Paylaş
Sokağa çıkmama kurallarına uydum.
Maskesiz gezmedim.
Sosyal mesafeye hep dikkat ettim.
Evde kapalı olduğum günlerde bile sporumu ihmal etmedim.
Sonra aşı dönemi geldi...
Önce 2 Sinovac oldum.
Sonra 2 BioNTech oldum.
*
19 ayda tek bir hata yaptım...
COVID-19, işte o ilk hatamda yakaladı beni...
Ve geçen hafta salı günü yaptırdığım test pozitif çıktı...
*
Peki 19 ayda yaptığım tek hata neydi?
Size o hatayı anlatacağım.
Ama size önce COVID-19 pozitif teşhisten sonra yaşadığım süreci anlatayım.
Sonra da yaptığım tek hatayı yazacağım...
Tabii onunla birlikte yaptığım en iyi işin ne olduğunu da...
COVID-19 İLE TANIŞMA
SAAT SAAT ‘POZİTİFTEN’ NEGATİFE DÖNÜŞ GÜNCESİ
16 EKİM, her şey 16 Ekim günü basit bir hapşırıkla başladı... Hayatımda sık rastladığım alerjik bir hapşırma gibiydi. Üzerinde durmadım.
17 Ekim, hapşırık biraz sıklaştı. Yanında burnum karıncalanmaya başladı. Bu arada kronik faranjiti olan bir insan olarak, boğazımda çok tanıdığım, çok hafif bir takılma başladı.
18 Ekim, ilk iki günde saydığım belirtiler çok ama çok az daha arttı. Dostum Prof. Melih Us’u aradım. COVID-19 döneminde görüşleri en doğru çıkan doktorlardan biriydi. Çok sayıda COVID-19 vakasını da tedavi etmişti. “Diyarbakır’da kalabalığa girdin, bir test yapalım” dedi. Yapıldı ve sonuç pozitif çıktı.
Bu arada ateşim 36.7-36.9 arasında gidip geliyordu.
*
19 Ekim, Prof. Melih Us tedaviyi ele aldı. İlk olarak kan tahlili yaptırdı. Amacı vücutta “Sitokin fırtınası” başlama ihtimali var mı onu görmekti.
O sayede şunu öğrendim. Sitokin, aslında insanın bağışıklık sisteminin dost unsuru.
Ama bir süre sonra saf değiştirip dost hücrelere karşı savaşmaya başlıyor.
Hastalığımın seyrini o belirleyecekti.
Akşam sonuç geldi. Sitokin fırtınası belirtisi limitteydi. Buna karşılık, en fazla 1 olması gereken CRP miktarı 2 olmuştu.
Yani vücutta bir enflamasyon vardı. O gece tedavi başladı.
Doktorumun tahmini: “Hafif atlatacak gibi görünüyorsun.”
*
20 Ekim, hapşırık geçti. Ateş 36.7-36.8... Ağrı yok. Halsizlik yok. Koku-kaybı yok. Oksijen miktarım 97-98....
Sadece kullandığı ilaçtan kaynaklanan geçici bir ishal var. Gece o da bitiyor.
*
21 Ekim, durum stabil. Rahatsız edecek hiçbir belirti yok. Ateş 36.6...
*
23 Ekim, tekrar test yapılıyor ve kan alınıyor. Bu defa sonuç negatif. CRP normale inmiş. Sitokin normale inmiş. Ateş 36.5...
Netice:
Bir cumartesi başlayan COVID-19 pozitif hikâyesi, öteki cumartesi yani 7 gün sonra negatife döndü.
Yatağa düşmedim, sadece istirahat ettim.
*
Peki 19 ayda yaptığım tek hata neydi?
19 AYDA YAPTIĞIM TEK HATA VE YAPTIĞIM EN İYİ DÖRT İŞ
19 ay boyunca her türlü kurala uydum.
Ama bir tek hata yaptım.
İkinci doz BioNTech’i yaptırdıktan sonra, antikor üretme süreci sona ermeden kalabalık yerlere girdim.
Ve virüs ilk hatamda beni yakaladı.
Buna karşılık yaptığım en iyi iş, iki doz Sinovac üzerine iki doz BioNTech yaptırmak oldu.
Aşılar virüsle mücadele sürecini çok hafif geçirmemi sağladı.
DÖRT AŞILI COVID-19 POZİTİF BİR 65 PLUS’TAN ÇIKARILACAK DERSLER
Dört doz aşıyı kesinlikle yaptırın.
Aşı olsanız da “Bu virüs benim için artık bitti” diye bakmayın.
Şunu unutmayın. Her bedenin virüsle mücadeledeki performansı farklı.
İkinci aşının antikor üretme süreci bitmeden kalabalığa girmeyin. Kesinlikle maske takmaya devam edin.
Mutlaka sizi zamanında uyaracak, COVID-19 ile mücadelede performansını göstermiş bir doktorunuz olsun.
Benim şansım Prof. Melih Us gibi, bu olayın başından beri maske ve aşı konusunda, tedavi yöntemleri konusunda kendini kanıtlamış bir uzman arkadaşımın olmasıydı.
MAGAZİNCİ POLEMİĞİ
İSTEMEDEN YAZDIM DEMİŞ AMA BELLİ Kİ ÇOK İSTEYEREK YAZMIŞ
CUMHURİYET yazarı, şair Özdemir İnce çok eski ve iyi dostumdur.
