Paylaş
BBC Türkçe servisinden Mahmut Hamsici ve Neyran Elden tarafından yazılan yazının konusu, İstanbul’daki Başakşehir’di...
Daha doğrusu Başakşehir’deki değişim...
*
Başakşehir 1970’li yıllarda bir “Milli Selamet Partisi projesi” olarak doğdu.
Amaç şehir merkezi dışında İslami amaca uygun yaşanacak bir yerleşim birimi kurmaktı.
Yapılan konutların ilk satışları partinin organı olan Milli Gazete üzerinden yapıldı.
Ancak bu proje 12 Eylül askeri darbesi nedeniyle geri kaldı.
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçilmesi ile birlikte “muhafazakâr muhit projesi” canlandı.
Kurulacak şehrin adı da Refah Partisi’nin amblemindeki başaktan alınmıştı.
*
AK Parti’nin iktidara gelişi ile birlikte bu bölge de hızla gelişmeye başladı.
İki yazara göre bu gelişme aynı zamanda “beyaz muhafazakârların” da yükselişiydi...
AK Parti iktidarının 17’nci yılına gelindiğinde Başakşehir artık farklı bir yerdeydi.
İşte bu mahallede geçen pazar sandıktan çıkan sonuç, gözleri “beyaz muhafazakârlara” çevirdi.
ARTIK BİR DEĞİL ÜÇ BAŞAKŞEHİR VAR VE
İKİ yazara göre bugün artık bir değil üç Başakşehir var.
m Bunlardan birincisi “beyaz muhafazakâr Başakşehir”...
Bu, Refah Partisi hareketinin eski tüfeklerinin yaşadığı bölge.
2001 yılından beri burada yaşayan Yusuf Taş bu bölgeye “ideolojik Başakşehir” de diyor.
Gelir düzeyi artan muhafazakârların yaşadığı kesim.
*
- Bahçeşehir’e yakın bölgeye ise “beyaz seküler Başakşehir” diyor.
- Bir de Güvercintepe gibi yoksul mahalleler var ki oraya da “proleter Başakşehir” diyor.
*
İki yazara göre bu üç bölgenin oy verme eğilimleri de farklılaştı.
“Beyaz muhafazakâr Başakşehir”de yaşayan insanların AK Parti’ye gönül bağları var. Ayrıca organik bağları da var.
Kızsalar da hâlâ AK Partililer ve bu ilçedeki oy ağırlığı orada.
*
Buna karşılık “beyaz seküler Başakşehir”de AK Parti’ye fazla oy çıkmıyor.
*
- Yoksul Başakşehir’de oylar CHP ve HDP’ye gidiyor.
*
Bu yazıyı seçimden üç gün önce okudum...
Ama akşam sonuçlar belli olduğunda tekrar okuduğumda daha iyi anladım.
*
Seçimde ortaya çıkan tablo şuydu...
‘Cumhur ittifakı’nın adayı Binali Yıldırım yüzde 51.26 oy almıştı.
‘Millet ittifakı’ adayı Ekrem İmamoğlu’nun aldığı oy ise yüzde 47.55’ti...
*
Bir Milli Görüş projesi olarak doğan, AK Parti projesi olarak gelişen ilçede oylar neredeyse eşitlenmişti...
*
Peki ne olmuştu da “beyaz muhafazakârların” yaşadığı ideolojik Bahçeşehir’de bile küçük ölçekli bir deprem yaşanmıştı?
*
Yazıyı tekrar okuyunca gördüm ki, daha seçimden üç gün önce gelmekte olan dip dalga açıkça görülüyordu.
Çünkü “beyaz muhafazakâr Başakşehir”de yeni bir nesil ortaya çıkmıştı.
Başakşehir Tiyatro Akademisi’nin düzenlediği Gençlik Oyunları kapsamında Tiyatro Festivali de yapıldı. Festivalde, Öğrenciden Armağan Anadolu Lisesi’nin sahnelediği “Okulun İlk Günü” isimli oyun Onur Ödülü’ne layık görüldü.
NARGİLE KAFELERDEKİ YENİ NESİL BEYAZ MUHAFAZAKÂR
18 yıldır Başakşehir’de yaşayan ve kendisi muhafazakâr kesimden olan Yusuf Taş, ailelerin gençlerinde belirgin bir apolitikleşme başladığını söylüyor.
Onların eski mücadelelerini bilmediklerini, türban destanlarından etkilenmediklerini, hayatı başka türlü yaşamak istediklerini, dolayısıyla anneleri-babaları kadar ideolojik davranmadıklarını söylüyor.
*
Buna karşılık CHP’li ve HDP’li kesimlerin gençlerinde ise politikleşme artıyormuş.
*
Bu muhafazakâr bölgeden gelen ses, AK Parti’nin “dindar nesil” projesinin Başakşehir’de bile tutmadığı şeklinde yorumlanabilir mi, bilmiyorum.
Ama bildiğim şey, “genç beyaz muhafazakâr” kesimdeki apolitikleşmenin ve nüfusun gençleşmesinin AK Parti’nin geleceğini kararttığıdır.
MAHALLEDE YENİ BİR TİP ‘MUHAFAZAKÂR LÜMPEN’
İLGİYLE izlediğim “İzdiham” dergisinin haziran sayısında ilginç bir yazı var.
“Bağcılar’dan Nişantaşı’na Dindarlığın Serüveni”...
*
Orada da görüyorum ki, muhafazakâr kesimdeki derin tartışma aslında pazar günkü seçim sonucundan önce başlamış.
Belli ki muhafazakâr vicdan da kınından çıkmış ve artık AK Parti’deki sorunları da tartışıyor.
*
İbrahim Varelci, muhafazakâr mahalledeki kişilik erozyonunu şu örnekle anlatıyor:
“Muhafazakâr lümpenlik ortaya çıkmaya başladı. Dindarlığın özünde bulunmayan ve asla samimiyetle bağdaşmayan yeni tip karakterler inşa edildi.
Eskinin mahcup ve vakur dindarının yerini, jilet gibi takım elbise giymiş, saçı jöleli tiplemeler aldı.
Ve ne hikmetse bunlar modernizmin her türlü imkânından yararlanırken dindarlığı da kimseye bırakmadılar.”
Paylaş