.
Süddeutsche Zeitung: Genel yayın yönetmeni
Wolfgang Krach.
Economist, Time, Bloomberg, Wired, Business Week, Forbes, Fortune, Harvard Business Review, Der Spiegel, Scientific America, New England Journal of Medicine gibi çok ünlü dergilerin genel yayın yönetmenleri.
*
O gün o salonda yeni medyadan da iki isim vardı:
Huffington Post: Genel yayın yönetmeni Lydia Polgreen.
BuzzFeed:
Genel yayın yönetmeni Ben Smith.
*
Ertesi yılki Davos’a katılamadım.
Bu yıl da pandemi dolayısıyla yapılamadı.
Kim bilir belki de eski medyanın son gövde gösterisiydi o Davos... Salondaki iki yeni medya temsilcisine gelince...
Kim bilir... Belki onlar da medyanın kapanan bir dönemine tanıklık için oradaydı...
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Paylaş