Bir gün Futbol Federasyonu’nda etkili bir yerde olursam, profesyonel lisans alacak futbolcuyu oyun kurallarını içeren imtihana alırım. Barajı geçemeyene lisansı vermem.
GİTTİNİZ araba aldınız, geçtiniz direksiyona, çıktınız trafiğe... Eğer ehliyetiniz yok ise o arabayı kullanma hakkınız yoktur.
Futbolcu adayları genç ve amatör takımda futbola başlar. Sonra da bazıları profesyonel olur. Kimler profesyonel oluyor? Futbol simsarları adam olabilecek futbolcuları seçerek profesyonel yapıyorlar. Profesyonel ne demek? Yaptığı işten para kazanan adam demek.
Ben bir gün Futbol Federasyonu’nda etkili bir yerde olursam eğer, profesyonel lisans alacak futbolcuyu oyun kurallarını içeren imtihana alırım. Barajı geçemeyene lisansı vermem.
Şaşırdım kaldım
Bakın, geçtiğimiz haftaki maratonda insanın tüylerini diken diken eden cümleler vardı. 9.15 baraj ihlali yapan ve hakemden doğru olarak sarı kart gören Hasan Şaş diyor ki, "Hakem düdük çalıyor, ben koşuyorum, o koşuyor. Neyine sarı kart?"
Aynı Hasan Şaş ceza alanı çizgisi üzerinde yapılan faulde "pozisyon alanın dışında, penaltı yok" diye hakeme itiraz ediyor. Volkan da bu görüşe katılıyor. Maçtan sonra Hakan Şükür"Takım kaptanı olarak, hak aramak benim görevim" diyor.
Geçen haftaki Maraton programına girmeden önce sevgili Melih Şendil ile konuşuyoruz. "Erman Abi, programda bazen pozisyon yorumlarını çok uzatıyorsunuz. İlkokul talebesine ders verir gibi" diyor.
Ben de "Melih’ciğim, mecburuz.Her programda insanlar bir şeyler öğrenirse, hiç olmazsa şiddet azalır.İnsanlar maçları canlı olarak veya TV’den daha farklı izler ve yorum yapar" diyorum ve programa giriyorum. Ardından yukarıda yazdıklarımız oluyor.
Eskiden top oyuna çevresi kadar döndükten sonra girmiş kabul edilirdi. Şimdi dokunduğun zaman oyuna girmiş kabul ediliyor. 9.15 baraj açılan bir serbest vuruşta hakem düdüğü çaldığı zaman değil, vuruşu yapacak oyuncu topa dokunduğu an top oyuna girer. Yani oyuncu topa dokunduğu an, rakip futbolcunun 9.15’in içine girme hakkı vardır. "Çizgiler, bulundukları alana dahildir" der, kara kaplı kitap. Yani ceza alanı çizgisi üzerinde yapılacak her hareket penaltıdır.
Bazı futbolcular hala ceza alanı içinde verilen vuruşu hakeme sormaya devam ediyorlar. "Direkt mi, en direkt mi" diye... Sevgili futbolcular ceza alanı içindeki bir tek direkt vuruş vardır, o da penaltıdır. Ondan başka hepsi en direkttir.
Öğrenmenin sonu yok
Gelelim takım kaptanına... Onun takımının hakkını araması gibi bir hakkı yoktur. Ancak hakem gerekli görürse, herhangi bir konu hakkında takımı ikaz edecekse, takım kaptanını çağırır ve onunla konuşur. Yani hakemin her şeyde olduğu gibi kaptan ile konuşma hakkı vardır ama takım kaptanının hakeme gidip takımını kollama ve itiraz etme şansı ve hakkı yoktur.
İnsanlar her şeyi bilmeyebilirler. Bugün profesör olmuş, ihtisasını yapmış doktorlar bile bulundukları dalda yeni bir şeyler öğreniyorlar. Öğrenmenin sonu yoktur. "Ben her şeyi öğrendim, artık öğrenmeme gerek yok" demek gibi bir lüks de yoktur.
Song suçsuz
BU Galatasaray takımı, teknik direktörü, futbolcusu, menajeri sezon sonunda ligi ikinci de bitirse bence kesin başarılılar.
Vermeden almak Allah’a mahsustur. Her halde bu cümleyi G.Saray yönetimi için de söyleyebiliriz. Ama maalesef, bazı yöneticiler, hala futbolcuları suçlayarak, "Özür dilesin" diyorlar.
Song ne yapmış da özür dileyecek. Terbiyesizlik yapan, işini ihmal eden özür diler.
Ama maalesef burası Türkiye. Hakkını arayana da özür dilesin deniliyor. Ama aferim Necati’ye ve onun gibi düşünen arkadaşlarına. Galatasaray bu noktaya, Necati gibi düşünen ve düşündüğünü söyleyen futbolcular sayesinde geldi.
Kimi serttir kimi yumuşak
SEVGİLİ Hıncal, televizyonda yine kaşınıp, bana sallamışsın.
"Erman defans oynardı, sert oynardı, kazma bir futbolcuydu" demişsin.
Tartışılır... Bu senin yorumundur.
Bana göre de sen de light veya yumuşak bir yazarsın...
Değil mi Hıncal... Kimi serttir, kimi yumuşak...
