Beyaz gecelere zapping

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Ablak bir surat. Ortasında pırasa gibi kapkara bir bıyık yığını.Yüzünde ne idüğü belirsiz bir ifade.

Kötülüğünün üzerine bile manasız bir maske geçirmiş.

En dominant özelliği olan kötülüğünü bile açıkça ifade edemeyen bir diktatör kalıntısı.

21'inci Yüzyıl'a bu suratla girmeye didiniyor.

Bana sorarsanız adının baş harfi yanlış yazılmış. S harfi orada, yabancı bir doku gibi duruyor.

Kocaman bir Z harfi, S'yi hoyratça itiyor.

Adamın gerçek adı kapkara kutunun içinden fırlıyor:

Zaddam...

Bu hoyrat kasaba diktatörüne şimdi daha da çok kızıyorum. Dün Japonya'nın Nagano Kenti'ndeki kış olimpiyatlarının açılışını seyrettikten sonra daha da içerliyorum.

O karanlık gölgesini, bu güzelim insanlık şöleninin üzerine uğursuz bir şal gibi örtme cüretini affedemiyorum.

* * *

Öteki tarafta bir kontrast. Çirkinliğin zıddı. Karanlığın aydınlık yüzü.

İnsanoğlu, 2 bine iki kala, ruhunun beyaz yüzünü bir spor şölenine çeviriyor.

Ortadoğu'nun hiç güneşi doğurtmayan bu iptidai diktatörlerine nanik yaparcasına, beyaz geceleri dünyanın gökyüzüne dikiyor.

Ve bunu inanılmaz güzelliklerle yapıyor.

Mesela, olimpiyat ateşini yakan o sporcu.

Tek kollu ve tek bacaklı bir insana olimpiyat meşalesini yaktırmak kimin fikridir? Bilmiyorum.

Ama bildiğim, çok iyi bildiğim bir şey var.

Bu hıyanetler, ikiyüzlülükler, diktatörlükler yüzyılı, 12'ye beş kala ellerini yıkamaya başlıyor.

Tek kollu sporcuyu dikkatle izliyorum.

Tişörtünün bir kolu, insanlığın hiç sönmeyen umut meşalesini taşıyor.

Öteki kolunun yerinde ise serbest salınımlar yapan bir tişört parçası var. Boşlukta uçuşan bir kol. Olmayan bir kol yani.

Bacaklarından birisi, metal bir protezin üzerine yüklenmiş.

Sporcu koşuyor. Yüzü aydınlık.

Daha ileriye, daha yükseğe koşuyor. Etrafında rengârenk güzel çocuklar ordusu.

Bir an için güneş tutulması bitiyor. O kapkara surat, güneşin önünden çekiliyor.

Dünyanın en güzel spor koreografilerinden birisi, gecelerin üzerindeki siyah şalı çekiyor.

Etraf aydınlanıyor.

* * *

Hiç, tek kolunuzu bağlayıp koşmayı denediniz mi?

Bir deneyin. Tek kolla koşmak çok zor bir şeydir. Azalan bir uzuv, insanı hafifleteceğine daha da ağırlaştırır.

Azalan maddenin ağırlığı, artırdığı tek fiziki gerçek belki de simetrinin kaybolan dengesidir.

Eksilen uzuv, iki katı, üç katı ağırlıkla geri gelir. O an, kol denilen uzvun, aslında insanı uçuran bir kanat olduğunu fark edersiniz.

Ama o muazzam efor, giden kolun ağırlığını, metal protezin gıcırtılarını bile yeniyor.

Olimpiyat ateşi yakılıyor. İnsanlık şöleni bir defa daha yeniden başlıyor.

Kadersiz Ortadoğu halklarının üzerinde batan güneş, Doğu'da yükseliyor.

İşte o an, Zaddam denilen o adamdan ne kadar nefret ettiğimi bir kere daha anlıyorum.

Bunca yıldır ülkesinde bir olimpiyat ateşi yaktırma gayreti göstermeyen, toprağının altındaki zenginlikleri halkının mutluluğuna dönüştürme simyasından nasibini almamış bu yeraltı diktatörüne lanet okuyorum.

* * *

Kendi ülkesini karartan bu adam, şimdi dünyanın en güzel şölenlerinden birini gölgeliyor. Onu ikinci, üçüncü plana düşürüyor.

İşte ben buna isyan ediyorum. Karanlık saray dehlizlerine gizlediği gözlerini bir türlü aydınlığa alıştıramayan bu bencilliği kabul edemiyorum.

Koskoca bir halkı, hâlâ o gaddar karanlıklardan, o yabani kuytulardan yönetebilmesini içime sindiremiyorum.

O yüzden uzaktan kumandama basıp, CNN'nin Bağdat'a kilitlenmiş ekranını karartarak EuroSport'un beyaz gecelerine geçiyorum.













Yazarın Tüm Yazıları