Paris'te, ‘‘Le Pere Lachaise’’ isminde bir mezarlık var. Burada kimler yatmıyor, kimler, Oscar Wilde, Edith Piaf, Yves Montand, Honore de Balzac, Maria Callas, Camille Pisarro, Georges Bizet, Simone Signoret...
Bunlardan bazılarının mezarlarına gittim. Ercan Taner resimlerimi çekti. Yılmaz Güney ile Ahmet Kaya'da burada yatıyorlar. Onların mezarına da uğradık.
Yılmaz Güney'in mezarının başındayken, iki vatandaşla karşılaştık. Bize, Ahmet Kaya'nın mezarının yerini sordular.
‘‘Biz de yeni geldik, arıyoruz’’ dedim.
Seviyoruz ama
Biri hemen dert yanmaya başladı, ‘‘Hocam bizi Türkiye kabul etmiyor. Gidemiyoruz üzgünüz. Benim oğlum ‘Türkiye'yi seviyorum’ diyor. Elinden Türk bayrağını bırakmıyor. Maçlara gidip bağırıyor’’ dedi.
Türkiye'ye neden giremediğini sorduğumda, ‘‘Özgür Gündem'de yazı yazdığım için'' yanıtını verdi.
‘‘Neden mücadelenizi Türkiye'de yasal yollardan yapmıyorsunuz. Neden bizi Avrupa'ya şikayet ediyorsunuz. Memnun musunuz Fransa'dan’’ dediğimde, ‘‘hayır’’ cevabı aldım
Devam ettim, ‘‘Türkiye'de bazı şeylerden biz de şikayetçiyiz. Hatalı olan kanunlar var. Hukuk topal yürüyor. Adalet mekanizması tam ortadan kesmiyor. Ama mücadelemizi veriyoruz’’ dedim. Cevap veremedi. Mezarlıkta yürümeye başladığımda, aklıma bir şey geldi.
Sigaranın külü
10 Aralık 1997 tarihinde Paris’te, Beşiktaş’ın Paris SaintGermain’e 2-1 yenildiği maçtan önce Eyfel Kulesi yakınında bir otelde kalıyoruz. Sabah bir arkadaşımla 5. kattan asansöre bindik. Asansörde iki yabancı turist daha var. Asansör 3. katta durdu. Kahvaltıya iniyoruz. O zaman Beşiktaş'ta idareci olan Latif Ayaz'ın eşi ile bir bayan asansöre bindiler. Bindiler, kapı kapandı. O bayanın elinde bir sigara, sabahın saat 09.00'u fosur fosur içiyor. İçeride tam 6 kişiyiz. Zemine geldik ineceğiz, o bayan elindeki sigaranın külünü, kolunu ileri doğru uzatarak, gayet fütursuzca ve küstahça, yere silkeledi. Ve devam etti, ‘‘Ben bu ülkeyi kirletmeye bayılıyorum.’’ Kadının bu davranışı karşısında çıldırdım, ama yutkundum. Sonra Latif Ayaz'ın eşine sordum, ‘‘Kim bu kadın?’’
Aldığım cevap enteresandı. Kendince meşhur, Remzi Kartal'ın eşi Ayşe Kartal'dı.
Türkiye'yi beğenmeyen, aşağılayan, altımızı oymak için Avrupa'da herşeyi yapan bu grupların liderlerinden biri Remzi Kartal. Hani Fransa size kucak açıyordu. Siz Fransa'dan çok destek alıyordunuz. Fransızlar size gözbebekleri gibi bakıyordu.
Mezardaki yazı
Bu bayanın sonradan, Remzi Kartal'dan da ayrıldığını duydum. Hatta şimdi Almanya'da bir hastanede hastabakıcılık yaptığını da söylüyorlar. Sizden ricam ne olursunuz, istiyorsanız oraları kirletin ama bizi kirletmeye devam etmeyin.
Yılmaz Güney'in mezarı diğer taş mezarlardan ayrı. Çelikten yapılmış. Ahmet Kaya'nın mezarı tamamen yerle bir hizada. Bir lahit veya bir mezar başı yok. Yalnız Ahmet Kaya'nın mezarındaki bir cümle çok dikkatimi çekti, ‘‘Seni anlamayan Diyarbakır utansın.’’
Bu Fransa'da, Ermeni anıtı dikildi. Şimdi de Atatürk anıtı dikiyorlarmış. Allahaşkına dikmesinler. Bir kaybı bir artı ile gidermeye kalkmasınlar.
Yıllardır, bizim kötü, renksiz, ilkesiz ve kişiliksiz dış politikamız yüzünden bunlar başımıza geliyor. Biraz dişimizi göstersek, bir de öyle denesek, bakın bu Fransızlar, bu İngilizler, bu Almanlar ne hale gelecekler.