Zaman nasıl değişiyor
SevgiliHakan Şükür. Takıma faydalı bir oyuncusun. Bence Avrupa’da başarılı olamadın ama bu da senin hatan. Takım seçiminde daha dikkatli olsaydın, belki bugün hala Avrupa’da futbol oynuyor olacaktın.
Ersun Yanal ile çok gereksiz bir diyaloğa girdin, kadro harici kaldın ve yıprandın. Artık 400’ün son 100 metresinde koşuyorsun. Sen ne kadar daha fazla yıl oynarsan keyif alırım. Bu senin elinde. Ama şimdi geriye dön ve bir bak.. Sen 16 yaşındaydın, Serpil Hamdi Tüzün’ün teknik direktörlük yaptığı takım ile beraber ben de hakem olarak Romanya’ya Gençler Şampiyonası için gitmiştik. Hatta birlikte antrenmanlara da çıkmıştık. O zamanlar sana bazı telkinlerde bulunmuştum.
"Bak Hakan, ben hem santrfor oynadım, hem de santrhaf. Bazı pozisyonlarda eksiklerin var" diye. Sonra kabiliyetin ve hırsın ile iyi yerlere geldin. Eskiden 2-3 kişi senin beline sarılır, tutar veya çekerdi. Rakibini sürüklerdin. Şimdi sana dokunulduğu zaman kendini yere bırakıveriyorsun. Bundan 5-6 sene evvel "Hakan’a Türkiye’nin ihtiyacı var" diyen ben ve benim kafamdaki yazarlar vardı.
Zaman geçti, yine o yazarlardan bazıları senin kendini en ufak temasta çabuk bıraktığını yazıyor. Peki Hakan hiç düşündün mü acaba, o yazanlar mı değişti, sen mi değiştin?
Roberto Carlos’u gördünüz mü?
BİZİM futbolcular hakemleri parmaklaya, parmaklaya onları zor durumda bıraktılar. MHK baktı ki, hakemler bir şey yapmıyor, toplanıp karar aldılar. Hakemi işaret parmağı ile kamuoyu önüne atana aynen "Alkışlıyor" muamelesi yap ve sarı kart çıkar diye.
Bırakın futbolcuların hakemi parmak işaretiyle azarlamasını, el ve vücut temaslarıyla hakemleri neredeyse taciz ediyorlar. Hakem karamboldeki futbol topu gibi arada kalıyor. Ama Avrupa’da hakeme dokunduğun zaman sarıyı, kırmızıyı yersin.
Ne oldu Roberto Corlos’a? Direkt kırmızı ile Ronaldinho’nun bakışları arasında kapı dışarı kaldı.
Daum doğruyu sonunda gördü
FENERBAHÇE deplasmanda Gaziantepspor’u 2-0 yeniyor. Ev sahibi takım 3 korner kullanıyor. Fenerbahçe’nin köşe vuruşu yok.
Ali Sami Yen’e geliyoruz. Galatasaray maçı 3-0 kazanıyor. Sarı kırmızılılar 1 korner atmış. G.Birliği ise 6 korner kullanmış.
Bir basın mensubu maçtan sonra Christoph Daum’a "Hiç korner atmadan kazandınız" diye soruyor.
Şimdi bakın. Bizde her şey şartlı yapılıyor. Yıldızlar da bazen öyle veriliyor. Yorumlar da böyle yapılıyor. Birisi size sempatik gelmedi mi, vurun ona. Sempatik ise koçum aslanım. Daum son 5 maça kadar yedek kulübesinden faydalanamadı. Kullanmadı, kullanamadı. Hatta onları zaman zaman hor gördü. Alex’in yerine alternatifim yok dedi.
Yedekler umutsuzdu
Yedekler ise artık oyuna girmekten umudunu kesmişti. Ama o yedek kulübesi Ümit Milli Takımı’nın iskeletini oluşturuyordu. Belki yöneticiler baskı yaptılar, belki Aziz Yıldırım kendini gösterdi. Bir şeyler oldu. Belki de basındaki bazı yazarların doğru tespitleri ve tenkitleriyle Daum doğruyu bulmaya başladı. Dikkat edin, iki yıldır her maçın kahramanı ya Marco Aurelio idi, ya kaleci Rüştü, ya da Volkan.
Ama Fenerbahçe’de bu üç isim son haftalarda maçın kahramanı olamıyor. Neden, çünkü takımın yükü herkese eşit bölünmeye başladı. Daum artık oyuncu değişikliklerini yarım saat 45 dakika gecikerek değil, THY gibi 5-10 dakika gecikme ile yapmaya başladı. Nitekim Fenerbahçe’nin futbolu ve neticeleri ile golleri göze hoş gelmeye başladı.
Bravo Daum’a
Geçen zamanda Daum’u çok acı eleştirmeme rağmen şimdi "Bravo Daum’a" diyorum.
Bana göre o zamanlar yanlış yapıyordu, şimdi de doğru yapmaya başladı.
Dönüyorsunuz Galatasaray’a. Uzun zamandır maçın yıldızı ya Mondragon, ya da Song. Ama Galatasaray yediğinden fazla attığı için ses çıkmıyor. Sarı kırmızılıların neredeyse gol yemediği maç yok.
Yorumcular renkli gözlüklerle, at gözlükleriyle vazife yapamazlar. zaten toplum da böyle olanları bir kenara koyuyor. Ama onlar hala farkında değiller.