Paylaş
Her iki oyunun da ortak özelliği, romanlardan uyarlanmış olmasının yanında, ülkemizin toplumsal değişimini vurgulayan iki ayrı batılılaşma sıçrayışında ortaya çıkan bozuklukların yüzümüze vurulması.
Toplumda bıraktığı zedeleyici etkileri açısından “Felatun Bey ile Rakım Efendi”deki eleştiri, “Üç Kağıtçı”nın yanında pek “masum” kalıyor doğrusu. “Üç Kağıtçı”nın vurguladığı, bugün de onulmaz bir dert gibi süren, demokrasiye geçişle siyasal yaşantımıza yapışıp kalan, siyaset yolları kullanılarak sürdürülen köşe dönücülük ve giderek din sömürücürülüğü ile iktidar gücünün ele geçirilişi.
1839 sonrası Tanzimat insanı, çağdaşlaşmayı zaman zaman yüzüne gözüne bulaştırmış olsa da, 1950 sonrasının demokrasi düzeni içinde, din sömürüsünden de güç alarak seçimi kazanmış olmakla yakayı sıyıranların bulunduğu bir topluma varmak! Her iki oyunun önümüze serdiği, günümüzden geçmişe doğru böylesine bir bakış!
Oyunları sahneye uyarlayanlar, romanın zaman ve mekan özgürlüğünü tiyatronun sınırları içine sığdırabilmek için “açık biçim” yolunu seçmişler. Ersan Uysal’ın uyarladığı Üç Kağıtçı’yı sahneye koyan Murat Atak, dekoru gerçekleştiren Behlül Tor’un ustalıkla uyguladığı “üç dönerli” sahne tasarımından destek alarak, olayların sıçramalı akışını deneyimli yönetimiyle çözüvermiş.
Ya kaba çizgili oyun tarzı?
Kuşkusuz, oyunun uyarlanışından kaynaklanan, oyun kahramanlarının birer insan değil de kalıp kişi olup kalmaları gibi önemli bir engel var. Doğrudur, yıllardır yaşadıklarımızla artık dalkavukluğu, dolandırıcılığı, din sömürüsünü temsil eden insan kalıbını toplumdaki mekanik işleyişin doğal parçaları gibi zihnimizde yerleştirmişiz. Yine de bunların birer insan varlığı olduğunu niye gözardı edelim, birer tiyatro karakteri olarak işlemeyelim? Zaman zaman deneyimli kimi oyuncuların tipleri karakterleştirmesi, kimi sahnelerde vurucu bir gerçeklik yakalanması yanında, genel akışıyla sahnedeki Üç Kağıtçı, şarkı ve danslarla süslenmiş gürültülü bir mekanik düzende sürüp gidiyor. Oyunun kurgusunu aşmak, çeşitli eğitim kaynaklarından gelen oyuncuyu aşamamak! Sanırım, kamu destekli tiyatrolarımızda temel sorun burada.
Ya oyunda Türkçe okunan ezan! Neredeymişiz de, gelmişiz şimdilere!
Paylaş