Devlet NEREDE?

MAÇLAR başladı, kan dökülmeye de başladı. Futbol Federasyonu’ndan önce, Kulüpler Birliği oturup kendi aralarında bir karar almalılar. Maça, deplasmana giden takımların seyircisinden o takım sorumlu olacak mı?

Yani giden bu seyircilerin yaptıkları hareketlerden kulüp zarar görecek mi, görmeyecek mi? Bir kere bunun çizgileri iyice belirlensin.

İkincisi, emniyet güçleri herhalde hazırlıksız yakalandılar. Çünkü otobüsler şehrin girişinde tutuluyordu, alkol muayenesi yapılıyordu. Taş, şişe, kasatura, döner bıçağı var mı, bakılıyordu.

Bu maddeleri içinde taşıyan otobüsler içindeki yolcularla birlikte stat civarına sokulmuyor, maç saatine kadar tutulup, geri gönderiliyorlardı.

Atıp, tutanlar kayboldu

Daha da önemlisi bunları yapanlar hep aynı şahıslar. Hangi kulüp olursa olsun hiç önemli değil. Peki devletin gücü bir avuç çapulcuya yetmiyor mu? Demek ki yetmiyor. Ama bir avuç çapulcu malı kirletiyor.

Pazar akşamı Maraton’da Şansal Büyüka bu kanlı, kavgalı, dövüşlü görüntülerin hiç birisini ekrana getirmedi. "Biz yayıncı kuruluş olarak bu pislikleri ve çirkinlikleri ekrana getirmeyelim" dedi.

Ne oldu? TRT dahil olmak üzere ertesi akşam bütün ana haber bültenleri ve spor programları bu görüntülerle doluydu. Hani atıp tutanlar neredeler? Hani o çamur atanlar, ne yaptılar? Hikaye.

Ben onları yıllardır iyi tanırım. Çamur atmaya kalkınca atarlar da, kalçaları başları ayrı oynar. Toplumu birbirine vurdurmak için her şeyi yaparlar.

Örnek mi? Her haltı köküne kadar oynatıp, konuşup sonra ekranın arkasına geçip ellerini ovuşturup ağzından salyalar akarak gülerler. Ama RTÜK, "vazelinden" Maratonu kapatır.

Vazelin kullanan TRT ve ana bültenler dahil kimseye dokunmaz. Daha yeri gelecek, çok şey konuşacağım ve yazacağım. O zaman da kimse kusura bakmasın arkadaşlar.

Millet gördüğüne inanır

DEMİRÖREN’e çakmak atıldı. Küfür edildi. Ve Beşiktaş Başkanı yerinden kalkarak maçı terketti. Peki işin başlangıcı nerede? Biraz araştırınca karşıma enteresan bir tablo çıktı. Ama bu tablo da çıksa, yapılan çirkinlikleri kesinlikle örtemez. Yani bahanesi olamaz.

Bakınız ne oluyor?

Beşiktaş iki tane gol yemiş, kötü futbol oynuyor, hava sıcak. Nem de var. Yıldırım Demirören de sigara tiryakisi. Çıkarıp bir sigara yakıyor. Zaten sinirden kendinden geçmiş bir durumda. İşte ne olduysa burada oluyor. Etraftan seyirciler bağırmaya başlıyorlar, "Sigara bize yok da kulüp başkanına var mı?" diye. Valiye bile sataşıyorlar. Yıldırım Demirören etrafına validen izin alarak sigara içtiğini söylüyor. Ama o kalabalık ve hengamede kimseye anlatamazsınız. Millet gördüğüne inanır. Bu sefer, seyirciler lafla sataşmaları arttırarak işi fiiliyata döküyorlar.

İşte burada haksızlar. Eğer hak arayacaksanız yasal yoldan arayacaksınız. Bir şey atmak ve küfür etmek çok kolay. Ve olay büyüyor, sonra ne hale geliyor. Zaten bu açık alanda sigara içilme olayının sınırlarının iyi belirlenmesi lazım. Mesela İngiltere’de eğer bir barın, hem de açık havada olan bir barın eğer üst tarafı kapalıysa bu kapalı alana giriyor. Açık alana girmiyor. Yani adamlar olayı daha başında kitlemişler. Demek ki bu sigara yasağı olayından neler yaşayacağız neler.


Tokat yemek hoşlarına gidiyor

BİZLERİ yıllarca yetiştiren ilim irfan yuvaları olan, üniversitedeki profesörleri, doçentleri ve yardımcılarını hayretle izliyorum. Hiçbirinden yıllarca "tık" yok. Hepsi, zurnanın son deliği. Ama, "Profesörüz, doçentiz, yardımcıyız" diye hava atıyorlar. Neden mi?

Şimdi Abdullah Gül eleştiriliyor atanan rektörler konusunda. Geçen dönemde de aynı vukuattan Ahmet Necdet Sezer eleştiriliyordu. Yani ne Gül’ü, ne de Sezer’i bu konuda eleştirmek son derece haksızlık olur. Çünkü her üniversiteden 6 adayı oylama ile seçip gönderen profesörler, doçentler değil mi?

Yani Cumhurbaşkanları diyor ki, "Ey öğretim görevlileri, ey eğitim adamları siz kimsiniz. Siz bu işten ne anlarsınız. Siz birer kuklasınız. Bu işten biz anlarız" (Pardon ben anlarım) diyorlar. Peki Cumhurbaşkanları’na bu cümleyi söyleten kim? Cumhurbaşkanları’nın kendileri mi? Hayır, kanun.