Ne var yani şu ana kadar süründük. ‘‘Ölmüş eşşek kurttan korkmaz’’
Uzman inekler
1998 Dünya Kupası'nda, Fransa'da 20 gün kaldım. Genelde Paris'teydim. O günkü Paris ile bugünkü Paris arasında özellikle temizlik açısından büyük fark var. Paris Belediye Başkanı ‘‘Gay’’miş.
Benim için ne olduğu önemli değil. İnsan olması, çalışkan olması önemli. Fransa'da yaşayan Türkler diyorlar ki, ‘‘Fransızlar için iki şey çok önemlidir. Birisi çocuğu, diğeri köpeği. Onlar oldu mu tamam. Diğerleri ne olursa olsun.’’
Almanya'ya da çok gittim. Ama Fransa'da insanlar daha hür, daha hareketli, daha sempatik. Demokrasi burada Avrupa'nın diğer ülkelerine göre bir adım daha önde. Kanun, hukuk, adalet denen kavramları sindirmişler.
Şurası çok önemli, bir hata yapıyorsan karşılığında alacağın ceza belli. Bunun hiçbir şekilde affı yok. Bu trafikte de böyle, başka şeylerde de..
Trafikte gidiyorsun, adamın biri ile tartıştın. İndin, bir yumruk attın. Eğer bu işlemi mesai saatleri içinde yapıyorsan, yumruk vurduğun adam paranın büyük kısmını senin sigortandan alabiliyor. Ama mesai saati haricinde ise yandın. Çünkü kanunlar diyor ki, ‘‘Benim vatandaşım mesai saatleri içinde iş yükünden dolayı sinirlenebilir, fevri olabilir, ani bir refleksle ters bir iş yapabilir. Ama mesai saatinden sonra böyle bir hakkı yok.’’ İşte o zaman yanıyorsun. Mesela, evde annesi ile birlikte yaşayan 3-5 yaşındaki bir çocuk annesi uyurken kapıdan çıkıp kaybolursa, polis bu çocuğu bulup karakola bırakıyor. Anneyi çağırıyorlar, bir ihtar vererek çocuğu teslim ediyorlar. Aynı olay ikinci defa olursa, o çocuk, bakımevlerine veriliyor ve orada yetişiyor.
St. Etienne'e giderken yolda beyaz beyaz inekler gözüme çarptı. Aralarında diğer renkli inekler de var. Ama çoğunlukta olan bu beyazları soruşturdum, yalnızca ‘‘Et’’ ineğiymiş. Süt vermiyorlar. Adamların inekleri bile, ‘‘sütü sağılan’’ ve ‘‘eti yenilen’’ diye ikiye ayrılıyor. Yani onlar bile ihtisaslaşmışlar.
Çok pahalı çok
FRANSA çok pahalı bir ülke. Paris'ten St. Etienne'e LVC adında hızlı trenle gidiyorsunuz, ikinci mevkiide ödediğiniz para 58 Euro. (Yani 94 milyon lira.) 600 kilometreyi arabayla gittiğinde, sadece otoban 28 Euro. (45 milyon) Bir de benzin masrafını üstüne koyarsanız, toplamı hesap edin artık.
Gol çığlığı
FRANSA'da birinci gün Ercan Taner'in dişi ağrıdı. Ercan, acıdan, ‘‘İntihar edeceğim’’ diyordu. Paris'te yaşayan, Ayhan adındaki bir arkadaşımız, Ercan'ı hastaneye götürdü. Hemen operasyon yapıldı. Diş siniri köreltildi. Ercan'dan hiç para almadılar. Aynı iş Türkiye'de olsa ne olurdu? Hem de bu tedaviden sonra Ercan Taner, turnuvada maç anlatımında ikinci seçildi. Birinci haliyle Kolombiya'dan çıktı. Çünkü Kolombiyalı spikerler, gol atıldığında neredeyse 5-6 dakika gol çığlığı atıyordu (!)
Eşcinseller
PARİS'te eşcinseller yürüyüşünde Türkler de vardı. Ellerinde taşıdıkları pankart enterasandı, ‘‘Bırakın, Ayşe, Fatma'yı, Ahmet, Mehmet'i sevsin.’’ Bizim de buna bir şey dediğimiz yok ki kardeşim. Sevsinler de, fazla ileri gitmesinler.
G.Saraylılar aman dikkat
BİR spor mağazasına girdim. Avrupa'nın çok ülkesinden kulüp takımlarının formaları vardı. Ve bu formalar, 80 ile 120 Euro arasında satılıyordu. Bir tarafta G.Saray formasını da gördüm. Ucuzluğa girmiş 20 Euro'dan satılıyordu. Hoş, Beşiktaş ile F.Bahçe'nin formaları ucuzlukta bile yoktu, o da ayrı bir konu.