Paylaş
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, AKP Genel Merkezi’nin balkonunda konuşurken bir arkadaşımdan şu mesaj geldi:
“Balkona temiz çamaşırları asmışlar...”
* * *
Geriye bakıyorum...
O balkondan geçmiş seçimlerde kim bilir kaç defa, Türkiye’ye ne vaatlerde bulunulmuş...
Biz de ne kadar çok inanmışız...
Ne kadar çok sukutuhayale uğramışız...
* * *
Sonra o balkona çıkanlara bakıyorum...
Bu defa daha dikkatle, daha yakından bakıyorum...
Pazar gecesi çok önemli iki mesaj vardı o balkonda...
* * *
İlk mesaj, Başbakan’ın balkona çıkarken yanına aldığı kişilerdi.
-Bülent Arınç vardı...
Geçen dönemde Silivri yanlışlarına, Balyoz yanlışlarına dikkati çeken...
Gezi olayında gençlere şefkatli bir devletin gözüyle bakan...
Ve her şeyden önemlisi, kibrin iktidar olduğu bir dönemde, mütevazılığı temsil eden...
Ayakkabı kokularının ayyuka çıktığı bir dönemde, dürüstlüğün sembolü haline gelmiş bir insan...
* * *
-Ali Babacan vardı...
Sadece AKP’lilere değil, ona oy vermeyen insanlara da güven vermiş bir siyasetçi.
Son yıllarda hep “Hukuk devleti” demiş, hep “Adalet, hukuk ve demokrasi olmadan kalkınma olmaz” demiş...
Hayatı ekonominin ve paranın içinde olduğu halde, eli haram paraya değmemiş...
Hem Türkiye’de hem dışarıda saygın bir insan, saygın bir siyasetçi...
* * *
-Beşir Atalay vardı...
Çözüm sürecini başlatmış, elini taşın altına koymuş...
Geçmiş dönemin yanlışlıklarına karşı çıkmış...
Eski dönemin azgın trollerine itibar etmemiş, hatta zaman zaman onların mermilerine hedef olmuş...
Abdullah Gül’le yakınlığını, onun en yalnız bırakıldığı anlarda bile saklamamış bir insan...
* * *
-Keza Mehmet Ali Şahin...
Eski dönemin yanlışlıklarına parmağını uzatmaktan çekinmemiş bir sima...
En ortak özellikleri nedir derseniz...
Dördünün adı da son dönemdeki yolsuzluk iddialarına hiç karışmamış...
Başbakan Davutoğlu da öyle...
* * *
Öyleyse, ne demek istiyor bu balkon fotoğrafı...
Bence şunu demek istiyor...
AKP, kuruluş dönemindeki ideallerine dönmeyi deneyecek...
Yani kibri değil, mütevazılığı, korkutmayı değil, sevdirmeyi, itmeyi, cezalandırmayı değil, kucaklamayı tercih eden bir siyaset...
Baskıyı değil, özgürlüğü, nepotizmi, akraba-i taallukat yönetimini değil, yeteneğe dayalı meritokrasiyi tercih eden bir anlayış...
Yani AKP’yi tekrar AK Parti haline getirmenin niyet mektubu...
* * *
Dönebilir mi...
Dönerse, dönebilirse...
Hem kendi hayrına olur, hem de ülkenin hayrına...
Allah seçim kaybetmez
-Yüce Allah seçim kaybetmez...
Çünkü seçime girmez...
-Yüce Allah sessizdir...
Hangi partiyi desteklediğini söylemez...
-Yüce Allah kulları arasında ayrım yapmaz...
Kelamı olan Kuran’ı, seçimde propaganda malzemesi yapsın diye kimsenin eline vermez...
Almaya tevessül edeni de mutlaka cezalandırır...
-Yüce Allah sessizdir...
Varlığını adaleti ile gösterir...
* * *
Seçim hepimize şunu gösterdi...
Müslüman vicdanlıdır...
Ve bu ülkenin vicdanlı Müslüman’ı, Kuran’ın siyasi ihtirasın Mushaf’ı olmayacağını göstermiştir...
* * *
Bu seçimde elinde Kuran propaganda yapanlar şunu çok iyi görmüştür.
-Yüce Allah, hepimizin Allah’ıdır.
-Kuran bütün Müslümanların kutsal kitabıdır...
-İnanç hepimizin inancıdır...
Yani siyaset meydanında kimse onu parti programının şahadetine davet etmemelidir.
Tabii ki dün şunu diyenlerin bugün yüzüne vurmayacağım
-Milletin temsilcilerinin Meclis’te kaldırdığı el için “411 el kaosa kalktı” manşetini attığım için beni yerden yere vuranların, pazar günü milletin kaldırdığı el için “Kaosa oy kullanıldı” diyenlere...
-13 yıl boyunca, vatandaşa “Sandık milletin iradesidir ve her şeye muktedirdir” deyip de pazar günü çıkan sonuca “İktidarsız sandık” diyebilenlere...
Merak etmeyin, dün söylediğinizi bugün yüzünüze vurmayacağım.
O gece balkondan gelen tarihi çağrıya kul ak ver
BAŞBAKAN Davutoğlu, pazar gecesi AKP Genel Merkezi’nin balkonundan tarihi bir çağrı yaptı.
“Gelin bu parlamento anayasayı hazırlasın...”
Yüzde 100 katılıyorum...
Bu seçimin sonucu ve estirdiği hava, belki de son 50 yılın en elverişli iklimini yarattı.
AKP yeni bir anayasa istiyordu...
CHP de istiyor... MHP de istiyor... HDP de istiyor...
Davutoğlu dahil, herkesin çok istediği bir şey daha var...
Parlamenter sistemin bütün kurumları ile yerleşmesi...
Partiler samimiyse, bundan daha elverişli bir dönem olamaz...
Beyler...
-Türkiye Cumhuriyeti devleti enkaza dönmüştür...
-Demokratik rejimin bütün denetleyici kurumları yıkılmıştır.
-Demokrasi “çoğulcu” özelliğini kaybedip “çoğunlukçu” bir tek adam rejimi haline dönüştürülmüştür.
-Demokrasinin temeli olan “kuvvetler ayrımı” fiilen ortadan kaldırılmıştır...
-Yargı çökmüştür...
-Polisi, istihbaratı darmadağındır.
-Millet ruhen bölünmüş durumdadır.
Yani Cumhuriyet devletinin yeniden kurulması gerekmektedir.
Başbakan Davutoğlu, bu önerisinde samimiyse, öteki partilerin bunun üzerine atılması gerekir.
Aynı kanaatteyim...
Bu parlamento gerçek Yeni Türkiye’nin anayasasını yapmaya muktedirdir.
Eğer, hapsedildiği “bekleme odası”ndan çıkma iradesine sahipse, işte fırsat...
Paylaş