Ben federasyon başkanı olsam, Şenes Erzik gibi etkili birini kullanır limon gibi suyunu çıkarırım. Ama federasyonumuz, ''Biz kötü oynuyoruz'' diyeceğine, suçu Erzik'e atıyor.
KORKUNÇ tehlikeli şeyler oluyor. Bakın, ‘‘Korkunç’’ diyorum, yalnızca ‘‘Tehlikeli’’ demiyorum..
Grupta İngiltere ile iki maç oynadık, boyumuzun ölçüsünü aldık. İşin başka bir yönü de, adamlar bize haddimizi bildirdiler. Hem idari, hem teknik, hem de yönetim yönünden bize ders verdiler.
İngiltere ile maç yapmadan önce ve sonra bu ülkenin Futbol Federasyon Başkanı'nı birisiyle konuşurken, yazılı, sözlü beyanat verirken gördünüz mü, duydunuz mu? Ben ne gördüm, ne de duydum.
Teknik direktörlerine sık sık rastladınız mı? Tabii ki hayır.
İngiltere örneği
Eriksson bütün riskleri göze aldı, İngiltere'de bize karşı 17 yaşında bir bebeyi oynattı. Kaybetseydi, belki de kovulacaktı. Yani risk aldı. Biz ne yaptık? Fransa'da, Konfederasyon Kupası'nda mükemmel bir hava yakaladık.
Oradan 4-5 futbolcu alıp, bu eskimeye yüz tutan milli takımımızı yenileyemedik. Ne yaptık? Dünya Kupası'nda Şenes Erzik'i aradık, istediğimiz hakemleri tayin ettirdik. O Şenes Erzik, bu Dünya Kupası'nda Kore'nin, FIFA delegesiyle birlikte neredeyse diğer ülkelerin boy hedefi oldu.
Şimdi, ‘‘Ses versene, yumruğu masaya vursana’’ diyor Haluk Ulusoy. O zaman, bu mantığa göre bizi dünya üçüncüsü Şenes Erzik yaptı. Aynı ŞenesErzik şimdi kuyumuzu mu kazıyor. Var mı böyle bir mantık.
Zarar görürüz...
Bakın arkadaşlar, bizim milli takımımız, Allah korusun, Portekiz'e gidemezse, bundan en büyük zararı Şenes Erzik ve Türk basını görür. Böyle bir adam elinizde, lütfedip Letonya'ya davet etmiyorsunuz.
Burada bir önemli nokta var. Avrupa'da oynanan resmi maçlardan bir gün önceki akşam, iki takım başkanları, yöneticileri, UEFA gözlemcisi, hakem gözlemcisi ve hakemler bir yemek yerler. Ve bu yemek psikolojik olarak çok önemlidir. Böyle bir yemekte Şenes Erzik'in olması ne demek düşünebiliyor musunuz?
Davete çağırdınız mı?
Sahanın altı buzluymuş, sahaya maçtan beş saat evvel su basmışlar. Sahanın ısıtma tertibatı arızalıymış ve aynı kramponlarla oynayan Letonyalı oyunculara hakem izin vermiş, bizimkilere vermemiş. Şenes Erzik maçtan bir gün evvel o yemekte olsa, maç günü de tribünde olsa bunların kaçı olurdu acaba? Bence hiçbiri.
Şenes Erzik'i davet edersin, gelmezse de Türkiye'ye şikayet edersin. Ben Federasyon Başkanı olsam, Erzik de bu konumda olsa, onu kullanır, limon gibi sıkıp sıkıp suyunu çıkarırım.
Şimdi size daha ilginç birşey daha söyleyeyim. Hadi oraya Erzik'i çağırmadınız. Peki, bugün 20.30'da maç oynanacak.
Dün akşam İstanbul'da iki takım başkanlarının, yetkililerinin, UEFA gözlemcilerinin ve hakemlerinin olduğu davete niye Erzik'i çağırmadınız?
İflah olmaz...
Size başka bir şey daha söyleyeyim... Bu maçı idare edecek hakem Frisk neredeyse Şenes Erzik'in manevi oğlu gibidir. İkisi de birbirini çok severler. Ama aynı Şenes Erzik, Kore- Japonya'daki Dünya Kupası'nda formsuz olan bu hakemi memleketine gönderen adamdır.
İşin daha kötü tarafı, hem federasyonumuz, hem teknik heyetimiz, ‘‘Biz kötüyüz, uzun zamandır iyi futbol oynamıyoruz’’ demiyorlar, habire etrafta suçlu arıyorlar.
İnşallah bu Letonya'yı eler gideriz. Ama İngiltere'den sonra elersek bile, Letonya maçlarından gerekli dersleri çıkaramazsak, zaten iflah olmayız.
Sigortasız şoförler
İSTANBUL'da taksilerde, dolmuşlarda ve halk otobüslerinde vardiyalı çalışan şoför adedi 80 bin kişiyi buluyor. Bu müthiş bir rakam. Sadece taksilerin plaka parası, isim hakkı 150 bin dolar. Yani 225 milyar lira civarında.
Her taksi bir işyeri durumunda. Patron da yanında şoför çalıştırıyor. Bugün bir çok lokantanın sermayesi 225 milyar lira etmez.
Ama maliye memurları bu lokantalara girip, sigortasız işçi çalıştıran patrona ceza keserek dükkanını kapatıyor. Sayın Maliye Bakanı Unakıtan, acaba 80 bin şoförden kaç tanesi sigortalı çalışıyor. Hiç kontrol ettiniz mi veya bu işin üzerine gittiniz mi?
Hayatımda yaptığım en büyük hata, kazandığım parayla İstanbul'da taksi, dolmuş veya otobüs plakası almamak oldu. Bir liste çıksa, bu plakaların kimlerin elinde olduğunu hayretler içinde okursunuz.
Doğrusunu YAPTIK...
İNGİLTERE'de oynanan maçta İstiklal Marşımız çalınırken, çoğunluk İngiliz seyircisi terbiyesizlik yapıp, bağırarak ıslıkladı. Hatta bazı basın mensupları Fatih Ayel'in abartılı tepkilerini eleştirdi.
Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda bu sefer bizim seyirci aynı tepkiyi koyunca ve ben ‘‘Bu tepki doğru’’ deyince, bazı spor yazarları beni eleştirdi.
Riga'ya giden Milli Takımımız’a daha gümrükteyken kötü muamele yapıldı. Malzeme torbaları bile köpeklere koklattırıldı. Aynısını biz onlara İstanbul'da yaptık ve iyi de yaptık, doğru da oldu. Fazla beyefendi olursanız, tepenize biniyorlar. Size elinizi uzatana iki elinizle koşun, ama aksinde de hadlerini bilsinler.
Hakemlerle OYNAMAK
FRİSK futbolcuya, Veissiere'e göre daha bir esnek yaklaşan hakem tipi. Ama biz ellerimizle, kollarımızla ve tepkilerimizle hakemi kendimizden itiyoruz. Onu kart göstermeye tahrik ediyoruz. Yardımcı olmuyoruz. Onunla mücadeleye giriyoruz.
İstanbul'da tam tersini yapmalıyız. Bakın o zaman işin rengi nasıl değişecek. Hakem ile oynanır, ama biz hakemle oynamayı sanki onun üstüne yürüyüp, ellerimizi kollarımızı kaldırıp, itiraz edip, dövmek gibi algılıyoruz.