Yıllardır bu kanun bozuk. Kanunu düzeltmeye kimse çalışmıyor. Hala Cumhurbaşkanları’na sallıyor. İnanamıyorum. Bu entel-dantel öğretim görevlileri de sus-puslar. Bu kanuna tavır koymuyorlar. Devamlı tokat yiyorlar. Demek ki hoşlarına gidiyor.

Ölümcül tehlike kol geziyor!...

ANKARA-Esenboğa yolu için, prestij yolu diyorlar. 4 gidiş, 4 geliş yol fena olmadı. Ama yolun zemini tam sıkıştırılmadan çabuk yapma uğruna üzerine asfalt döküldüğü için arabalar, "tıkır tıkır" gitmeye başladılar. Olsun bunlar düzeltilir.

Ama bu yolda ölümcül tehlike hala kol geziyor. İnanamayacaksınız ama bu yolun üzerine yapılan yaya geçitlerinden her gün yola saç ve demir parçaları dökülüyor. Bu üst geçitlerin altının çoğu zaten uçtu. Mübalağa etmiyorum. Bizden birisinin arabasının üzerine düşse ve ölsek, önemli değiliz. Türküz, bir kişi eksiliriz. Ama büyükelçiliklerin olduğu Ankara’da bir sefaret mensubu böyle bir ölümle mort olup, kuyruğu titretirse dünyadaki halimiz nice olur hiç düşündünüz mü? Veya, güvenlik açısından kortejinin hızlı gittiğini bildiğim Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın arabasına bu saçlar veya demir parçalarından bir tanesi düşerse Allah muhafaza sonuç ne olur?

Sevgili okuyucular 5 aydır alt geçitler böyle. Merak edenler Esenboğa’dan geçerken kafasını kaldırıp alt geçitlerin haline bir baksın. Burası Türkiye her şey olur.

Bu üst geçitlerin altındaki görüntüleri gördükten sonra aklıma şu geldi. AIDS’li bir kadınla yatan Temel’e sormuşlar, "Korkmuyor musun?" diye. "Biz hamsi yeriz bize bişey olmaz" demiş.

Kazım’a bak yeter...

CUMARTESİ günü oynanan Gaziantepspor-Fenerbahçe maçından önce müzik dinlerken Kazım’ın dansı ile Güiza’nın ona "Uzaydan gelmiş gibi" bakan görüntülerini seyredin. Fenerbahçe takımı sahanın içinde neden uyumsuz, gamsız anlarsınız.

Kırtasiye devri bitti

FUTBOL Federasyonu bu sene güzel bir karar almış. Yıllardır, sahası kapatılacak takımların bu cezaları 15 gün sonra veriliyordu. Bu arada iş sulanıyor, bahaneler artıyor, hatta iki maç üst üste oynayacak takımların ilk hafta sahaları kapanmıyordu. Bu ceza haliyle ileri bir tarihe taşınıyordu. Belki de sezon sonu son maç cezası verilemiyor, o ceza bir sonraki yıla taşınıyordu. Şimdi bütün dosyalar Hukuk Kurulu’nda toplanacak, Disiplin Kurulu’na hazır halde gidecek.

Yani, Disiplin Kurulu kırtasiye işinden kurtuldu. Önüne gelen evraklara göre cezayı verecek. Perşembe günü itiraz varsa takip edilecek, cuma günü kesinleşecek. En doğrusu da buydu.

Doğal olanı severim

SUNİ çimde futbol oynanır mı? Tabiri caizse, ağzı olan herkes konuşmaya başladı. Ama, iş oynayanlarda. Beyler, suni çimde futbol oynanmaz. Riski fazladır. Sakatlanma oranı dörde, beşe katlanır. Daha da ileriye gidin. İsterseniz doktorlara danışın. Suni çim orada futbol oynayan şahısların uzun vadede eklem ve kas yapılarında, ilerleyen hayatlarında son derece kötü ve kalıcı hasarlar bırakır.

Beyler, her şeyin doğalı güzeldir. Bazı hataları olsa bile.

Israr ediyorum, suni çimde futbol oynamak, şişme kadınla seks yapmaya benzer. Şişme kadını bilmiyorum ama suni çimde top oynadım. Ama çok mecbur olduğumda. Peki, "Çok mecbur kalırsan şişme kadın kullanır mısın?" diye sorarsanız. Ben de size "Olur mu böyle şey, manyak mısınız" derim.

Sinan’ın rolü yok

DİYORLAR ki Yıldırım Demirören, Sinan Engin’i soyunma odasına yolladı. Sinan Engin ne iş yapıyor? Menajer. Hem de eski bir futbolcu. Sinan Engin’i soyunma odasına yollama hakkı var mı? Bence var. Yani Sinan Engin soyunma odasına gidince mi, taktik değişti?

Bence hayır. Çünkü 2-0 mağlup bir takım ikinci yarıya bütün riskleri alarak başlayacaktır. Yani Sinan Engin’in oraya gitmesi ile gitmemesi arasında hiçbir bağlantı kurmam. Zaten Sinan da maçtan sonra verdiği beyanatta çok açık bir şekilde bunu dile getirdi. Ertuğrul Hoca’nın, devre arasında futbolculara çok ağır bir konuşma yaptığını söyledi. Peki onu da mı Sinan yaptırdı? Bence o da hayır.
Yazarın Tüm Yazıları