“CEYDA Hanım Başbakan’a niye şükranlarını sundu” yazıma beklediğim cevap geldi. Ama beklediğim kişiden değil, Başbakanlık’tan geldi.
Başbakanlık Basın Merkezi, dünkü yazımla ilgili bir açıklama yaptı.
Açıklamayı aynen yayınlıyorum.
“Hürriyet Gazetesi’nin bugünkü (27 Ekim 2010) nüshasında Ertuğrul Özkök imzasıyla yayınlanan köşe yazısında, devam etmekte olan bir dava konu edilerek, üçüncü şahıslar arasında geçen konuşmalardan hareketle Sayın Başbakan’ın sürece bir şekilde müdahale ettiği imaları yer almıştır.
Yazıda sözü edilen kişiden Sayın Başbakan herhangi bir dosya almadığı gibi, Başbakanlık Teftiş Kurulu’na ya da Emniyet Genel Müdürlüğü’ne de konuyla ilgili herhangi bir talimat vermemiştir.
Söz konusu yazıda dile getirildiği gibi Sayın Başbakan’ın devam etmekte olan davaya bir şekilde müdahil olduğu ve sürecin seyrini etkilediği şeklindeki iddialar tamamen hayal mahsulüdür.
Anayasamız tarafından teminat altına alınmış olan yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığına inanan Sayın Başbakan’ın sürmekte olan bir davaya doğrudan ve de dolaylı müdahalesi hiçbir biçimde söz konusu değildir.
Doğrulatılamayan iddialarla Sayın Başbakanımıza yargıya müdahalede bulunduğuna ilişkin itham, yorum ve imalarda bulunulması son derece yakışıksızdır.”
Evet açıklama aynen böyle.
Metnin tonundan, “Başbakan’ın yargıya müdahale ve kuvvetler ayrılığı” konularında son derece hassas olduğu sonucunu çıkarıyorum.
Bunu duymak çok güzel bir şey.
Böyle bir şey yoksa, tepkisinde sonuna kadar da haklıdır.
Bir adım daha ileri gideyim. “Açıklamada Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun bu konuyu inceleyip incelemediği” konusunda net bir ifade olmadığı halde, bunu da Başbakanlık Basın Merkezi’ne sordurdum.
Kemal Öztürk, “Teftiş Kurulu’nda böyle bir incelemenin yapılmadığını” söyledi. Başbakanlığa, gösterdiği hassasiyet için teşekkür de ederim.
Ancak asıl sorum Başbakan’la ilgili değildi...
Ben bir algılamadan söz ediyordum.
Bana göre bu açıklamadan sonra sorduğum soru daha da anlam kazanıyor.
“Ceyda Erem, mahkemenin verdiği beraat kararı için neden Başbakan’a şükranlarını sunuyor.”
Remzi Gür de neden ona hak veriyor.
* * *
Dün akşamüzerinden itibaren mesele biraz karmaşık hal aldı.
Remzi Gür’ünavukatından da bir açıklama geldi.
Gür, Ceyda Erem’le aralarında böyle bir “diyalog” geçmediğini, sadece “konunun mahiyetini sormak” üzere aradığını söylüyor.
Bu açıklamanın muhatabı ben değilim.
Haber geçen pazar günü Milliyet Gazetesi’nde, Ceyda Erem’in ağzından verildi. Haberi yazan gazeteci uluslararası ödüle sahip Nedim Şener’di. Aradan 3 gün geçti, ne Erem ne de Gür itiraz etti.
Ben bu konuşmaya dikkati çekince, herkes harekete geçti.
Gazeteciler için 3 gün sonra gelen, tek taraflı bir açıklamanın inandırıcılığı kalmaz.
Remzi Gür, “iki kişi arasında geçen” telefon görüşmesinin, “muhatabının izni alınmadan” verilmesini etik olmadığını söylüyor.
Bir dakika. Bu konuşmayı açıklayan, “muhataplardan biri” olan Ceyda Erem. Gazete onun ağzından aktarıyor.
Ceyda Erem, ayrıca Başbakan’a mektup yazdığını da kabul ediyor.
O zaman Başbakan’a bu mektubu kimin götürdüğü sorusu akla geliyor.
Acaba bu kişi Remzi Gür olmasın.
* * *
Şimdi geleyim bu yazının perde arkasına.
Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun harekete geçmesi konusunu, Doğuş Grubu’nun, New York Times Gazetesi sahibi Arthur Sulzberger Jr. onuruna verdiği yemekte Mehmet Barlas anlattı.
Yanımızda Star Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu da vardı.
Olay aynen şöyle geçti.
Ben “Ceyda Erem’in Milliyet’te çıkan konuşmasını okudunuz mu? Başbakan’a şükranlarını sunuyor. Neden böyle bir şey yapıyor. Çok şaşırdım. Bunu yazacağım” dedim.
Mehmet Barlas, “Aman yazarken dikkatli ol. Çünkü ben olayı biliyorum. Ceyda Hanım, bu konuda hazırladığı bir dosyayı Başbakan’a iletti. O da Teftiş Kurulu’nu harekete geçirdi” dedi.
Ayrıca çok ilginç bir şey daha anlattı.
Bir süre önce Ceyda Erem bazı kişiler tarafından kaçırılıp sınır kapısına kadar götürülmüş. Ölümle tehdit edilmiş.
Mehmet Barlas’ın bu konudaki bilgisine güvendiğim için ayrıca bir araştırma yapmadım.
Tabii bu bir mazeret değil.
Ayrıca bu konuda Barlas’a söyleyecek sözüm de olamaz.
Başbakanlık Teftiş Kurulu konusunda onun yanlış bilgiye sahip olması ihtimali de var. Bunu beni uyarmak için samimiyetle söylediğine de inanıyorum...
Bir de şu var. Başbakan’ın Teftiş Kurulu’nu harekete geçirmesinde yanlış bir şey görmedim.
* * *
Yanlışında ısrar eden bir insan hiç olmadım. Sanıyorum şu ana kadar yazdıklarım, dünkü yazımın samimiyeti hakkında bir izlenim vermiştir.
Tekrar ediyorum. Yazımın asıl amacı ne Başbakan, ne de Teftiş Kurulu’ydu...