Ankara yıllarımızda, Tansu ve ben, pazar günleri, o ve Lawrence Durell’in muazzam eseri “İskenderiye Dörtlüsü”nü şahane şekilde Türkçeye çeviren eşi Ülker İnce ile unutamadığımız güzel öğle yemekleri yerdik.
Ülker’in masası, pötikare masa örtüleri, Ege otları bizim için hâlâ en güzel hatıralardır.
Sonra araya yıllar girdi, görüşlerimiz farklılaştı...
Ben Özal’ın da etkisiyle liberalleştim, o ise yine sosyalist kaldı.
Geçen pazar günü Cumhuriyet’teki köşesinde “Hiç Yazmak İstemediğim Bir Yazı” başlıklı bir makale yazmış.
Tamamı benim üzerime...
Yazmak istememiş, ama belli ki, istemeye istemeye de olsa çok severek, keyif alarak yazmış...
*
Beni yerden yere vuruyor.
Ne Özalcılığım kalmış ne magazin yazarlığım, ne dönekliğim...
Hiç kızmam böyle yazılara... Çok daha ağırlarını her gün üç beş yerde okuyorum...
Ama konu Özdemir İnce olunca, “Dur Özdemir, bir de beni dinle” demek geldi içimden...
İşte onu yapıyorum.
YAHU ÖZDEMİR... ÖNCE ŞU KİTABI OKUSAYDIN DA ÖYLE KONUŞSAYDIK
ÖZDEMİR İnce, geçen hafta yazdığım İtalyan ekonomist Mariana Mazzucato’nun “Girişimci Devlet” kitabına takmış.
Kitabı önemli bulduğumu yazmıştım ya, Özdemir, bir “Yetmez Ama Evetçi” bulmuş coşkusuyla üzerime atlamış ve “Günaydın Ertuğrul, yeni mi anladın?” edasıyla vuruyor da vuruyor...
‘Devletçiliğin önemini şimdi mi anladın? Döneklik yapıp Özal’ı överken bunları hiç mi düşünmedin?’ demeye getiriyor.
*
Bu arada benim “Kemalistlikten” de vazgeçtiğimi yazıyor.
Önce şunu bir halledelim.
Hayatımın hiçbir döneminde “Kemalist” olmadım.
Hayatım boyunca büyük bir Atatürk hayranı olarak büyüdüm, hâlâ öyleyim, ama onun adının sonuna “ist” eki eklemeyi aklımdan bile geçirmedim.
*
Gelelim Mazzucato’nun kitabına...
Özdemir, yazısında kitabı okumadığını söylüyor...
Ama kitapta söylenenler üzerine bir ton laf ediyor.
Ben de diyorum ki: Önce şu kitabı bir okusaydın da öyle konuşsaydık bari...
Neden mi?
Çünkü okumayınca kadını sosyalist zannetmişsin de ondan...
*
Bak arkadaşım, Mazzucato sosyalist falan değil....
Tam aksine verdiği en önemli örnek, kapitalizmin kalesi Amerika Birleşik Devletleri’nden... Devletin altyapı konusundaki yönlendirici yatırımlarının ve düzenleyici gücünün önemini anlatıyor sadece...
Silicon’daki software devrimi sizi yanıltmasın. O girişimci garaj çocukları, ABD devletinin internet alanındaki altyapı yatırımlarının üzerine kurdular teknoloji devrimlerini diyor.
*
Yani diyeceğim...
Evet ben siyaset yazmıyorum... Hele hele Erdoğan’a vurmakla, Erdoğan hayranlığı arasında sıkışıp kalmış bir siyaset yazma biçimi beni hiç ilgilendirmiyor.
Siyaset yazmıyorum, ama dünyanın nereye gittiğini anlatan çok kitap okuyorum.
Galiba, sense siyaset yazıyorsun...
Ama her gün kime vuracağım diye sana malzeme verecek düşman köşe yazarlarından başka kimseyi okumuyorsun...
O nedenle istersen önce kitabı bir oku, sonra devam edelim bu yapıcı tartışmaya...
KATILAMAYACAĞIM 3 BOYUTLU BİR AÇILIŞ İÇİN ERKEN KUTLAMA
KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy adına bir davetiye aldım.
Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nin açılış davetiyesi...
Açılınca yeni binanın üç boyutlu bir maketi çıkıyor.
Kültür Merkezi için çok da güzel bir logo tasarlanmış.
Bu tarihi günde orada olmayı çok istiyordum.
Ancak COVID-19 nekahat dönemindeyim.
Negatife döndü ama henüz kalabalık bir yere girme konusunda kendimi psikolojik olarak iyi hissetmiyorum.
Ayrıca COVID-19 testi yapılsa da oraya katılacak insanlara da huzursuz edecek bir duygu vermek istemiyorum. O nedenle dün gece New York’ta yapılan Ahmet Ertegün’ü anma gecesinden sonra İstanbul’daki bu tarihi geceyi de kaçıracağım.
*
Katılamayacağım için, bir vatandaşlık duygumu söylemek istiyorum. Bu kararı alan, ısrarla takip eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a... Ve bir an önce tamamlanması için elinden gelen her gayreti gösteren Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a vatandaş olarak teşekkürlerimi sunuyorum.
*
İstanbul’un opera, bale ve konserler konusunda böyle bir yapıya ihtiyacı vardı.
Atatürk’ün adına yakışan bir bina oldu.
Paylaş